tag:blogger.com,1999:blog-14512017821499994382024-02-20T10:03:52.955-08:00ZİHİNSEL ENGELLİLER ALİ UĞUR AYDINOLhttp://www.blogger.com/profile/07322123589361710789noreply@blogger.comBlogger42125tag:blogger.com,1999:blog-1451201782149999438.post-29241253566408923172008-04-18T14:58:00.000-07:002008-04-18T15:05:30.594-07:00MOYA MOYA SENRDOMU<p><a stripped="Serebral" href="javascript:void(0)" class="kelime">Serebral</a> anjiyografide, tek veya iki yanlı ICA ve /veya proksimal a. cerebri <a stripped="anterior" href="javascript:void(0)" class="kelime">anterior</a> (ACA) ve a. cerebri <a href="javascript:void(0)" class="kelime">media</a> (MCA)’da <a href="javascript:void(0)" class="kelime">stenoz</a> ve oklüzyonun yanısıra bu bölgede anormal vaskülarizasyonun görülmesine moya-moya sendromu adı verilir. Kafa kaidesinde çok fazla sayıda küçük kollaterallerin oluşturduğu bu görünüme japonca sigara dumanı demek olan moya-moya denmiştir.</p> <p>Nörofibrofibromatozis, tuberoz <a stripped="Skleroz" href="javascript:void(0)" class="kelime">skleroz</a>, tuberküloz menenjiti, vaskülitler, parasellar neoplaziler, kranyal ışınlama gibi nedenler <a href="javascript:void(0)" class="kelime">serebral</a> anjiyografide moyamoya görünümüne yol açabilir.</p> <p> Moyamoya hastalığının nedeni bilinmemektedir. En sık japonlarda görülür. Yıllık insidensi 1/1000.000 dır. En sık 10 yaşın altındaki çocuklarla, üçüncü dekattaki genç erişkinleri etkiler.</p> <p> Çocuklarda tekrarlayan iskemik olaylar, GIA’lar, istemsiz hareketler, yavaş ilerleyen <a stripped="mental" href="javascript:void(0)" class="kelime">mental</a> yıkım ve epileptik nöbetler görülür. Moyamoya hastalığı genç erişkinlerde iskemik inmeye, daha yaşlılarda ise intraserebral hemorajiye yol açar. Tanı için konvensiyonel anjiyografi gereklidir.</p><div><div><h1>PP-121 | Küçük yaşta semptom veren bir moya moya sendromu olgu sunumu</h1></div><u>Kıykım Ertuğrul</u><sup>1</sup>, Uysal Serap<sup>1</sup>, Albayram Sait<sup>2</sup><br /><sup>1</sup>İstanbul Üniversitesi, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı, İstanbul<br /><sup>2</sup>İstanbul Üniversitesi, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Radyodiagnostik Ana Bilim Dalı, İstanbul<br /><br /></div> <table><tbody><tr><td><h1>GİRİŞ-AMAÇ</h1></td></tr><tr><td><p align="justify">Moya moya hastalığı her iki internal karotid arterlerin distal dallarında,wills poligonu ve çevresinde küçük anostomatik damarların segmental stenotik ve oklüzif olması ile şekillenen ender bir hastalıktır. Moya moya hastalığı ilk olarak Takeuchi ve Shimizu tarafından 1957 yılında tanımlanmıştır.(1) Hastalık geçici veya tekrarlayıcı hemiparezi, başağrısı, konvulzyon, nistagmus, mental retardasyon, afazi, ataksi ve subaraknoid kanama gibi semptomlar verebilir.(2) Klinik ilerleyicidir. Etyolojisi tam olarark açıklanamamakla birlikte genetik faktörlere bağlı olduğu düşünülmektedir.(3)</p><br /></td></tr></tbody></table> <table><tbody><tr><td><h1>OLGU</h1></td></tr><tr><td><p align="justify">7 aylık kız hasta aniden ortaya çıkan sol kol ve bacağı oynatamama ve havale geçirme şikayetiyle çocuk acil servisimize başvurdu. Hastanın fizik muayenesinde sol kol ve bacakta hemiparezi ve sol fasiyal paralizi saptandı. Hastanın kan sayımında, kan biyokimyasında ve PT, aPTT değerlerinde özellik yoktu. Hastanın kranyal BT incelemesinde sağ temporal lobda subkortikal hipodens alanlar saptandı. Kranyal MR incelemesinde sağda nukleus kaudatus, putamen, komşu korona radiata anterior bölümü, ayrıca insula frontal lob orta posterior bölümünü içina alan orta serebral arter orta trunkus sulama alanında akut iskemi ile uyumlu enfarkt alanı bulundu. Sağ internal karotis arter kalibrasyonu sola göre belirgin incelmiş ve orta serebral arter dallarında sağda yavaş akım ile uyumlu sinyal artışları izlendi. Hasta bu bulgular eşliğinde ilk planda sağ internal karotid arter disseksiyonu veya sağda internal karotid arteri etkileyen enflamatuar, enfeksiyoz sorunlara bağlı akut infarkt olarak değerlendirildi. Hastanın boyun doppler incelemesi yapıldı. Doppler incelemede sağ internal karotis arter akımının belirgin azalmış olduğu bulundu. Serebral infarkta neden olabilecek olan hiperkoagulopati ve vaskülit araştırmasın da protein C düşüklüğü dışında patoloji saptanmadı. Hastaya serebral anjiografi yapıldı. Sağ internal karotid arter, posterior komminikan arter orifisi sonrası total aklüde izlendi. Bu bölgede lentikülostriat arterler ait dolum dikkat çekmiştir ve görünüm supraklinoid vasküliti akla getirmiş olup moya moya sendromu ilk planda düşünülmüştür. ( Resim1,2,3,4) Takibinde hastanın hemiparezisi ve fasiyal paralizisi geriledi.</p><br /><br /><hr /><div class="tur"><b>Resim 1</b><br /><img src="http://www.millipediatri.org.tr/bildiriler/picx/0386_1.jpg" /><br /><br /><br /><div class="tur"><b>Resim 2</b><br /><img src="http://www.millipediatri.org.tr/bildiriler/picx/0386_2.jpg" /><br /><br /><br /><div class="tur"><b>Resim 3</b><br /><img src="http://www.millipediatri.org.tr/bildiriler/picx/0386_EE13.jpg" /><br /><br /><br /><div class="tur"><b>Resim 4</b><br /><img src="http://www.millipediatri.org.tr/bildiriler/picx/0386_EE19.jpg" /><br /><br /><br /></div></div></div></div></td></tr></tbody></table> <table><tbody><tr><td><h1>TARTIŞMA</h1></td></tr><tr><td><p align="justify">Moya moya sendromu çocukluk döneminde nadir görülen bir serebrovasküler olay nedenidir. Çocuklarda daha çok geçici iskemik atak ve iskemik inmeye sebep olur. Motor bozukluklar en sık semptomdur ve hastaların %80inde görülür, %8 hastada da konvulzyon olur. Epizodik ataklar hiperventilasyon ve ateşle tetiklenebilir. Sendromun hemorojik formu erişkinlerde daha sık olmakla birlikte çocukuk çağında da bildirilmiştir. Moya moya sendromunun tanısı radyolojik olarsak konur, arteria karotis internanın terminal dallarında ve orta serebral arter ve ön serebral arter arasında oklüzyon veya stenoz, buna bağlı kollateral oluşumu tipik sigara dumanı görüntüsünü ortaya çıkarır. Moya moya sendromunun etyolojisi tam olarak aydınlatılamakla beraber belirli toplumlarda daha sık görülmesi nedeniyle genetik faktörler üzerinde durulmaktadır.(4)Bir çalışmada 6.kromozom üzerindeki D6S441 bölgesi ile hastalık arasında bir ilişki olabileceği vurgulanmıştır(5) Moya moya sendromunun EBV infeksiyonu ile birlikteliğini gösteren bazı çalışmalar mevcuttur(6)<br /><br />Moya moyanın kesin bir tedavisi yoktur. Medikal tedavide steroidler, antikoagulanlar ve vasodilatatörler kullanılmış olup etkinliği tartışmalıdır. Cerrahi tedavi ise özellikle ilerleyici nörolojik semptomları olan veya intrakranyal hemorajisi olan hastalarda uygulanmaktadır ve medikal tedaviye oranla daha etkin olduğu düşünülmektedir (7,8).Ancak kontrollü çalışmalar yoktur.</p><br /></td></tr></tbody></table> <table><tbody><tr><td><h1>KAYNAKLAR</h1></td></tr><tr><td><p align="justify">1)Hoffman HJ: Moyamoya disease and syndrome. Clin Neurol Neurosurg1997; 99 Suppl 2: S39-44.<br /><br />2). Saeki N, Nakazaki S, Kubota M et al: Hemorrhagic type of moyamoya disease. Clin Neurol Neurosurg 1997; 99 Suppl 2: S196-201<br /><br />3) Kaneko, Y., Imamoto, N., Mannoji, H., Fukui, M., 1998. Familial occurence of Moya moya disease in the mother and four daughters including identical twins. Neurol. Med. Chir. 38, 349-354.<br /><br />4) Shetty-Alva N, Alva S: Familial moyamoya disease in Caucasians. Pediatr Neurol 2000; 23: 445-447.<br /><br />5) Inoue TK, lkezaki K, Sasazuki T et al: Linkage analysis of moyamoya disease on chromosome 6. J Child Neurol 2000;15: 179-182.<br /><br />6) Tanigawara T, Yamada H, Sakai N et al: Studies oncytomegalovirus and Epstein Barr virus infection in moyamoya disease. Clin Neurol Neurosurg 1997; 99 Suppl 2: S225-228.<br /><br />7)Scott MR: Surgery for moyamoya syndrome: Yes. Arch Neurol 2001; 58: 128-129.<br /><br />8)Golby AJ, Marks MP, Thompson RC: Direct and combined revascularization in pediatric moyamoya disease. Neurosurgery 1999; 45: 50-58.</p>Turkish Neurosurgery Türk Nörosirürji Dergisi 2004;14(1):59-63<br /><br /><br /><br /><span style="font-family: webdings; font-weight: bold;">Moyamoya hastaligi olan yedi yasindaki çocukta</span><br /><span style="font-family: webdings; font-weight: bold;">çoklu burr-hole ile serebral revaskülarizasyon</span><br /><br />The use of multiple burr-hole operation for cerebral revascularization<br />in a seven-year-old child with mayamaya disease<br />Kerem BIKMAZ, Murat COSAR, Kahan BASACAK, Sirzat BEK, A. Celal ipiiKÇiOGlU<br />SSK Okmeydani Egitim Hastanesi Nörosirürji Klinigi<br />Yedi yasinda kiz çocugu bas agrisi ve sol taraf güçsüzlügü<br />sikayetleriyle klinigimize basvurdu. Hastanin çekilen<br />manyetik rezonans görüntülerne, manyetik rezonans anjiyografi,<br />dijital substraksiyon anjiyografi (DSA) ve single<br />photon emisyon bilgisayarli tomografi (SPECT) tetkikleri<br />sonucunda sag hemisferde perfüzyon defekti görüldü ve<br />moyamoya hastaligi düsünüldü. Hastanin ameliyatinda,<br />sag yüzeyel temporal arter ve dallari üzerine indirekt neovaskülarizasyon<br />için çoklu burr hole açildi. Ameliyattan<br />sonra çekilen dördüncü aydaki SPECT'de sag hemisferdeki<br />perfüzyonda artma, 6. ve 12. aylardaki kontrol<br />DSA'larda sag yüzeyel temporal arter ve dallarindan sag<br />hemisfere yeniden damarlanma gözlendi.<br />Anahtar sözcükler: Serebral anjiyografi; serebral revaskülarizasyon;<br />serebrovasküler dolasim; çocuk; moyamoya hastaligi;<br />neovaskülarizasyon, fizyolojik; single-photon emisyon bilgisayarli<br />tomografi.<br />Moyamoya, Willis poligonunu olusturan ana<br />intrakranyal serebral arterlerin genellikle iki tarafli,<br />nadiren tek tarafli, ilerleyici darligi veya tikanmasi<br />ve kompansatuvar kollateral damarlarin gelismesi<br />ile kendini gösteren kronik serebrovasküler<br />bir hastaliktir.II,2~ Cerrahi tedavide direkt veya indirekt<br />yaklasimlar kullanilir.ii.iii Genelolarak kabul<br />edilen görüs, çocuklarda revaskülarizasyonun, bypassin<br />direkt ya da indirekt cerrahi yöntemlerle<br />yapilmasindan etkilenmemesi nedeniyle iki durumda<br />da etkili oldugu, ancak uygulama kolayligi<br />açisindan öncelikle indirekt yöntemlerin denen-<br />A seven-year-old girl was admitted to our clinic with<br />headaches and left hemiparesis. Magnetic resonance imaging,<br />magnetic resonance angiography, digital subtraction<br />angiography (DSA), and single photon emission computed<br />tomography (SPECT) showed hypoperfusion In the right<br />hemisphere, suggesting moya moya disease. We performed<br />multiple burr hole operation over the right superlicial temporal<br />artery and branches for indirect neovascularization.<br />In the fourth postoperative month, SPECT examination<br />showed increased perfusion In the right hemisphere; DSA<br />examInations in the sixth and 12th months showed neovascularization<br />from the right superlicial temporal artery and<br />its branches to the right hemisphere.<br />Key words: Cerebral angiography; cerebral revascularization;<br />cerebrovascular circulation; child; moyamoya disease; neovascularization,<br />physiologic; tomography, emission-computed, single-<br />photon.<br />mesi gerektigi;1131ileri yaslarda ise, özellikle 40 yasin<br />üzerinde indirekt by-passa bagli kollateral gelisiminin<br />az olmasindan dolayi direkt yöntemlerin<br />uygun olacagi seklindedir.19J<br />Bu yazida, moyamoya hastaligi nedeniyle indirekt<br />revaskülarizasyon için çoklu burr-hole ameliyati<br />yapilan yedi yasindaki kiz çocugu sunuldu.<br />OLGU SUNUMU<br />Yedi yasinda kiz çocugu, alti ay önce ani gelisen<br />bas agrisi, sol kol ve bacaginda güçsüzlük yakinmasiyla<br />getirildi. Nörolojik muayenesinde sol früst<br />• Gelis tarihi: 11.06.2002 Düzeltme: 09.09.2002 Kabul tarihi: 10.01.2003<br />• iletisim adresi (Reprint requests to): Dr. Kerem Bikmaz. Maçka Cad" 27/1 Dogan Apt" D: 5. 34343 Maçka. Besiktas. istanbul.<br />Tel:0212 - 248 32 29 Faks: 0212 - 2217800 e-posta: kbikmaz@hotmail.com<br />60<br />hemiparezi, taban cildi refleksinde sagda fleksör<br />solda ekstansör yanit belirlendi. Fizik muayenesinde<br />bir özellige rastlanmadi. Kranyal bilgisayarli tomografi<br />(BT)ve manyetik rezonans görüntülernede<br />(MRG)sag bazal gangliyonda iskemik enfarkt<br />saptandi. Karotis vertebral Doppler ve transkranyal<br />renkli Doppler incelemede, sag orta serebral arter<br />(MCA)Mi segmentinde daralma gözlendi; sag<br />karotis internanin (ICA) yalnlZca oftalmik arter ve<br />anterior serebral arteri (ACA) besledigi, sag MCA<br />sulama alaninin ön planda sag posterior serebral<br />arterden (PCA) ve bir ölçüde de sag ACA: dan pial<br />kollateraller araciligi ile beslendigi görüldü. Hastanin<br />parezisi inceleme asamasinda düzeldi.<br />Özgeçmisinden, üç yasinda kizamik ve alti yasinda<br />suçiçegi geçirmis oldugu ögrenildi. Soygeçmisinde<br />bir özellige rastlanmadi.<br />Manyetik rezonans anjiyografi (MRA) ve dijital<br />subtraksiyon anjiyografide (DSA)sag ICA supraklinoid<br />segmentte tikanikliga yakin darlik görüldü.<br />Sag MCA alaninda akimda yavaslama vardi; bu<br />alan sag PCA, pariyetooksipital ve temporal dal<br />anastomozlariyla sulanmakta idi (SekilI). Kranyal<br />single-photon emisyon bilgisayarli tomografide<br />(SPECT)sag hemisferde pariyetal ve temporal bölgede<br />hipoperfüzyon izlendi. Inme risk faktörleri<br />ve vaskülit açisindan yapilan hematolojik degerlendirmede<br />bir özellik saptanmadi.<br />Yapilan incelernelerin moyamoya hastaligina<br />isaret etmesi üzerine önerilen ameliyat hasta yakinlari<br />tarafindan baslangiçta kabul edilmedi; ancak<br />daha sonra onayalinarak ameliyat planlandi.<br />Genel anestezi altinda sag temporal bölgeye yüzeyel<br />temporal arter ve dallari izdüsümüne 2 cm<br />uzunlugunda dört adet cilt insizyonunu takiben<br />damar olusumlari laterale alinip birer adet burr<br />deligi açildi. Duramater ve ardindan araknoidmater<br />(+) seklinde açildi ve cilt primer kapatildi.<br />Ameliyattan sonra herhangi bir komplikasyon<br />gelismedi ve hasta dördüncü günde taburcu edildi.<br />Ameliyat sonrasi erken dönemde ve 15 aylik<br />klinik izlernde yeni gelisen herhangi bir geçici ya<br />da kalici iskemik atak izlenmedi, nöbet gözlenmedi.<br />Dördüncü ayda çekilen kranyal SPECT'de sag<br />hemisfer pariyetal ve temporal bölgedeki hipoperfüzyon<br />alaninin daha iyi beslenmekte oldugu görüldü.<br />Altinci ve 12. aylarda çekilen kranyal<br />DSA:da sag pariyetal bölgenin perfüzyonunun yüzeyel<br />temporal arter anastomozlari, sag ACA distal<br />dallari, sag PCA temporal ve pariyetooksipital<br />Türk Nörosirürji Dergisi<br />dallarinin leptomeningeal anastomozlariyla retrograd<br />beslendigi görüldü (Sekil 2).<br />TARTISMA<br />Moyamoya hastaliginda, özellikle distal ICA,<br />proksimal MCA ve ACA: da ilerleyici tek veya iki<br />tarafli arteriyel tikaniklik görülür ve beyin tabaninda<br />kendiliginden vasküler ag (moyamoya damarlari)<br />gelisir.16.141<br />Hastalik ilk olarak 1956'da Japonya'da tanimlanmistirYI<br />1957'de Takeuchi ve Shimizu tarafindan<br />ICA:nin iki tarafli hipogenezi bildirilmistir.lls1<br />1964'de Nishimoto hastaligin ayrintilarini göstermis<br />ve kendi adini vermistirY·16.1K7]udol811968'de<br />hastaligi Willis poligonunun kendiliginden tikanmasi<br />olarak tanimlamis ve Japonlara özgü bir<br />hastalik oldugunu belirtmistir. Ayni yil Nishimoto<br />ve Takeuchill41Japonya'dan 96 olgu bildirmislerdir.<br />1969 yilinda Suzuki ve Takakull8]hastaliga<br />moyamoya adini vermislerdir. Bu durum, daha<br />sonraki yillarda da genelolarak bu sekilde tanimlanmistir.<br />Hastaligin etyolojisinde toksik, enfeksiyöz ve<br />enflamatuvar faktörlerin sorumlu oldugu düsünülmektedir.<br />IIS] Irksal, ailesel, genetik, yas ve cinsiyet<br />gibi bagimsiz faktörlerin de katkilariyla, sepsis,<br />sigara, oral kontraseptifler gibi enflamatuvar uyaranlar<br />veya olasi baska bir faktörün sonucu olarak<br />Sekil 1. Ameliyattan önceki lateral dijital subtraksiyon anjiyografide<br />sag karotis interna supraklinoid segmentinde<br />ve M1 proksimalinde tikanikliga yakin darlik ve moyamoya<br />hastaligina bagli vasküler ag görülüyor.<br />Mayamaya hastaligi olan yedi yasindaki çocukta çoklu burr-hole ile serebral revaskülarizasyon 61<br />ortaya çikar.lls1Japonya'da olgularin %10'unda ailesel<br />geçis bildirilmistir.I'1 Kromozom 3, 6 ve 17 ile<br />geçtigini gösteren genetik çalismalar vardir.I'1<br />Hastaligin patogenezinin anlasilmasi güçtür.<br />Dogustan ya da edinselolup olmadigi tartismalidir.<br />iiSI Siteno-oklüziv arterlerin intima düz kas hücrelerinin<br />fibroselüler kalinlasmasi hastaliga özgü<br />histopatolojik görünümü olusturur. Ayni özellik<br />internal elastik laminada da görülür, fakat arteriyel<br />duvarda ateromatöz plaklar bulunmaz.I'1<br />Klinik bulgular, çocukluk yaslarinda baslayan<br />iskemik ataklar ve özellikle yetiskin grupta, genislemis<br />ve hassas kollaterallerden veya yalanci ya da<br />gerçek anevrizmalardan kanama seklindedir.16101gumuz<br />serebral enfarkt ile basvurmustu.<br />Moyamoya hastaliginin ilerleyici seyri ve kötü<br />prognozu iyi bilinmektedir.ll91Hastaligin tanisi anjiyografi<br />ile konur.ll)Anjiyografide, distal ICA'larin<br />stenozu veya tam tikanmasi; ACA ve MCA'larin<br />proksimal kisimlarinin silik görünmesi; beynin bazal<br />kisimlarinda iyi gelismis moyamoya alanlarinin<br />görülmesi; kortikal arterlerin kendi aralarinda<br />veya kortikal arterlerle leptomeningeal arterler<br />arasindaki kollaterallerin görülmesi önemlidir.I7J<br />Hastaligin tanisi için Peerless11S! tarafindan su ölçütler<br />tanimlanmistir: Proksimal ACA veya<br />MCA'lar ile birlikte ICA'larin darlik veya tikanikligi<br />veya yalniz ICA'larin darlik veya tikanikligi;<br />hastaligin iki tarafli olusu; genislemis kollateral<br />damarlari gösteren daralmis ya da tikali arter yaninda<br />anormal vasküler ag ve baska bir faktör bulunmamasi.<br />Kranyal BT'de multipl enfarkt, beyin atrofisi,<br />subaraknoid bosluklarda genisleme ve ventriküler<br />dilatasyon görülebilir. iii Hastamizda sag bazal<br />gangliyonda enfarkt saptandi. Kontrastli MRG'de<br />yaygin mikrodamarlanmanin yani sira leptomeningeal<br />boyanma görülmesi önemlidir. iii<br />Tedavide halen çesitli cerrahi yöntemler kullanilmakla<br />birlikte, bilinen hiçbir tedavi yöntemi<br />hastaligin ilerlemesini durduramamaktadir. Tedavinin<br />amaci iskemik belirtileri önlemek, kanama<br />olasiligini en aza indirmektir. ii! Bazi farmakolojik<br />ajanlar denenmekle birlikte, tibbi tedavi genellikle<br />kabul görmemektedir.1201Antiagreganlar,<br />steroidler, antiepileptikler, vazodilatatörlerl161ve<br />kalsiyum kanal blokerlerininll3!kullanildigi bildirilmistir.<br />Cerrahi tedavide, beyin perfüzyonunu artiracak<br />girisimler uygulanir. Çocuklarda indirekt, eriskinlerde<br />ise direkt revaskülarizasyon yöntemleri tercih<br />edilir. Çocuklarda indirekt tekniklerin, özellikle<br />çoklu burr-hole ameliyatinin tercih edilmesinin nedeni,<br />basit, güvenli ve etkili bir yöntem olusu,ii.niayni<br />zamanda diger by-pass yöntemleri uygulanan<br />hastalara da uygulanabilmesidir. iniTek dezavantaji<br />Sekil 2. (a) Ameliyattan sonra altinci ayda çekilen dijital subtraksiyon anjiyografide (sag ICA lateral) yüzeyel temporal<br />arter dallarindan gelisen anastomozlar görülüyor. (b) Ameliyattan sonra 12. ayda (sag ECA lateral) sag ECA uç<br />dallarindan gelisen neovaskülarizasyonlar izleniyor.<br />62<br />etkili kollateral akimin ancak birkaç ay sonra gelisebilmesidir.<br />iisiDirekt teknikler, ekstemal karotis arterden<br />kaynaklanan damarlarin serebral damarlara<br />anastomozu yöntemleridir.ii21Indirekt tekniklerde<br />ise kranyotomi yapildiktan sonra damar ortaya çikarilmakta<br />ve serebral doku üzerine yüzeyel temporal<br />arter, kas, dura, meningeal arter veya galea<br />yerlestirilerek bu dokularla beyin arasinda mikroanastomozlarin<br />gelismesinin saglanmasi hedeflenmektedir.<br />ii.2I1ndirekt by-pass sonrasi revaskülarizasyon<br />iki haftada baslamakta ve ameliyattan sonra<br />üçüncü ayda yeterli gelisirne ulasmaktadir.'4'<br />Burr-hole açma yöntemi bir çesit indirekt revaskülarizasyon<br />teknigidir. 1980'li yillarin sonunda<br />moyamoyali hastalarda frontal lobdaki iskemiyi<br />düzeltmek amaciyla çocuklar (ort. yas 13)ve yetiskinlerde<br />(ort. yas 50) kullanilmistir.'2.6!<br />Yöntem, ventriküler drenaj için burr-hole açilmasi<br />ile aynidir. Ana amaci yeterli kanlanmanin<br />saglanamadigi düsünülen bölgelerde damarlanmanin<br />gelistirilmesidir.12!1Özellikle eriskin hastalarda<br />lokal anestezi altinda yapilabilmesi ve genel<br />anestezi gerektiren diger by-pass yöntemlerinde<br />ameliyat sirasindaki hipotansiyon ve hiperkapni<br />nedeniyle görülen düsük perfüzyon riski tasimamasi<br />önemli bir avantajdir.'91Hastamiz yedi yasinda<br />oldugundan ameliyat genel anestezi altinda yapildi.<br />Ayrica, kranyotomi gerektirmediginden<br />ameliyattan sonra intrakranyal hematom riski yoktur.'<br />2!1Bu nedenle, özellikle hemorajik bir sorunu<br />da bulunan hastalarda degerli bir seçenektir.miDiger<br />bir avantaji, MCA sulama alani yani sira ACA<br />sulama alaninda da yeniden kanlanmayi saglayabilmesidir.<br />iioi<br />Bu teknikte burr delikleri yüzeyel temporal arter<br />izdüsüm1erinin hemen yanina açilmali ve bu arter<br />cilt insizyonu sirasinda mutlaka korunmalidir. Açilan<br />delik sayisi arttikça bu yöntemin diger standart<br />indirekt tekniklere üstünlügü de belirgin hale gelmektedir.'<br />siDelikaçildiktan sonra duramater ve araknoid,<br />meningeal arterler korunmak sartiyla mikroskop<br />altinda genisçe açilirve cilt primer kapatilir.<br />Kawaguchi ve ark'61çoklu burr-hole ameliyati<br />uyguladiklari 10 hastayi (4 erkek, 6 kadin; ort. yas<br />37.8;dagilim 25-54)ortalama 34.7 ay (dagilim 6-62<br />ay) süreyle izlemislerdir. Olgularin tümünde iki hemisfere<br />de 1-4 arasinda delik açilarak, sekiz hastaya<br />iki tarafli, iki hastaya tek tarafli cerrahi uygulanmistir.<br />Ameliyattan bes ay sonra DSA ve beyin<br />Türk Nörosirürji Dergisi<br />SPECT incelemeleri yapilmis; DSA'da tüm hastalarda<br />ameliyattan 3-23 ay sonra (ort. 9.2 ay) yeterli<br />derecede neovaskülarizasyon belirlenmis; beyin<br />SPECT'inde ise burr-hole komsulugundaki alanlarda<br />serebral kan akiminda belirgin derecede artma<br />görülmüstür. Olgumuzda sag hemisfere dört adet<br />burr-deligi açildi. Dördüncü ayda çekilen kranyal<br />SPECT'de perfüzyonda artma; 6. ve 12. aylarda çekilen<br />DSA'da ise yüzeyel temporal arter anastomozlarinin<br />sag ACA distal dallari sag PCA temporal<br />ve pariyetooksipital dalin leptomeningeal anastomozlariyla<br />retrograd perfüze oldugu saptandi.<br />Ameliyat sonrasi erken dönemden itibaren herhangi<br />bir iskemik atak görülmedi. Klinik düzelme anjiyografik<br />düzelmeden daha önce gerçeklesti.<br />Sonuç olarak, çoklu burr-hole ameliyati basit,<br />güvenilir ve lokal anestezi altinda uygulanabilmesi,<br />ekstemal karotis arterin hiçbir dali hasarlanmadigindan<br />direkt veya indirekt diger by-pass yöntemlerinin<br />de eklenebilmesi, hem MCA hem de<br />ACA sulama alanlarinda yeniden kanlanmayi saglayabilmesi,<br />ameliyat sonrasi klinik ve radyolojik<br />sonuçlarinin umit verici olmasi nedeniyle<br />Sonuç olarak, çoklu burr-hole ameliyati moyamoyali<br />yetiskin ve çocuklarda cerrahi bir seçenek<br />olarak önerilebilecek basIt ve güvenilir bir yöntemdir.<br />Lokal anestezi altinda uygulanabilmesi, eksternal<br />karotis arterin hiçbir dali hasarlanmadigindan<br />direkt veya indirekt diger by-pass yöntemlerinin<br />de eklenebilmesi, hem MCA hem de ACA sulama<br />alanlarinda yeniden kanlanmayi saglayabilmesi,<br />ameliyat sonrasi klinik ve radyolojik sonuçlarinin<br />ümit verici olmasi belirgin avantajlaridir.<br />KAYNAKLAR<br />1. Dagçinar A, Özek MM, Pamir MN. Moyamoya<br />hastaligi. Türk Nörosirurji Dergisi 2000;10:176-85.<br />2. Endo M, Kawano N, Miyaska Y, Yada K. Cranial burr<br />hole for revascularization in moyamoya disease. J<br />Neurosurg 1989;71:180-5.<br />3. Eguchi T, Ugajin K. Surgical management of moyamoya<br />disease. In: Schmidek HH, editor. Operative<br />neurosurgical techniques: indications, method s, and<br />results. Vol. 1, 2nd ed. Philadelphia: W. B. Saunders;<br />1988. p. 797-806.<br />4. Fukui M, Kono S, Sueishi K, Ikezaki K. Moyamoya disease.<br />Neuropathology 2000;20:61-4.<br />5. Kawamoto H, Kiya K, Mizoue T, Ohbayashi N. A<br />modified burr-hole method "galeoduroencephalosynangiosis"<br />in a young child with moyamoya disease.<br />A preliminary report and surgical technique. Pediatr<br />Neurosurg 2000;32:272-5.<br />Mayamaya hastaligi olan yedi yasindaki çocukta çoklu burr-hole ile serebral revaskülarizasyon 63<br />6. Kawaguchi T, Fujita S, Hosoda K, Shose Y,Hamano S,<br />Iwakura M, et aL. Multiple burr-hole operation for<br />adult moyamoya disease. J Neurosurg 1996;84:468-76.<br />7. Kinugasa K, Mandai S, Kamata I, Sugiu K, Ohmoto T.<br />Surgical treatment of moyamoya disease: operative<br />technique for encephalo-duro-arterio-myo-synangiosis,<br />its follow-up, clinical results, and angiograms.<br />Neurosurgery 1993;32:527-31.<br />8. Kudo T. Spontaneous occlusion of the circle of Willis.<br />A disease apparently confined to Japanese. Neurology<br />1968;18:485-96.<br />9. Miyamoto S, Kikuchi H, Karasawa 1, Nagata I,<br />Yamazoe N, Akiyama Y. Pitfalls in the surgical treatment<br />of moyamoya disease. Operative techniques for<br />refractory cases. J Neurosurg 1988;68:537-43.<br />10. Suzuki Y,Negoro M, Shibuya M, Yoshida J, Negoro T,<br />Watanabe K. Surgical treatment for pediatric moyamoya<br />disease: use of the superficial temporal artery<br />for both areas supplied by the anterior and middle<br />cerebral arteries. Neurosurgery 1997;40:324-9.<br />11. Kawaguchi T, Fujita S, Hosoda K, Shibata Y,Komatsu<br />H, Tamaki N. Usefulness of multiple burr-hole operation<br />for child moyamoya disease. No Shinkei Geka<br />1998;26:217-24. [Abstract]<br />12. Yasukawa K, Okudera H, Hongo K, Mizuno M. Adult<br />moyamoya disease with a transcranial internal<br />carotid-external carotid (EC-IC) anastomosis through<br />burr holes. No Shinkei Geka 1990;18:373-80.<br />13. Matsushima Y. Moyamoya disease. In: Albright AL,<br />Pollack IF,Adelson PD, editors. Principles and practice<br />of pediatric neurosurgery. lst ed. New York: Thieme<br />Medical Publishers; 1999. p. 1053-69.<br />14. Nishimoto A, Takeuchi S. Abnormal cerebrovascular<br />network related to the internal cartoid arteries. J<br />Neurosurg 1968;29:255-60.<br />15. Peerless SJ. Risk factors of moyamoya disease in<br />Canada and the USA. Clin Neurol Neurosurg 1997;99<br />Suppl 2:545-8.<br />16. Maki Y, Enomoto T. Moyamoya disease. Childs Nerv<br />Syst 1988;4:204-12.<br />17. Vuia O, Alexianu M, Gabor S. Hypoplasia and obstruction<br />of the circle of Willis in a case of atypical cerebral<br />hemorrhage and its relationship to Nishimoto's disease.<br />Neurology 1970;20:361-7.<br />18. Suzuki 1, Takaku A. Cerebrovascular "moyamoya"<br />disease. Disease showing abnormal net-like vessels in<br />base of brain. Arch NeuroI1969;20:288-99.<br />19. Suzuki J, Kodama N. Moyamoya disease-a review.<br />Stroke 1983;14:104-9.<br />20. Kuroki Mi Nagamachi Si Hoshi Hi Flores LG 2nd,<br />Ohnishi Ti Jinnouchi Si et aL.Cerebral perfusion imaging<br />evaIuates pharmacologic treatment of unilateral<br />moyamoya disease. J Nucl Med 1996;37:84-6.<br />21. Matsuda M, Enomoto Ti Yanaka K, Nose T. Moyamoya<br />disease associated with hemophilia A. Cas e report.<br />Pediatr Neurosurg 2002;36:157-60.</td></tr></tbody></table>ALİ UĞUR AYDINOLhttp://www.blogger.com/profile/07322123589361710789noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1451201782149999438.post-38986031329525751972008-04-01T16:51:00.002-07:002008-04-01T16:52:30.728-07:00ZİHİNSEL ENGELLİ ÇOCUKLARIN ÖZELLİKLERİ<p> Her şeyden önce bilinmelidir ki, zihinsel engelli çocuklarda normal çocuklar gibidir. Onlarda normaller gibi yeme, içme, cinsellik, sevme, sevilme, başarılı olma, kabul görme, toplumda kendine uygun bir işe sahip olma gibi biyolojik, psikolojik ve sosyal ihtiyaçlarının karşılanmasını isterler. Farklılıkları beden, zihin ve sosyal gelişimlerinde olan ve kendi ellerinde olmayan gerilikleridir. Şüphesiz ki bu farklılıkları onları toplumdan ayırmak için kullanılamaz. Yapılması gereken şey onların yetenekleri ölçüsünde eğitmek ve topluma yararlı kılmaktır. Zihinsel engellilerin özelliklerini 6 kısımda incelemek mümkündür.</p> <ol start="9" type="1"><ol start="1" type="a"><li>Bedensel ve devimsel özellikleri</li><li>Zihinsel özellikleri</li><li>Sosyal özellikleri</li><li>Kişilik özellikleri</li><li>İş ve çalışma özellikleri</li><li>Geldikleri ailelerin özellikleri</li></ol></ol> <p><strong>A. <u>ZİHİNSEL ENGELLİLERİN BEDENSEL VE DEVİMSEL ÖZELLİKLERİ</u> </strong><br /> Zihinsel engellilerin büyük bir kısmında zihinsel engellilere özgü beden özellikleri görülmemektedir. Ancak klinik tür zihinsel engellilerde (mongoloid, kreten, hidrosefal ve mikrosefallerde) bu tipik özellikler görülüyor. %15-25 arasında bir oranda farklı beden özelliklerine rastlanmaktadır. Başlıca bedensel ve devimsel özellikler şunlardır ;</p> <ol start="1" type="1"><li>Kretenlerde az troid salgısı nedeniyle beden gelişimi tamamen duraklayabilir.</li><li>Mongoloid tip zihinsel engellilerde boy kısa, gözler çekik, parmaklar kısa, kalın, boyun kısa, dil ufak ve yarıklı, el ayasında da tek çizgi özelliği görülmektedir.</li><li>Hidrosefallerde baş belirgin şekilde küçüktür.</li><li>Mikrosefallerde baş belirgin şekilde küçüktür.</li><li>Zihinsel engellilerde diş deformasyonları fazladır. (diş üzerinde anormallik, diş çürümeleri)</li><li>Beden gelişimi ağır seyreder, yaşıtlarından zayıf ve kuvvetsizdirler.</li><li>Yaşıtlarına göre daha sık hastalanırlar. Çeşitli sağlık problemleri görülür. Dirençsizdirler. Bu özellikte olumsuz çevresel faktörlerinde rolü olmaktadır.</li><li>Görme ve işitme gibi ek bedeni özürlere daha sık rastlanır. Çünkü zihinsel engelliliğe neden olan etkenler işitme ve görme merkezlerini de olumsuz etkileyebilmektedir.</li><li>Zihinsel engelliler büyük ve küçük kaslarını kullanmada beceriksizlik gösterirler. El ve göz koordinasyonlarını geç ve güç sağlarlar. Ritimlere uymada zorlanırlar. Bu alanda başarılı olmaları için ise çok alıştırma ve teşvik gerektirirler.</li><li>Koordinasyona dayanan komplex hareketlerde belirli derecede gerilik gösterirler. Genel fiziki hareketlerinde acaiplikler görülür. Bu vasıflarda gelişime olanak vermeyen çevrenin de rolü bulunmaktadır.çünkü gelişmeleri için sık alıştırma gerekmekte ancak çoğu zaman çevre bu olanağı sunmamaktadır.</li></ol> <p><strong>B. <u>ZİHİNSEL GELİŞİM ÖZELLİKLERİ</u></strong><br /> Zihinsel engellilerin en belirgin özelliklerinden birisi zihin gelişim ve fonksiyonlarında yaşıtlarından geri olmalarıdır. Zihinsel engellilerin zihin gelişimleri ve fonksiyonları yavaş ve geç gelişir. Başlıca zihinsel özellikleri şunlardır ;</p> <ol><li><u>Akademik kavramları geç ve güç öğrenirler</u>: En az yetenekli ve başarısız oldukları alandır. En çok sıkıntı çektikleri çalışmalar bunlardır. Çabucak paniğe kapılır ve başarısız olurlar. Başarı fazla sabır ve tekrar gerektirir.</li><li><u>Dikkat süreleri kısa ve dağınıktır</u>: Ders konusu ne kadar cazip olursa olsun etkinliklere katılma süreleri kısa olmaktadır. Dikkat sürelerini artırabilmek için çalışmaların sık sık değiştirilip ilgi çekici hale getirilmesi gerekmektedir.</li><li><u>İlgileri kısa sürelidir daldan dala sıçrar</u>: Çok ilginç buldukları çalışmalarda bile kısa bir süre sonra bıkarlar. İlgilerinin uyanık tutulabilmesi için etkinliklerin ilginç hale getirilmesi gerekmektedir.</li><li><u>Soyut kavramları çok geç ve güç kavrarlar</u>: Somut kavramları daha kolay ve iyi kavrarlar. Bunun için soyut kavramlar somutlaştırılarak öğretilir.</li><li><u>Zaman kavramları çok geç ve güç gelişir</u>: Saat, gün, hafta, ay ve yılı kavratmak ileri yaşlarda mümkün olabilir.</li><li><u>Konuşmaya geç başlarlar</u>: Konuşma gelişimleri zeka gerilik dereceleriyle orantılı olarak yavaş gelişir. Bu nedenle yaşıtlarından küçük olanlarla konuşmak isterler. Konuşma zekaya bağlı olarak gelişir. Onun için geç konuşma önemli bir gerilik belirtisidir.</li><li><u>Genelleme yapamazlar</u>: Bilgileri yalnız öğrendikleri durumlarda kullanırlar. Köpeğe hayvan diyebilir ancak karınca hayvan değildir diyebilir.</li><li><u>Kazandıkları bilgileri transfer etmede çok güçlük çekerler</u>: Öğrendikleri bilgileri benzer durumlarda uygulayamazlar. Örneğin bir vidayı açmak için tornavida bulamadığında tornavida işlevini görecek bozuk para, jeton vb. şeyleri kullanmayı düşünemezler.</li><li><u>Yeni durumlara uymada çok zorluk çekerler</u>: Sınırlı yeteneğe sahip olduklarından yeni durumlara uymaları geç ve güç olur. Bu nedenle başarısızlıktan çekindiklerinden her yeni etkinlik karşısında gerginlik, direnme ve kaçma eğilimi gösterirler. Bu gibi durumlarda onlara destek olacak anlayışlı birinin yanlarında olmasını isterler.</li><li><u>Kolayca yorulurlar</u>: Zihinsel engellilerin en belirgin özelliklerinden biride çalışmaları sırasında çabucak yorulmaları ve faaliyeti bırakmalarıdır. Özellikle etkinlikler onlar için güç geliyor ve başaramıyorlarsa yaptıkları işi derhal bırakmak isterler. Onun için çalışmalarda ilk girişimin başarılı olması için onları yapabilecekleri noktadan başlatmak çok önemlidir. Başarılı olmak onda ben yapabiliyorum güvenini sağlar. </li><li><u>Kendilerinden küçükler ile ilişki kurmayı ve oynamayı tercih ederler</u>: Bu çocukların konuşma, ilgi, zeka, sosyal ve bilgi seviyeleri yaşıtlarından geri olduğundan kendi seviyelerinde anlaşabilecekleri takvim yaşları küçük, normal çocuklarla oynar ve arkadaşlık ederler. Aralarında seviye farkı olduğu için yaşıtlarını tercih etmezler. (zihinsel engelliliğin önemli belirtisi) Bu nedenle onları bu konuda ayıplamak ve önlemeye çalışmak yarardan çok zarar verir. </li><li><u>Gördükleri, duydukları şeyleri çabucak unuturlar, bellekleri zayıftır</u>: bu durum zihinsel engellilerin karakteristik vasıflarından biridir. Hangi yol ve duyu organı ile alınırsa alınsın verilen uyaran ve bilgileri kısa zamanda unuturlar. Uyaranların iz bırakması için aynı şeyi değişik yer, zaman, durum ve şekilde yeteri kadar ve usanmadan tekrar etmek gereklidir.</li><li><u>Yakın şeylere ilgi duyarlar, uzak gelecekle ilgilenmezler</u>: Etkinliklerin sonunda duyacakları haz ya da kazanacakları ödül onlar için önemlidir. Okuma yazma öğrenmek, iş sahibi olmak, ailenin geçimini sağlamak gibi uzak gelecek onları fazla ilgilendirmez. Senin bu öğrendiğin iş ilerdeki yaşamın için gereklidir, daha çok çalış gibi telkinler onları etkilemez. Onlar için etkinlik sonunda alacakları ödül önemlidir.</li><li><u>Algıları, kavramları ve tepkileri basittir</u>: Eşya, olay ve durumlarla ilgili ayrıntılı algı ve kavramları çok basittir. Bu durum akılda tutma ve hatırlama yetenekleriyle ilgilidir. Onun için öğretilecek şeyin en önemli özelliklerini içeren algı ve kavramların öğretilmesine önem verilmektedir.</li><li><u>Duygu ve düşüncelerini açık ve bağımsız olarak ifade edemezler</u>: Sahip oldukları konuşma, hafıza, yeni durumlara uyma ve algılama yetersizlikleri nedeniyle duygu ve düşüncelerini bağımsız ve açıkça anlatamazlar. Bu durumda kendilerini ifade etme fırsatının verilmemiş olmasının da rolü vardır. Duygu ve düşüncelerini kelimeler yada kısa cümlelerle ifade ederler. Bunların doğruluğunun onaylanmasını ve teşvik edilmeyi beklerler. Bunun için eleştirmemek ve kendilerini ifade etmelerini teşvik etmek çok önemlidir. Ana-baba ve öğretmenler hayallerindeki ideal insanın özelliklerine göre ayarlanmış bir eğitimden uzak durulmalıdır.</li></ol> <p>C. <strong><u>SOSYAL GELİŞİM ÖZELLİKLERİ</u></strong> <u> </u></p> <ol><li><u>Kendilerinden yaşça küçük olanlarla ilişki kurarlar</u>: Bu çocukların sosyal gelişimleri geri ve yavaş olduğundan kendilerinden yaşça küçük sosyal seviyede benzerlik gösterenlerle sosyal ilişkiler kurmayı tercih ederler.</li><li><u>Yakın çevresindekilerle yakın dostluk kuramazlar</u>: Kendilerinin sahip olmadığı şeylere ortaklaşa sahip olmak, dostluk kurmada önemli bir etkendir. Genellikle yakın çıkarlar ortadan kalkınca dostlukta biter. Bu nedenle kurdukları dostluklar kısa sürelidir. İnsanların birbirlerine ihtiyaçları olduğunu kavratmak çok çaba ve sabır gerektirir.</li><li><u>Sosyal ilişkilerde daima başkalarına tabi olmak isterler</u>: Özgüven ve yetenek yetersizlikleri nedeniyle lider olmak istemez ve sorumluluktan kaçarlar.</li><li><u>Oyun ve toplum kurallarına uymakta zorluk çekerler</u>: yeteneklerindeki sınırlılıklar onların kurallara uymalarında da sıkıntı yaratır. Bunun sosyal yaşıtlarından uzak utulmalarıyla da ilişkisi vardır. Kurallar basitleştirilerek onların anlayacakları ve başarı sağlayacakları şekilde öğretilmelidir.</li><li><u>Nezaket ve görgü kurallarına uymada gerilik gösterirler</u>: Sosyal beceriler sosyal ortamlarda öğrenilir. Bu çocuklar bu ortamlardan uzak tutuldukları için bu kuralları öğrenmede geri kalırlar. Kuralları basitleştirerek ve bol sayıda yaşantı sağlanarak azami gelişim sağlanır.</li><li><u>Sosyal faaliyetlere karşı ilgileri azdır. Çok az sayıda sosyal faaliyetlere katılırlar</u> : İlgiyi alınan haz artırır, elem ise azaltır. Çocuk sürekli sosyal yaşıtlarından uzak tutulursa bu hazzı tadamaz. Bu normal çocuk içinde geçerlidir. Dans bilmeyen kimse danslı toplantılara katılmak istemez.</li><li><u>Sosyal ilişkilerde bencildirler</u>: her şeyin kendilerine ait olmasını isterler. Bir şeyi başkalarıyla paylaşmaya yanaşmazlar.</li><li><u>Sosyal ilişkilerinde kendilerini grupta kabul ettirecek becerileri azdır</u>: Örneğin komiklik, espri, taklit, fıkra, oyun vb. diğer sosyal hünerleri kendilerini grup içinde aratacak düzeyde olmadığından grup tarafından aranmazlar. Bu yetersizlikler normal çocuk için de söz konusu olabilir. Sosyal gelişme için çeşitli sosyal yaşantıların sağlanması gerekmektedir. Çocuk, aile, okul ve yakın çevrede sınırlandırılmamalı ve izole edilmemelidir. Sosyal davranışların kazandırılmasında özellikle seviyelerine uygun noktadan başlanmalı ve daha karmaşık becerilere doğru gidilmelidir. Sosyal yaşantılar genişletilmelidir.</li></ol> <p>D. <strong><u>KİŞİLİK ÖZELLİKLERİ</u></strong><br /> Kişilik bir yönüyle tüm özelliklerin özetidir. Zihinsel engellilerin ana kişilik özelliklerini şu şekilde özetlemek mümkündür.</p> <ol><li><u>Kendilerine güvenemezler</u>: Başkalarına dayanmayı tercih ederler. Bağımsız hareket etmekten çekinirler.</li><li><u>Sebatsızdırlar</u>: Kolaylıkla cesaretleri kırılır.</li><li><u>Bir amaca ulaşmak için kuvvetli hisler duymazlar</u>: Olursa olur olmazsa olmaz boşver deme eğilimi taşırlar. Başarısızlık halinde hemen yılgınlık gösterirler</li><li><u>Geç ve güç dostluk kurarlar</u>: Dostluk süreleri kısadır.</li><li><u>Sorumluluk olmaktan kaçınırlar, başkalarına uymayı tercih ederler</u>.</li><li><u>Başkaları kendileri için önemli değildir</u>: İlgi ve saygı duymazlar.</li><li><u>Kendi kendilerine bir işe başlama arzusu göstermezler</u>: Belli bir amaca yönelmeleri çok azdır.</li><li><u>Duygu ve düşüncelerini ifade etmede duygusal bozukluklar gösterirler</u>: (Bazen kızarıp köpürmek, kırmak, dökmek, saçmak, bazen de tam duyarsız kalmak şeklinde davranışlar gösterirler.)</li></ol> <p>E.<strong> <u>İŞ VE ÇALIŞMA ÖZELLİKLERİ</u></strong></p> <ol><li>Zihinsel engellilerde bir iş sahibi olmak isterler.</li><li>Bir çok işleri yapabilir ve meslek sahibi olabilirler. (Ancak bazıları da sürekli kontrol altında bulunmayı gerektirebilir.)</li><li>Bir işi öğrenirken onun basit bölümlere ayrılmasını isterler. Önce kısım kısım sonra bütün olarak öğrenirler.</li><li>Özellikle monoton işleri yapmaktan hoşlanırlar. Normaller gibi bıkmazlar. Hile yapmayı bilmezler, alıştıkları gibi davranırlar.</li><li>İşlerine çok bağlıdırlar. İşe tam zamanında gelir ve zamanında ayrılırlar. Kurallara tam uyarlar.</li><li>İyi eğitilirlerse iyi iş ve çalışma alışkanlıkları kazanırlar.</li><li>Başarılı oldukları işlerinden gurur duyarlar.</li><li>Bir sıkıntı yada problem halinde yanlarında yardım edecek birini görmek isterler.</li><li>Zihinsel engelliler daha yavaş düşünüp kavradıklarından sözel açıklamalar onlar için anlamsız kalır. Bu nedenle yaparak , yaşayarak öğrenmede başarılı olurlar.</li><li>İşe başlatılmaları çok zaman alır ve sabır ister.</li><li>Başkalarının kendiliklerinden öğrendiği şeyleri öğretirken basit yollardan anlatmak gerekir.</li><li>Biranda birkaç husus anlatılması kafalarını karıştırır. Onun için her husus ayrı ayrı anlatılmalı ve somut olarak gösterilmeli.</li><li>Başarısızlığa düştüklerinde hemen güvenlerini kaybederler. Onun için başarı seviyeleri önceden tespit edilmelidir.</li></ol> <p>F. <strong><u>GELDİKLERİ AİLELERİN ÖZELLİKLERİ</u></strong> </p> <ol><li>Ailelerin %90’ ından fazlası ekonomik ve kültürel yönden düşük düzeydedir.</li><li>Ailede çocuk sayısı genellikle fazladır. Bu da çocuğun yeterli ilgi ve bakım görmesini engellemektedir.</li><li>Çoğunlukla ana-baba bir işte çalıştığından çocuk evde yeterli ilgi, bakım ve sevgiyi görmemektedir.</li><li>Boşanma ya da ölüm nedeniyle annenin yokluğu sık rastlanan bir durumdur.</li><li>Genellikle ana-baba eğitim seviyesi yoktur veya çok düşüktür.</li><li>Evde çocuğun zekasını uyaracak radyo, televizyon, kitap, dergi, gazete vb. uyaranlar yoktur veya çok azdır.</li><li>Anne-baba arasında çoğu zaman geçimsizlikler bulunmaktadır. Bu da çocukların istenmemelerini ve ihmal edilmesini doğurmaktadır.</li><li>Çocuğun yaşadığı çevre çoğu zaman fakirdir ve gelişime katkıda bulunmamaktadır.</li><li>Anne-babalar çoğu zaman yaşlıdır. (37 ve 17 yaştan önceki doğumlar risklidir.)</li></ol> <p>G. <strong><u>DİL GELİŞİM ÖZELLİKLERİ</u></strong></p> <ol><li>Zihinsel engelliler gerek fakir çevre ve gerekse okuldaki başarısızlık sonucu dil yeteneklerinde belirli şekilde gerilik gösterirler. Bir gruba uymada, başkaları ile ilişki kurmada, anlaşmada, okuldaki gelişimde, okumanın öğrenilmesinde şüphesiz ki dilin çok önemli bir görevi vardır.</li><li>Zihinsel engellilerin dil kavramları çok zayıftır. Kısa ve uygunsuz cümlelerle konuşurlar.</li><li>Zihinsel engelliler konuşmada kelimeleri açık ve doğru söylemede ve telaffuzda belirgin bir şekilde gerilik gösterirler. Bu hataların mümkün olduğu kadar düzeltilmesi ve geliştirilmesi gerekir.</li><li>Hemen hemen bütün zihinsel engelli çocukların konuşma problemi vardır. Bu yüzden hayatta en çok kullanılan kelimelerin öğretilmesi gereklidir.</li></ol> <h5>DİLİN GELİŞTİRİLMESİNDE KULLANILABİLECEK BAZI ETKİNLİKLER</h5> <ol><li><u>Çocuklar günlük yaşam ve yaşantıları ile ilgili konularda serbest konuşmalara teşvik etmek</u>. (Evleri o gün gördükleri, duydukları olaylar, hava durumu, sağlık durumu, arkadaşları, okulda o gün olan bir olay vb. hakkında olabilir.) <u>ÖRNEK</u> : Senin baban ne yapar? Cevap çalışır olabilir. Ek olarak nerede çalışır? Muhtemel cevap dükkanda olabilir. Ek olarak ne yapar? Elbise diyebilir. Şimdide bütününü söyle dendiğinde “ benim babam dükkanda elbise diker veya yapar” diyebilir. (Bütün cümle soru sorma ile çıkartılabilir.)</li><li><u>Çocuğun bir iş yapmasını istemek ve yaptığı etkinlik hakkında konuşturmak</u>. <u>ÖRNEK</u>:<u> </u>“ Ferda dolaba git, ordan iki tebeşir al, Mehmet ve Ali’ ye ver.” Denilir. Çocuk bu işi yapınca ne yaptığı sorulur. Ferda ne yaptın? Muhtemelen yaptığı işi sıralayacaktır. Böylece hem yönergeler izlettirilir hem de yapılan iş uygun cümlelerle açıklatılmış olur.</li><li><u>Dil ve dil kavramlarını geliştirmede kitaplar ve resimlerden yararlanılır</u>. Bu konuda ilginç resim ve kitaplardan yararlanmak mümkündür. <u>ÖRNEK</u> : Bir renkli kuş resmini bul veya göster denilir. Çocuğun yabancı olduğu veya ilk karşılaştığı “kanat”, “gaga”, “kuyruk” hakkında konuşmalar yapılır ve kelime hazineleri zenginleştirilmeye çalışılır.</li><li><u>Geziler ve seyahatler düzenlemek ve çocukları ve çocukları bunlar hakkında konuşturmak</u>. Örneğin parkta, çarşıda, mağazada, pazarda, piknikte uygun yaşantılar sağlanır ve çocukların ilgi duydukları şeyler hakkında soru sormaları veya ilginç konuşmalar yapmaları sağlanır.</li><li><u>Hikayeler anlatmak</u>. Önce kısa ve ilginç hikayeler anlatılır sonra bunları anlatmaları istenir. Böylece dinleme ve anlatım yetenekleri geliştirilmeye çalışılır.</li><li><u>Parmak oyunları, kafiyeli şeyler ve bulmacalar üzerinde çalışmalar yaptırılabilir</u>. </li><li><u>Belli alanlarda sınıflandırma alıştırmaları yaptırılabilir ve bildiklerini söylemeleri sağlanır</u>. <u> </u></li></ol> <p><u>Örneğin</u> ;</p> <ol><ol><li>Kaç ağaç adı biliyorsun?</li><li>Kaç meyve adı biliyorsun?</li><li>Kaç hayvan tanıyorsun?</li><li>Kaç yemek biliyorsun?</li><li>Kaç alet adı söyleyebilirsin? Gibi.</li></ol><li><u>Bir kelime söylenip buna uygun kafiyeli kelime bulup söylemeleri sağlanabilir</u>. Grup çalışmaları, koro çalışmaları yapılabilir, radyo- TV. Konuşmaları izlettirilebilir.</li></ol> <p>Öğretmen okulda çocukların kelime bilgilerini ve sözel ifade yeteneklerini geliştirmek için bütün imkanlardan yararlanmalıdır. Sık sık müdahale etmek, acele etmek ve papağan gibi ezberletmeye çalışmaktan kaçınılmalıdır.</p>ALİ UĞUR AYDINOLhttp://www.blogger.com/profile/07322123589361710789noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1451201782149999438.post-18028916908385319572008-04-01T16:51:00.001-07:002008-04-01T16:51:40.123-07:00ZİHİNSEL ENGELLİLİĞİN YAYGINLIĞI-NEDENLERİ<p> Genel nüfus oranına göre %3’ tür</p><p><br /> <strong><u><a name="neden"></a>ZİHİNSEL ENGELLİLİĞİN NEDENLERİ</u> :</strong><br /> Bugün zihinsel engelliliğin 250’den fazla nedeni bilinmektedir. Ancak çoğu zihinsel engellilik durumunda kesin neden ya da nedenler bilinmemektedir. Bunların başlıcaları kazalar, hastalıklar, kalıtım, kötü çevre ve eğitim yetersizlikleridir. Zihinsel engellilik nedenlerini oluş zamanlarına göre Doğum öncesi, Doğum anı, Doğum sonrası nedenler olarak almak mümkündür.<br /> Zihinsel engellilikle nedenleri arasında birebir bir ilişki bulunmamaktadır. Bu nedenleri önemli risk faktörleri olarak ele almak daha doğrudur.<br /> <strong>A. <u>DOĞUM ÖNCESİ NEDENLER</u></strong></p> <ol start="1" type="1"><li>Kalıtım</li><li>Akraba Evliliği</li><li>Mongolizm</li><li>Fenilketonuri</li><li>Kretenizm</li><li>Hidrosefallik</li><li>Mikrosefallik</li><li>Kan Uyuşmazlığı</li></ol> <h2><strong>Bulaşıcı Ve Ateşli Hastalıklar</strong></h2> <ol start="1" type="1"><li>Rubella</li><li>Kızamık</li><li>Çiçek Ve Suçiçeği</li><li>Çocuk Felci (Polio)</li><li>Tüberküloz</li><li>Frengi</li><li>Herpes Simplex Virüsü (HSV)</li><li>Menenjit, Ansefalit</li><li>Şiddetli Nezle Ve Yüksek Ateşli Gripal Hastalıklar</li></ol> <h2><strong>Annenin Gebelik Hayatına Bağlı Nedenler </strong></h2> <ol start="1" type="1"><li>Gebelikte annenin aldığı ilaçlar</li><li>Çocuk düşürmek için alınan ilaçlar</li><li>Anne ve babanın fazla alkol alması</li><li>Annenin uygun biçimde beslenmesi</li><li>Anne hayatının düzensizliği</li><li>Röntgen ve x ışınları</li><li>Doğum sırasında alınan ilaçlar ve yapılan müdahaleler</li><li>Gebelik kansızlığı</li><li>Toxoplazma (plazma zehirlenmesi)</li><li>Anne yaşı</li><li>Anormal rahim kanamaları</li><li>Oksijen azlığı</li></ol> <p><strong>B. <u>DOĞUM SIRASI NEDENLER</u></strong></p> <ol start="1" type="1"><li>Erken doğum</li><li>Geç doğum</li><li>Güç doğum (doğum tramvaları)</li><li>Plesenta ve göbek bağı ile ilgili anormallikler</li><li>Doğum anındaki ciddi bulaşıcı hastalıklar</li><li>Düşük ağırlıklı doğum</li><li>Sarılık</li><li>Çoğul doğumlar</li><li>Çocuğun anne sütü ile beslenmesi</li></ol> <p><strong>C. <u>DOĞUM SONRASI NEDENLER</u></strong></p> <ol start="1" type="1"><li>Çocuğun doğumdan sonra geçirdiği ateşli ve bulaşıcı hastalıklar,</li><li>Doğumdan sonra geçirilen tramvalar, kazalar</li><li>Havale geçirme</li><li>Beyin urları</li><li>Psiko-sosyal ve çevresel yoksunluklar</li></ol>ALİ UĞUR AYDINOLhttp://www.blogger.com/profile/07322123589361710789noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1451201782149999438.post-82346409121101781562008-04-01T16:49:00.000-07:002008-04-01T16:50:17.322-07:00ZİHİNSEL ENGELLİLİĞİN TÜRLERİ<p>A. Geçici Zihinsel Engellilik<br /> B. Gerçek Zihinsel Engellilik<br /> C. İdiot Savantlar (Aptal Bilginler)</p> <p><strong>A. <u>GEÇİCİ ZİHİNSEL ENGELLİLİK</u> </strong><br /> Gerçekte normal ve belki de normalin üstünde bir yeteneğe sahip olduğu halde geçici bir veya birkaç sebeple zihin gelişimlerinde ve fonksiyonlarında oluşan geçici yavaşlama, duraklama ve gerileme gösteren, bunun sonucu olarak etkili uyumsal davranışlarda gerilik ve yetersizlik gösteren geçici bir durumdur. Adından ve tanımından anlaşılacağı gibi duruma sebep olan neden veya nedenler ortadan kaldırıldığı zaman durum düzelecektir.<br /> <u>Nedenleri</u> : </p> <ol><ol><li>Gecikmiş psiko-sosyal gelişim</li><li>Gecikmiş konuşma gelişimi</li><li>Görme özürleri</li><li>İşitme özürleri</li><li>Geçici hidrosefali</li><li>Şizofreni</li><li>Uygun gelişime olanak vermeyen, engelleyen sosyo-ekonomik ve eğitsel çevre</li><li>Okuma-heceleme ve konuşma yetersizlikleri</li><li>Epilepsi ve epilepsinin muhtelif derecelerinde yapılan ilaç terapisi</li><li>Düzeltilebilecek derecede çeşitli duygusal bozukluklar</li><li>Az tiroid salgısı</li><li>Uygun olmayan şartlar altında test etme</li></ol></ol> <p><strong>B. <u>GERÇEK ZİHİNSEL ENGELLİLİK</u> : </strong>Daha önce nitelikleri belirtildi.</p> <p><strong>C. <u>KLİNİK TİP ZİHİNSEL ENGELLİLİK</u> :</strong>( Fizyolojik ve dış görünüş alanında patoloji ) </p> <ol><li><u>Hidrosefallik</u> : ( Büyük kafalılık )</li><li>Mikrosefallik : ( Küçük kafalılık )</li><li>Kretenizm : Tiroid bezinin az tiroid salgısı salgılaması</li><li>Mongolizm ( Dawn Sendromu ) : İdyo veya embesil derecesinde zihinsel gerilik</li><li>Fenilketonuri : Protein metabolizması bozukluğu.</li></ol> <p><strong>D. <u>İDİOT SAVANTLAR</u> :</strong> İdiot savantlar genel zeka fonksiyonlarında ağır derecede zihinsel engelli oldukları halde belli bir yetenek alanında normal kişilerin çok üstünde başarı gösterirler. Başlıcaları ;</p> <ol start="1" type="1"><li>Koku alma, görme duyusu ya da hareket becerileri gelişmiş olanlar.</li><li>Resim çizme, hafıza (bellek) ya da işitme yetenekleri gelişmiş olanlar.</li><li>Matematik becerileri gelişmiş olanlar</li></ol>ALİ UĞUR AYDINOLhttp://www.blogger.com/profile/07322123589361710789noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1451201782149999438.post-69899898877864186782008-04-01T16:47:00.000-07:002008-04-01T16:49:17.702-07:00ZİHİNSEL ENGELLİLİĞİN NİTELİĞİ<ol><ol><li>Zihinsel engellilik bir hastalık karakterinde değildir. Bu yüzden tedavisi olmayıp sürekli olan bir durumdur.</li><li>Zihinsel engellilik zeka ölçeklerinde ölçülen zeka seviyesinde sürekli olarak gerilik gösteren bir durumdur.</li><li>Zihinsel engellilikte akademik alandaki başarısızlık ve gerilik derecesi normal yaşıtlara göre çok belirgindir.</li><li>Zihinsel engellilikte uyumsal davranışlar göstermede normal yaşıtlara göre bir gerilik vardır. Fakat bu durum zeka bölümü ile doğru orantılı olmayabilir.</li><li>Zihinsel engellilikte kendi hizmetlerini bağımsız olarak yapmak ve motor gelişim açısından normal yaşıtlara göre bir gerilik ve beceriksizlik gösterme söz konusudur. </li></ol></ol> <p>Ayrıca :</p> <ol><li>Kendi kendini kontrol etmede, tuvaletini kontrol etmede ve uygun temizlik alışkanlıkları kazanmada,</li><li>Yürüme, koşma, durma ve ritmik hareketlerde,</li><li>Yeme, içme, giyinme, soyunma ve giysilerini kendine yakıştırmada,</li><li>Küçük ve büyük adelelerini kullanmada,</li><li>Konuşma alanında kelimeleri doğru ve yerinde kullanmada, anlamlı konuşma ve telaffuzda normallere göre bir gerilik gösterme söz konusudur.</li><ol><li>Zihinsel engellilikte duygusal alanda da yaşıtlara göre bir gerilik söz konusudur. (durumlarla bağdaşmayan aşırı duygusal davranış gösterme veya hiç göstermeme, ........)</li><li>Zihinsel engellilik merkezi sinir sisteminde tedavisi mümkün olmayan tahribatlar sonucu oluşan bir durumdur.</li><li>Zihinsel engellilik doğum öncesi, doğum sırası veya doğum sonrasında merkezi sinir sistemi ve zihin gelişimini etkileyebilecek şekilde geçirilen hastalıklar, kazalar, travmalar, mahrumiyetler, metabolizma ve beslenme bozuklukları ile bir .............. bilinmeyen nedenler sonucunda ortaya çıkmaktadır.</li><li>Zihinsel engellilikte zeka bölümü düştükçe genellikle sosyal uyum ve duygusal gelişimdeki gerilik artmaktadır.</li><li>Zihinsel engellilik yalnız zihin gelişiminde gerilik gösteren bir durum değildir. Bedensel, sosyal, hareket (motor) ve duygusal alanda da gerilik göstermek söz konusudur.</li><li>Nedenleri ortadan kaldırılmayan sürekli nedenlere bağlı gerçek zihinsel engellilik yanında çeşitli sağlık, sosyal, eğitsel ve ekonomik tedbirlerle önlemleri alınabilecek geçici zihinsel engellilikte vardır. Bunların da karıştırılmaması gerekmektedir.</li></ol></ol>ALİ UĞUR AYDINOLhttp://www.blogger.com/profile/07322123589361710789noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1451201782149999438.post-42027604267368707412008-04-01T16:46:00.000-07:002008-04-01T16:47:17.804-07:00FENİL KETONÜRİ<p> <span style="font-family:Tahoma;">Fenilketonüri, gıdalarla alınan ve esansiyel bir aminoasit olan fenilalenini tirozine çeviren fenilalenin hidroksilaz aktivitesinin yokluğu veya çok az olması sonucunda ortaya çıkan kalıtsal bir metabolik hastalıktır. Türkiye'de görülme sıklığı yaklaşık 1/3500 dür. Otozomal resesif ( çekinik ) olarak kalıtım yoluyla geçer. </span> </p><p><span style="font-family:Tahoma;"> Fenilalanin vücutta kullanılamadığı için fazla miktarlarda birikir ve başka yollarla fenilpirüvik asit veya feniletilamine dönüşür. Bu maddeler ve bunların metabolik ürünleri normal metabolizmayı bozarak beyin hasarına neden olurlar. Hastalığın ortaya çıkması için anne ve babanın herikisininde taşıyıcı ve/veya hasta olması gerekir ( taşıyıcılarda hiçbir hastalık belirtisi bulunmaz ). Bu nedenle akraba evliliklerinde risk daha yüksektir. Anne babanın herikisininde taşıyıcı olması durumunda, çocuklarının % 25 olasılıkla hasta doğma riski vardır. </span> </p><p> <span style="font-family:Tahoma;"> Fenilketonüri hastalığı yenidoğan döneminde tanımlandığı taktirde tedavi edilebilen aksi halde ağır nörolojik ve gelişimsel bozukluklara ve zeka geriliğine yol açan metabolik bir hastalıktır. Tanıda ve tedavide gecikme süresi ve tedaviye uyum hastalığın ağırlığını belirleyen en önemli unsurlardır. Hastalığın tanısı için yapılacaklar oldukça kolay, ucuz ve pratiktir. Yenidoğan döneminde kanda yükselmiş olan fenialalanin düzeyini tespit için bir tarama testi olan Guithrie'nin bakteriyel inhibisyon testi kullanılır. İnceleme için birkaç damla kan yeterlidir. Fenilketonüri hastalığı olan bebeklerde kan fenilalenin düzeyi doğumdan hemen sonra beslenmeyi takiben ilk 4 saatte testi pozitif yapacak düzeylere yükselebilir. Ancak yalancı negatiflik olasılığını azaltmak için testin 3 günlük beslenme sonrası yapılması uygundur. Guithrie testinin pozitif olduğu bebeklerde ilk haftadan sonra plazma fenilalanin düzeyi kromatografik yöntemlerle saptanarak fenilketonüri hastalığının varlığı doğrulanmalıdır. Fenilketonüri, tanısı doğum öncesi konabilen bir hastalıktır. Bunun için amnion mayi hücreleri ya da korionik villusta DNA incelemeleri gerekir.</span> </p><p><span style="font-family:Tahoma;"> Türkiye'de fenil ketonüri tarama testi, tüm sağlık kuruluşlarında ücretsiz olarak, yeni doğanlarda topuktan alınan bir damla kanın test kağıdına emdirilerek sağlık bakanlığına gönderilmesi şeklinde uygulanmaktadır. Yalancı negatiflik riskini ortadan kaldırmak için tüm bebeklerde 1 - 2 haftalıkken sağlık ocaklarında testin tekrarlatılması önerilmektedir. Sonuçları şüpheli olanlar ve hastalığı olduğu saptananlar sağlık ocakları aracılığıyla en kısa sürede bilgilendirilmekte, takip ve tadavisi planlanmak üzere üniversite hastanelerine yönlendirilmektedir.</span> </p><p> <span style="font-family:Tahoma;color:#ff0000;">Klinik bulgular : </span><span style="font-family:Tahoma;"> Fenilketonüri hastalığı bulunan bebekler doğumda klinik olarak tamamen normaldirler. En erken belirtilerden biri kusmalardır. Diğer erken belirti idrarın ve terin fare ve/ veya küf gibi kokmasıdır. Tedavi edilmeyen vakalarda 4 aylıktan itibaren sinir sistemi belirtileri ortaya çıkmaya başlar ve zamanla giderek artar. Çoğunda ağır zeka ve nörolojik gelişim geriliği saptanır. Hiperaktivite, artmış kas tonusu, tremor ve % 25'inde konvülsif nöbetler görülmektedir. Hastaların çoğunun, melanin sentezindeki defekt nedeniyle, saç, cilt ve göz rengi açıktır. </span> </p><p> <span style="font-family:Tahoma;"> <span style="color:#ff0000;">Tedavi :</span> Fenilketanüri hastalığında halen uygulanan tek tedavi yaşam boyu süren uygun gıdalarla beslenmedir. Beslenmeyi düzenlerken amaç; bir taraftan beyin hasarlanmasını önlemek veya minimuma indirmek, diğer taraftan diyetle hiperfenilaleninemiye yol açmayacak, ancak büyüme ve gelişme için yeterli fenilalanini sağlamaktır. Bunun için tanı konulur konulmaz; fenilalanini düşük, diğer aminoasitleri normal oranlarda içeren diyetler düzenlenir. Fenilketonürili bir bebeğin tedavisi; yaşam boyu sürer ve büyüme gelişme takibi, yaşına ve ihtiyaçlarına göre diyetinin ayarlanması, bu konuda yeterli deneyim ve donanıma sahip merkezlerin takibinde yapılmalıdır.</span> </p><p> <span style="font-family:Tahoma;color:#ff0000;">Sevgili anne babalar; tedavisi mümkün olan bu hastalığın tanısının konabilmesi için tüm yeni doğan bebeklerinize çok basit olan, ülkemizde tüm hastane ve sağlık ocaklarında bedava yapılan Guithrie testini ( halk arasında zeka testi olarak söylenmektedir ) yaptırmayı lütfen ihmal etmeyiniz.</span> </p>ALİ UĞUR AYDINOLhttp://www.blogger.com/profile/07322123589361710789noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1451201782149999438.post-91340242328673593142008-04-01T16:39:00.002-07:002008-04-01T16:45:29.102-07:00SERABRAL PALSİSerabral Palsi:<br /><br />Dogum oncesi, dogum sirasinda yada dogum sonrasi herhangi bir nedenle beynin hasar gormesi sonucu olusan motor (ve bazi durumlarda mental) bozukluktur. SP adale sertliginde bozukluk, anormal, postur (durus bozuklugu) ve bozuk hareket gorunumuyle karsimiza cikar.SP gelisimsel bir bozukluktur. Motorfonksiyonlarda bozuklugun yaninda, duyu bozukluklari,(sensorial disfonksiyon), gozde kayma, titreme (nistagmus) gibi bozukluklar zeka geriligi (mental retardasyon), davranis bozukluklari, ogrenme guclukleri, dil-konusma bozukluklari ve agiz dis problemleri de gorulebilir.<br /><br />Beyinde motor bolgenin (kol-bacaklarin tam kullanimi, yurume, yemek yeme, merdiven cikma gibi gunluk yasami surdurmeye yarayan hareket yetenegini saglayan beyin bolgesi) gelisimi 7-8 yaslarinda tamamlanir. Hamilelik doneminin baslangicinda 7-8 yaslarina kadar beyinde olusabilecek herhangi bir problem bu bolgenin fonksiyon bozuklugu olarak karsimiza cikar.<br /><br />Ortaya cikan tablo ise serebral paralizi olarak adlandirilir.<br />SP' de beyin hasari ilerleyici degildir. Fakat ortaya cikan sorun omur boyu devam eder. SP'nin gorulme sikligi hakkinda cok net bilgiler olmamakla birlikte, ABD' de olculen oranlar dunya geneli icin bir kiyaslama imkani verebilir. ABD'de toplam nufusun %0.2' si (1000' de 2) SP' lidir. Buna gore ABD' de yaklasik 1.000.000 SP'li vardir. Bu rakama her yil 5000-7000 bebek eklenir. Ulkemizde ise bu konuda yeterli ve guvenilir bir istatistik olmamakla birlikte, toplam nufus icerisindeki SP'li oraninin %0.166 ( 600' de 1 ) oldugu tahmin dilmektedir. Buna gore Turkiye' de yaklasik 700000 SP'li bulunmaktadir.<br /><br /><br />Turkiye de oranlarin fazla olmasi akraba evlilikleri, hamilelik doneminde gecirilen hastaliklarin fazla olmasi ve bakim sartlarinin yetersizligi, dogum sartlarinin olumsuzlugu, bebek bakim hizmetlerinin yetersizligi, ilk cocukluk yillarinda bebeklerde bulasici ve atesli hastaliklarin fazlaligi ve beslenme yetersizligi gibi sebeplere baglanmaktadir.<br /><br />Serebral paralizin sebepleri:<br /><br />Dogum oncesi nedenler:<br /><br />*Genetik durumlar<br />*Hamilelik doneminde gecirilen enfeksiyonlar<br />*Rubella, herpes<br />*Bebegin anne karninda oksijensiz kalmasi<br />*Plesentanin gelisim bozuklugu yada erken ayrilmasi<br />*Rh uyusmazligi ( eritroblastosis fetalis, hemolitik anemi, hiperbilirubinemi )<br />*Metabolik hastaliklar ( diabetes mellitus, hamilelik toksemisi )<br />*Gelisimsel bozukluklar ( vaskuler yada iskelet yapida )<br />*Beslenme bozukluklari<br />*Sigara, alkol yada madde bagimliligi<br />*Annenin enzim veya L-Dopa tedavi gormesi<br />*Akraba evlilikleri<br />*Annenin aldigi ilaclar<br />*Hamilelik doneminde gecirilen tibbi mudahaleler<br /><br />Dogum sirasinda olusan nedenler<br /><br />*Zor dogum (anoksi), plesentanin erken ayrilmasi, uzayan dogum<br />*Ilac sedasyonuna bagli asfiksi nedeniyle beyin kan damarinda kompresyon ve yirtilma<br />*Premature (erken dogum), postmature (gec dogum )<br />*Kordon komplikasyonlari<br />*Gelismis anomalileri ( makat dogum, ayaktan gelis )<br />*Forseps yada vakumla dogum<br /><br />Dogum sonrasi ( post - natal ) nedenler:<br /><br />*Dusuk dogum kilosu<br />*Vaskusler hadiseler ve kafa ici kanama<br />*Kafa travmasi<br />*Ensefalopati<br />*Toksik durumlar<br />*Kardiak arreste bagli anoksi<br />*Nobetler ( konvulzyon, epilepsi )<br />*Tumor<br />*Viral ve bakteriyal beyin enfeksiyonlari<br />*Sarilik ( Hiperbilir<br /><br /><br />SERABRAL PALSININ TEAVISI VARMIDIR; AILELER NE YAPMALIDIR<br />Tedavisi var midir ?<br /><br /><br /><br />SP'nin tam bir tedavisi yoktur; beyindeki hasari iyilestirecek bir tedavi yontemi henuz bulunamamistir. Ancak SP'li cocugun sorunlarinin her biri icin cesitli tedaviler mevcuttur. Her cocugun sorunlarina gore ozel tedavi plani yapilmali, sabirla uzun yillar tedaviye devam edilmeli ve cocuk buyudukce sorunlar degisirse tedavi plani gozden gecirilmelidir.<br />Uygun tedavii ile her SP'li cocuk kapasitesine gore mutlaka yeni beceriler kazanacaktir. Beyinde zedelenen hucrelerin yaninda saglam hucreler de vardir, bazi yontemlerle bu hucreler gelistirilerek cocugun yeni beceriler kazanmasi saglanabilir.<br />Onemli olan tani konur konmaz surekli olarak yilmadan tedaviyi surdurmektir. Tedavi ilac, fizyoterapi, egzersiz, cihazlar, ameliyatlar ve ozel egitimden olusur. Cok yonlu ve uzun suren bu tedavi hekim, terapist ve diger saglik elemanlarindan olusan bir ekip tarafindan surdurulmelidir.<br />Ayrica cocugun beslenmesi, dis sagligi, asilari, aile hayatina katilmasi ve okula gitmesi de ihmal edilmemelidir.<br /><br />Ilac<br /><br />Serebral palside beyindeki hasari tedavi edebilecek bir ilac henuz kesfedilmemistir. Ancak nobetlerin, kaslardaki sertligin ve salya akitmanin tedavisinde kullanilan cesitli ilaclar vardir. Cocuk Norolojisi Uzmani nobetleri onlemek icin gerekli ilaclari verir.<br />Kaslardaki sertlik icin ise baklofen (Lioresal), clonazepam (Rivotril), diazepam (Diazem), tizanidin (Sirdalud) kullanilir. Ilac tedavisine mutlaka hekim kontrolunde baslanir, doktora danisilmadan ilac birakilmaz veya dozu degistirilmez. Yan etki gorulurse de gecikmeden doktora basvurulur.<br /><br />Botulinum Toksin (Botox)<br /><br />Spastik SPli cocuklarda parmak ucu yurume, makaslama, bukuk diz yuruyusu gibi sorunlari cozmekte kullanilan yeni gelistirilmis bir tedavi bicimi Botulinum toksin A dir. Botulinum toksin sinirle kas arasindaki baglantiyi engeller. Bu sayede sinirden kasa kasilma emri gidemez, kas daha az kasilir ve spastisite azalir. Botulinum toksin A Turkiye de Botox adiyla bulunmaktadir. Yalnizca hekim recetesi ve heyet raporu ile temin edilebilir ve mutlaka hekim tarafindan uygulanir. Botox uygulamasi oncesinde ayrintili bir muayene yaparak cocugun bu tedavi icin uygun olup olmadigini saptamak gereklidir. Uygulama spastik kas icine igne ile yapilir. Igne yapmadan once uyusturucu krem surulebilir ya da hafif bir uyku ilaci verilebilir. Anestezi gerekmez.<br />Botox un etki suresi 3 - 6 ay kadardir. Bu sureden sonra istenirse igne tekrarlanabilir.Gevsetici etki igne yapildiktan 2 hafta sonra baslar, en fazla etki 6 hafta icinde gorulur. Cocugun dengesi duzelir ve yurumesi kolaylasir. Spastisitenin erken donemlerinde kullanilirsa Botox daha etkilidir ve uzun sureli, hatta kalici yarar saglayabilir. Botox ignesi yapildiktan sonra duzenli fizik tedavi uygulamasi cok onemlidir. Igne yapilan kaslarin egzersizle guclendirilmesi ignenin etkisini arttirir. Bazi cocuklarda igneden sonra egzersizle birlikte cihazlar da verilebilir. Botox, egzersiz ve cihazlarin birlikte kullanimi spastik kasi uzatir, sekil bozuklugu gelisme riski ve ameliyat ihtiyaci azalir, kasin normal gelisme sansi artar.<br />Botox un yan etkisi yok denecek kadar azdir. Bazen igne yapilan bolgede agri, bazen de genel bir gucsuzluk hissi olabilir. Cok nadiren bacaklarda kramplar veya ates gozlenebilir. Tum bu yan etkiler gecicidir.<br />Botox yan etkisinin hic denecek kadar az olmasi, gevseme etkisinin sadece igne yapilan kasta gorulmesi gibi olumlu yonleri nedeniyle yasi kucuk spastiklerde vazgecilmez ilaclardandir. Ancak her cocuga uygulanamaz ve yaygin kas sertliginde yetersiz kalir. Botox sadece belirli kas gruplarindaki sertlikler icin kullanilabilir, genel sertlik hali icin uygun degildir. Bacaklarda deformite (sekil bozuklugu) olan cocuklara ve iki yasindan kucuk cocuklara Botox uygulanmaz.<br /><br />Intratekal Baklofen Pompasi (ITB)<br /><br />Spastisite tedavisinde kullanilan baklofen adli ilac agizdan alindiginda beyinde istenen etkiyi gosteremez ve yeterli gevseme saglayamaz. Bu nedenle spastisitesi cok agir olan cocuklarda kaslarin gevsemesini saglamak amaci ile bu ilac dogrudan beyin omurilik sivisi icine verilirek beyinde istenen etki saglanir.<br />Bu amacla belden omurilik icine ince bir hortum yerlestirilir ve bu hortuma icinde ilac olan bilgisayar kontrollu bir pompa baglanir. Kucuk bir ameliyatla bu pompa cocugun karnina, hortumda beline yerlestilir. Pompanin icinde 2-3 ay yetecek ilac bulunur ve bosaldikca igne ile ilac tekrar doldurulur. ITB pompasi sayesinde tum govdesinde yaygin sertligi olan cocuklarda gevseme saglanir, cocugun bakimi kolaylasir, egzersizleri daha rahat yaptirilabilir, oturmasi kolaylasir. Bacaklarindaki asiri kasilmalardan dolayi yuruyemeyen cocuklarda daha rahat bir yurume saglanabilir. Ancak ITB pompasi konan cocuklar ilac dozunun ayarlanmasi ve yan etkilerin onlenmesi icin hekim tarafindan duzenli olarak kontrol edilmelidirler. Pompa mikrop kapabilir, menenjit olusabilir, hortum yerinden cikabilir, ilac aniden kesilirse cok siddetli kasilmalar olusabilir veya ilacin dozu fazla gelirse cocuk nobet gecirebilir. Cocugun pompa konduktan sonraki donemde cok yogun fizik tedavi gormesi gerekir, aksi takdirde istenen etki saglanamaz. ITB cok pahali ve yan etkilerinden dolayi uygulamasi ve takibi zor bir tedavi yontemidir. Pompa koymamadan once cocugun bu konuda deneyimlimli bir ekip tarafindan ddegerlendirilmesi ve karar verirken cok dikkatli olunmasi gerekir, cunku bazi spastik cocuklar pompa tedavisindenyararlanamaz<br /><br />Fizyoterapi neden gereklidir?<br /><br />Fizyoterapide amac dogru hareketin ogretilmesidir. Cocugun gun icinde duzgun durusu saglanabilirse normal hareket gelisiminin olabilmesi icin gerekli duysal uyari saglanmis olur.<br /><br />Fizyoterapi ne zaman baslar?<br /><br />Fizyoterapiye riskli bebeklerde, yani anne karninda, dogum sirasinda veya sonrasinda sorunu olan bebeklerde, yenidogan doneminde baslanmalidir.<br />Tedaviye erken baslamanin istenmeyen kasilmalari onlemede, bebegin dogru durus sekillerini ogrenmesinde, kendi vucudunu hissetmesinde, ileride gelisebilecek eklem sertliklerini (kontrakturleri) onlemede ve normale yakin hareket ozelliklerini kazanmasinda yarari vardir.<br /><br />Fizyoterapi nasil yapilir?<br /><br />Butun cocuklarin anneleri ile yakin iliskiye ihtiyaclari vardir. Ogrenme dogum ile baslar. Ogrenme, anne ve bebek arasinda goz ile ve yuz yuze iliski kurarak baslar. Annenin yuz ifadesi cocukla yakin mesafedeki iliskisi ve bu durumun gunluk yasanti icinde sik tekrari, fizyoterapi egzersizleri, sesler ve deri temasi ile birleserek cocukta olumlu etkiler yaratir. Buna karsilik yeterince ilgilenilmeyen bir cocuk ise daha yavas ve daha az ogrenecektir.<br />Cocugun fiziksel gelisimi icin onemli bir diger faktor de oyundur. Oyun, cevreyi kesfetmede eglenceli bir durum olarak ifade edilebilir. Oyun ilginc ve hoslanilabilir ise, belirgin bir caba olmaksizin aktif olarak duzenli bir sekilde devam eder. Cocuk icin oyunun esasi zevk verici olmasidir. Bu zevk, hem anne-baba hem de cocuk icin gecerlidir. Cocuk yetiskinlere guluyor, heyecanlaniyorsa oynuyor ve ogreniyordur. Cocukla egzersiz yapmak da oyunlar ile birlesirse aile ve cocuk icin zevkli saatler haline getirilebilir.<br />Cocuk ile egzersiz yaparken ne yapmak istediginizi gosterdikten sonra beklemek, basarili oldugu durumlarda memnuniyetinizi ifade etmek, destege ihtiyaci olan durumlari onceden kestirerek yardimci olmak onu olumlu etkiler ve caba harcamasini arttirir. Anne-baba dereceli olarak yardimlari azaltmalidir<br />SP'li cocuklarda tedavinin basarili olabilmesi icin erken tani cok onemlidir.<br />Bu cocuklar icin kullanilan belirli, etkin ve tedavi edici bir ilac olmamakla birlikte cesitli semptonlari azaltici ilaclar kullanilmaktadir.<br />SP'li cocuklarda terapi cok onemlidir. Cunku hem cocuklar hemde aileleri icin yasam cok guctur. Pek cok sorun bir aradadir ve yasam boyu surmektedir.<br />Klinik tablo, SP'nin nedeni, hasar, hasarin boyutlari, eklenen komplikasyonlarin belirlenmesi ve bunlarin siddeti rehabilitasyon programinin hazirlanmasinda, uygulanmasinda ve basariya ulasmasinda cok onemlidir.<br /><br />Neden Terapiye Gereksinim Vardir?<br /><br />-Gorulen hareket bozukluklarini en aza indirmek<br />-Kas iskelet sistemi bozukluklarini en aza indirmek<br />-Baskalarina bagimliligi en aza indirmek<br />-Gorme, isitme, konusma, zeka ile ilgili sorunlar varsa bunlari en az duzeye indirmek<br />-Aileyi egitmek<br />-Cocuk icin gerekli cevre duzenlemesi yapmak<br /><br />Anlamini Bilmeniz Gereken Terimler<br /><br />AFO: Ayak bilegi ve ayagi icine alan plastik yurume veya istirahat cihazi<br />Akson: Sinir hucresinden cikan emirleri kasa tasiyan uzanti.<br />Ataksik: Beyincikte olusan hasara bagli denge ve koordinasyon kaybi<br />Atetoz: El, ayak, yuz ve dilde istemsiz yavas hareketler<br />Atrofi: Bir doku veya organin boyutlarinda azalma, erime. (Kaslar ozellikle kullanmamaya bagli atrofiye ugrar)<br />Bukuk diz yuruyusu: Kalca ve dizler bukulu olarak yurume<br />Deformite: Sekil bozuklugu<br />Diskinezi: Eklemlerde gorulen anormal istemsiz hareketlerin genel adi<br />Dizartri: Dil ve agiz kaslarinin spastisitesinin neden oldugu konusma bozuklugu .<br />Distoni: Kaslarda istemsiz, yavas, uzun sureli kasilmalar<br />Diplejik: Bacaklari kollarindan daha fazla etkilenmis olan spastik SP li cocuklar<br />Ekin: Baldir kaslarindaki sertlige bagli olarak parmakuclarinda durma<br />Eklem hareket acikligi: Bir eklemin yapabilecegi hareketlerin tumu<br />EMG: Elektromyografi Sinir ve kaslarin calisma duzeyini gosterir<br />Epilepsi: Nobet, havale, konvulsiyon, sara<br />Gunluk yasam aktivitesi<br />Hemiplejik: Vucudun bir yarisi ( sag el-kol ve sag ayak,bacak gibi ) etkilenen cocuklar<br />Intratekal: Beyin omurilik sivisinin bulundugu merkez sinir sistemi zarlarinin altindaki bolge<br />Kalca cikigi: Kalca cevresindeki kaslarin spastisitesi nedeniyle olusur, bacakta kisalma, yamulma ve kalcada agriya neden olur. Oturma dengesini bozabilir.<br />Kontraktur: Bir kas veya tendonun anormal sekilde kisalmasi<br />Korea: El ve ayakta istemsiz, tik seklinde kasilmalar<br />Korteks: Beynin ust (kabuk) tabakasi<br />Kuadriplejik: Her ,iki bacak ve her iki kolda spastisite, Tum vucut tutulumu<br />Makaslama: Bacaklari birbirine yaklastiran kaslarda sertlik nedeniyle bacaklarin uzatildiginda birbiri uzerine gelmesi, makaslamasi. Bu durum yurume guclugu yaratir ve kalca cikigina neden olabilir.<br />Merkezi sinir sistemi: Beyin, omurilik ve cevreleyen zarlar<br />Ortez: Zayifligi veya deformiteyi duzeltmek, yurumeyi kolaylastirmak amaciyla bacaga veya kola distan takilan cihaz. Gunumuzde genellikle plastikten yapilir.<br />ROM: Range of Motion in kisaltilmisi: Eklem hareket acikligi<br />Seri alcilama: 2-3 hafta ara ile her seferinde daha fazla duzeltilmis konumda birkac kez alci yaparak spastik kasi uzatma ve eklemin hareketini arttirma islemi<br />Skolyoz: Omurga yamuklugu<br />Spastisite: Kaslarda gerginlik ve sertlik. Kaslar ne kadar hizli hareket ettirirlirse o kadar cok sertlesirler. Ayrica heyecanlaninca spastisite artar.<br />SP:Serebral Palsi, Beyin felci<br />Spastik: Kaslarinda hareket esnasinda olusan sertligi olan<br />Tendon: Kaslarin kemige yapisma yerlerindeki sert, ipe benzer yapilar, kiris.<br />Tetraplejik: Kuadriplejik, Her ,iki bacak ve her iki kolda spastisite, Tum vucut tutulumu<br />Tonus: Kaslarin gerginligi<br />Tum vucut tutulumu: Kuadriplejik, Her ,iki bacak ve her iki kolda spastisite, Tum vucut tutulumu<br /><br />CP CIHAZLAMA<br /><br />SP li cocukta mobilizasyon yani cocugun hareketlendirilmesi cocugun bedensel, zihinsel ve ruhsal gelisimi acisindan cok onemlidir. Sirtinda egrilik gelisir korkusuyla cocugu oturtmamak ve surekli yatirmak cocugun gelisimi uzerinde son derece olumsuz etkiler yaratir. Bazi cocuklarda cok yogun fizyoterapiye ek olarak basi tutmaya ve oturmaya yardimci olmak amaciyla teknolojinin tum olanaklarindan yararlanilarak oturma ve hareket imkani saglanmalidir. Hareket ozgurlugu cocugun ruh ve zihin gelisimi acisindan son derece onemlidir. Yurume guclugu olan cocuklarda yapilan tum tedavilerin amaci cocugu asiri zorlamadan istedigi yere gidebilecek hareketliligi kazandirmaktir. Yuruyemeyen cocuklarda bu amacla gelistirilen tekerlekli araclardan yararlanilabilir. Asagida resmi olan cihazlarin bir kismi ulkemizde bulunmadigindan yaptirilmalari veya yurtdisindan getirtilmeleri asamasinda mutlaka cocugu takib eden fizyoterapiste ve hekime danismali, onlarin onerileri ile hareket edilmelidir.<br />Koltuk Degnekleri<br />Bes yasindan buyuk cocuklar dirsekten destekli koltuk degnekleri (kanadyen) kullanmayi ogrenebilirler ancak SP'li cocuklarda arkaya dogru dusmeler sik olabildiginden koltuk degnegi cok emniyetli degildir. Degnegin kaymasini onlemek icin koltuk degneklerinin uclari biraz buyukce ve vantuzlu olmalidir. Denge guclugu olan cocuklarda uc ayakli (tripod denen) degnekler tercih edilmelidir.<br /><br />Cihazlar (Ortezler, bireyseller)<br /><br />Ayaklari ve dizleri duzgun bir sekilde tutar ve yurumeye yardimci olur. SP de iki tur ortez kullanilir. Birincisi olusabilen sekil bozukluklarini onlemek icin geceleri takilan istirahat atelleri, ikincisi ise yurumeye yardimci olmak icin kullanilan ayak ve ayakbilegini tutan, diz altina kadar uzanan plastik kalip AFO lardir (kisa bacak cihazi).<br />Eskiden oldugu gibi dizi de icine alan metal aksamli cihazlarin kullanimi tamamen terkedilmistir. Bu tur demir cihazlar pahali ve cirkin olmak disinda son derece agir, hantal ve kullanissiz olduklarindan hareketi kolaylastirmak yerine engeller.<br /><br />Kisa Bacak Cihazlari (AFO'lar)<br /><br />Plastikten yapilir ve ayakkabi icine giyilir. Cocugun bacaginin kalibi alci ile alinmali ve cihaz alci kalip uzerine yapilmalidir. Aksi takdirde cihaz bacaga iyi oturmaz ve yara acar. Gerekirse bu plastik cihazlara eklem de konularak dizin geriye dogru bukulmesi onlenebilir. GRAFO denilen ozel AFO tipi ise dizin one bukulmesini onler. Yurume guclugu ceken cocugun yurume sorunlarin azaltmakta kullanilan en etkili yontemlerin birisidir. Normal ayakkabilar icine giyildigi icin rahat kullanilir, disaridan gorulmez.<br /><br /><br />CEREBRAL PALSY REHABILITASYONUNDA ORTEZ KULLANIMI<br /><br /><br />Ortez, spastik cocukta kol veya bacagi belirli pozisyonda tutmak icin uygulanan cihazdir.<br /><br />Amac:<br /><br />- Islevi arttirmak<br />- Sekil bozuklugu olusumunu engellemek<br />- Eklemin uygun pozisyonda tutulmasini saglamak<br />- Destek saglamak<br />- Spastisiteyi yani asiri kas gerginligini azaltmak ve ameliyat sonrasi kol veya bacagi korumaktir.<br /><br />Ortez secimi, cocugun yasina motor kontrol duzeyine,sekil bozuklugunun tipine ve cocuktan beklenen islevsel bagimsizlik duzeyine gore degisir.<br />Gun icerisinde ne kadar sureyle ve nasil kullanilmasi gerektigi fizyoterapistinin verecegi bilgilerle belirlenir<br /><br />KONUSMA TERAPISI<br /><br />Lisan fonksyonlanmn bir hemisferde digerine oranla daha baskin olarak ortaya konul masi anlamina gelmektedir. Fakat bu aklimiza bir tur konusma veya isitme bozuldugunu tek bir hemisfere baglayabilecegimiz anlamina gelmez. Nitekim non-dominant hemisferde zaman icerisinde duruma bagli olarak dominant hemisfer haline donebilir.<br />Aslinda cerebral dominans salt yui~sek beyin merkezlerini icerisine alan karmasik bir fonksyonlar butunu degildir bunu her turlu duyu ve algilamamiz icinde gecerli oldugunu bilmeliyiz. Buna verilebilecek en basit ornek elin kullanimidir.<br />BROCA ozellikle beyin mekanizmalan uzerine egildigi ve yogunlastigi calismalarinda sol hemisferdeki primer motor kortexle de alakali oldugunu dusundugum Primer Fissurlerin daha erken gelistigini bulmustur. Gene bir diger arastirmaci EBERSTALLER ise sol hemisferdeki primer fissur ile sag hemisferi karsilastirmis ve sol hemisferin fissurlerinin ortalama olarak 7,4 nim daha fazla oldugunu bulmustur.<br />Gene diger bir arastirma sonucuna gore ise Temporal Lobun;<br />%54 sagda<br />%18 solda<br />%28 asimetrik<br />olarak yapilandigina dikkat cekilmistir.<br />Gene bir baska incelemede Bilgisayarli Beyin Tomografisi yontemi kullanilarak yapilmis sag eli baskin kisilerde sol oksipital ve sag frontal loblarinin belirgin bir sekilde buyuk olduklanna dikkat cekilmistir. Butun bu arastirmalan bir noktada butunlersek eger cerebral dominans bugun tamamen kabul edilen ve yalnizca motor loblan kapsamayan ve loblar icin dusunulurse bagimsiz olarak gelisen ve bir cok santral kokenli probleme bakis acimizi duzenlememize yarayan bir olgu olarak karsimiza cikmaktadir. Kisaca dusunulurse beynin bir hemisferinin digerine oranla hareket ve duyu-algi uzerinde daha baskin olmasi anlamina gelmektedir.<br /><br />Belirlenmesi<br /><br />1- WADAYontemi(% 10 luk sodyum amital)<br />2- Dikotik Dinleme Teknigi (Isitme Yetenegi kullanilarak degerlendirilir)<br />Cerebral Doniinans Donunant El ve Konusma Bozuklugu<br />%25 kesin olarak sag elini kullaiiirlar.<br />%40 oncelikli olarak sag elini kullananlar<br />%25 her iki elini de kullananlar<br />%10 oncelikli olarak sol elini kullananlar<br />sol elini kullananlann orani belirlenememistir.<br />Arastirmalar sonucu olusturulan yukaridaki tabloda durum acikca gorulmektedir kisilerin Cogu ailesinden ve cevresinden etkilenerek sag elini kullanir % 25 lik kitleyi olusturan kisim da ise hemisferler arasi dominantlik yoktur ayni durum %10 ve 40 lik kitle icinde gecerlidir. Bunun konumuzla ilgisine gelince 64 kisilik bir konusma bozuldugu tanisi konulan kitlede yapilan arastirmalar gostermistir ki motor dominant hemisferdeki bozulduklar sonucunda olusan konusma bozukluklarinda iyilesme orani %2 yi gecmezken bu oran diger grupta %80 olarak hesaplanmistir.<br />Cocuklukla Iliskisi:Cocuklarda onemil olan 5 yas sinindir soyle ki lisan cocukluk doneminin sonuna dogru esas olarak 5 yasinda ses gelisiminin tamamlanmasi ile tamamlanir. Bu evreden once tam bir dominanttan soz edilemez o nedenle bu sinirda onceki yaralanmalann tedavisi daha kolaydir.<br />Bir diger konuda cinsiyettir kizlarda lisan ve entelektuel gelisim daha cabuk tamamlanir kizlarda cerebral dominantligin tespiti daha zordur.<br /><br />LISAN<br /><br />Lisan esas olarak cerebrumun ozel alanlari ve bu ozel alanlar arasindaki ozel baglantilarin ortaya cikardigi fonksyonlar butunu olarak tanimlanabilir. Noropsikolojik acidan ineeleiiirse sosyal bir gelisim sureci icerisinde meydana gelen gelismeler ve degisimler butunudur. Psikofizyolojik acidan ise zaman icerisinde beyin tarafindan kazanilan beyindeki aktif dinamik dengelerin kurulumu ile iliskilendirilmis bir fonksyonudur.<br />Bu derece farkli ve karmasik olarak yapilanan lisan da meydana gelen bozukluklann terapisinde dogal olarak zor ve komplike oldugu kadar da cok yonlu olmak zorundadir.<br />Lisan bozukluklarinin rehabilitasyonunda<br />Norolog<br />Norofizyolog<br />Noropsikolog<br />Linguist<br />Konusma terapisti<br />Odyolog<br />Lisan ve Beyin Aslinsa lisan olusumu beyin icerisindeki alanlar ve bu alalar arasi baglantilarla beraber beyin ve diger ust yapilarin durumuna siki sikiya baglidir ozellikle pre natal ve post natal evrede cocuk ve dogumun normalligi ile iliskilidir. Cocukluk doneminde artik insan egitimi basladiginda bu alanlarda bu egitime ve konusulan lisana uygun olarak gelismeye baslar. Beyindeki loblar arasinda ve ozel bolgeler arasinda assosiasyon alanlari ve baglantilar kurulmaya baslar. Visuel,isitsel,algisal alanlar birbirleri ile iliskilendirilir. Cocuk bunun sonucunda uzun suren konusmayi ogrenme cabasindan sonra okumaya daha hizli bir gecis yapar dogal olarak okumaya geciste yetersiz kalan cocukta konusma gelisimi ile ilgili bir kusur aranilabilir bu ozellikle okullardaki egitim uzmani ve ogretmenleri yakindan ilgilendirmektedir.<br />Ayni zamanda bu donemde konusmanin akiciligi, anlamliligi,okuma,yazma, sayisal islem kapasitesi de gelisir. Bu evreden sonra konusma gelisimi tamamlanmis ise geriye kalan esneklikler ve ozel cabalar cevresel faktorlerle egitim faktorlerine baglidir.<br />Ilginc olarak karsimiza cikan bir diger noktada konusma yeteneginin cok yonu olmasidir. Her birey kendi icerisinde ve cevresindeki etkilesimlerle beraber yasadigi toplumun lisanini ogrense de ve beynindeki yapilar bu etkenlere uygun bir gelisim farkliligi gosterse de bu bireyin ilerde baska farkli lisan ogrenmesine engel olmaz bu yapilar bir cok lisanin konusulup anlasilmasini saglayacak kadar esnek ve genis bir tabana sahiptir. Tabii normal bir gelisim mevzuu oldugunda bu sekilde dusunulmelidir.<br /><br /><br />Lisan ve Beyindeki Yapilanmasi<br /><br /><br />Aslinda bugune kadarki karmasik ve klasik sikici bir anlatima burulu noranatomiye farkli bir sekilde yaklasmak bu konu uzerindeki en temel tedavi ve rehabilitasyon calismalarini gelistirerek daha kontrollu ve daha saglam ilerlememizi saglayacaktir bu nedenle tekrar ele dusunulecek olursak beyinde bir cok temel ve karmasik fonksyonlarla ilgili alanlar numaralandirilmislardir aslinda bu numaralandirma beyin uzerinde bir nevi haritadir ama temelde bu kadar kansik degildir. Beyin ilk olusumu itibari ile Primer Kortem adi verilen yapilana ozellesmeye baslar bunu unimodal alanlar ve bu alanlarla iiskilenme izler primer kortex bir extremitemizle yaptigimiz bir tek hareketi olusturan alanlardir unimodal alanlar olarak bahsettigimiz alanlar ise hemen bu primer alanlarin etrafinda yer alan ve o alanin yaptirmis oldugu hareketin bir ust merkezi konumunda bulunur ve o hareketin daha komplike ve ozenli yapilmasini saglar.<br />Unimodal assosiasyon alanlari girislenini primer kortexden aldiklari uyarilara karsi belirli fonksyonlar ortaya koymaktadirlar ve bu noktadan sonra uyarilar daha komplike ve diger hareketlerle beraberce yapilmasini saglayan seconder assosiasyon yollan ile daha karmasik ve bir daha ust merkezlere uyanlan iletirler.<br /><br />Bu ust alanlar tek tur fonksyonlarla degil daha karmasik yapili fonksyonlarla iliskili heteromodal alanlardir.<br /><br /><br />Kompleks motor<br /><br /><br />aktivite,gudu,somatoensoryel,visuel,emosyonel<br />regulasyon,bellek,hormonal kontrol bu etkenler bir araya getirilerek ortaya konan fonksyon insanin davranislari ve kisiligidir.<br />Mesela gorme ve kulak duyusu daha icte yer alan limbik sistemle iliskilendirilirler.<br />Hiyerasik dizilim icerisinde en son ve en urkutucu halkayi limbik ve para limbik sistem olusturmaktadir. Fonksyonlanni hala tam olarak cozemedigimiz bu yapilann emosyonel ve kisilikle ilgili oldugu tartisilmayacak bir gercek olsa da henuz ne sekilde yapilanarak gorevlerini yerine getirdigini bilmemekteyiz. Sanki bu fonksyonlan korumak istermiscesine de bu yapilar sinir sistemi icerisinde en icte ve merkezde yapilanmis en ic merkezler haline gelmis etrafi loblarla cevrilmis yapidadirlar. Ve bizlere bu sistemin en son halkasi izleniniini vermektedirler.<br /><br /><br />Konusma ve Dilin Gelisimi<br /><br /><br />Onceki bolumde lisan basligi altinda kisa ve onemli noktalarma degindigimiz dil ve konusmanin gelisiminin baslangici dogumdur. Bu evrede bebek dogduktan sonra,duymaya baslar. Etrafindaki her ses onun icin onemlidir. Bir sure sonra bebekte secici olarak bu seslere karsi tepkiler ortaya cikar ve bu tepkiler gittikce daha anlamli ve cevresine uyumlu hale gelir. Devammda endi ihtiyaclanni karsilayabilecegi ve cevresi ile etkilesimli iletisim evresi ve sonrasinda anlama,anlamli ifade edebilecegi sesleri kullanimi ile devam eder. Bu gelisme hem fizyolojik olarak hem de anatomik olarak ve beyninde katilimi ile (isitme bolgesi,plica vocale ). Bu bolgede de seslerin cikartilmasi bu surec icerisin de tamanilanir.<br /><br /><br />1 MOTOR BECERI<br /><br /><br />Bagimsiz oturabilir<br /><br />Ayaga kalkar<br />Desteksiz yuruyebilir<br /><br />KONUSMA BECERISI<br /><br />Konusma oncesi heceleme<br />sesleri<br />Ilk kelimeler cikar<br />Iki kelimeli tumceler<br />Isimlendirme<br /><br /><br />FAKAT LISANIN KONUSULMASINDA ENTELEKTUEL GELISIM ONEMLIDIR.<br /><br /><br />Lisanin,konusma becerisinin gelisiniini zamansal olarak inceleme disinda birde zaman kavrami haricinde fizyolojik bir gelisim egriside bulunur bunlar;<br />Sensor Gelisim<br />Motor Gelisim<br />Psikomotor Gelisim<br />Entelektuel Gelisim<br />Aslinda gelisime farkli bir bakis acisinda siniflandirilmasi olarak ta dusunulebilir. Asagidaki sekil daha once isitme ve konusma,bunlarla ilisili olan ayn sekillerde gosterdigimiz bolgeleri icerir.<br />Isitme ve Konusma Rehabilitasyonu Tedavi Programi 1)Seslenn kazanimi ve sozlu ifade,anlama<br />a>Resim tanimlama(1 .2,3) b)Sesli evet/hayir cevapli sorular(kademeli> c)Sozel emirleri takip etme<br />2)Kognitif Tedavi e)Komplike yazma direktifleri SozeL problem cozumleri<br />g)Yapilanlari sozel olarak akla uygun nedenlere baglamak h)Zit kelimelerle iliskilendirmek<br />i)Sozel nedenlere baglamak i)Dediklerini yazmasinin istenmesi<br />3)Sozel Rehabilitasyon a>Sozel olarak kelime tanima<br />b)Isim tanimlama c>Esanlamli kelimelerin kazandirilmasi d)Zit anlamli kelimelerin kazandirilmasi e>Kelimeleri duzgun ifade etme<br />4>Okuma Rehabilitasyonu<br />a)Birbirine uyan harfierin>kelimelerin kullanilmasi c)Uyumlu kelime ve resimlerin okunmasi d)Tam tanimlama ve aciklamali okuyarak e)Okuma yolu ile evet/hayir cevap soru calistirilmasi f)Paragraf kavrama(Asamali ve ilerleyici) g)Uyumlu kelime kullanimi<br />5)Yazma Rehabilitasyonu a)Kelime kopyalama b>Fiil barindirmayan kelime kopyalama c>Kelime tamamlama d>Resimlerin adlarini yazma e)Dil ve lisana uyan kelime gruplari tamamlama O kisisel bilgilerini yazmasi g)Farkli kelimelerle cumle tamamlamak h)Farkli kelime gruplari ile cumle tamamlamak i)isimlendirerek yenide bagimsiz kelime yazmasi i)Uyumsuz kelimeler U Esanlamli kelimeler yazma k)Zit anlamli kelimeleri yazma l)Kelimelerle cumle kurma m)Tumce kullanarak cumle kurma n>Okuyup yanlislari duzeltme o)Uzatilmis bir surede yazi yazma o)Farkli formlarda cumleler kurma<br />6)Oral ve Motor Rehabilitasyon a)Oral ve motor egzersizleri b)Yemek listesi c)Sozel olarak rahatlatici egzersizler d)Ses pratiklerinin yapilmasi e)Cift seslilerin pratigi<br />Duzgun ve anlasilir ve basit kelimelerle konusma g)Kucuk farkli parcalama ses pratigi<br /><br /><br />EGITIM<br /><br />Ailelerin beklentileri ile cocugun gercekte yapabildikleri arasindaki farki gostermek cok onemli bir amactir. Amaclarimiz kisa surelidir ve cocugun yakin zamanda ogrenebilecegi davranislardir. Ne cok basit, ne de cok fazladir. Cocuklari acele etmeden, zorlamadan ve sabirla egitmeliyiz.<br />Tanilariniz ayni da olsa unutmayin ki her cocugun kalitsal ve cevresel sartlari farklidir. Cocugun cesitli alanlardaki gelismesi kendi bunyesi icinde birbirinden ayri zamanlarda hizlanip yavaslayabilir. Hangi yasta olursa olsun her cocugun kendine ozgu bir buyume ve gelisme bicimi, gelisme temposu vardir.<br />Beyinde eger bir bolum gorevini yapamiyorsa, bir digeri o gorevi ustlenebilmektedir. Hatta eger ogrenme yollarindan biri herhangi bir nedenle tikanmissa, yan yollar dogal olarak gelisebilmektedir.<br />Cevredeki ilginc ve parlak renkli uyaricilar (resimler, posterler, takvimler) cocugun gorsel dikkatini cekmek amaci ile cesitlendirilir. Cocugun dikkatini cevredeki bazi nesnelere cekin. Belli bir anda tek duygu uzerine yogunlasmasini ve bilgi almasini saglayin (bak, gor, dokun, kokla, tat, hisset).<br />Ogrenmenin dogal duzeni, sevecen insan iliskileri ile ve nesnelere dokunmayi, onlari hissetmeyi, tutmayi ve incelemeyi saglayan gorsel G mekansal faaliyetlerle (su ve kumla, ya da kopeklerle, yap boz, pazil, legolar, bilmece turu oyuncaklarla oynamak) veya bedenin mekan icinde algilanmasini saglayan yuvarlanmak, emeklemek, tirmanmak gibi hareketlerle baslar.<br />Cocuklarinizla olan bitenler uzerine konusun. Dil, beynin dusunme, ogrenme ve planlamaya iliskin bir kontrol merkezi olarak gelisebilmesinin aracidir.<br />Cocuga, onu saran dunyayi ve cevresindeki esyalari ogretirken, onlari gosterin, dokunun, adlarini soyleyin. Ayni metodu kullanarak degisik insanlari, hayvanlari, kuslari, agaclari ogretin. Ayni sekilde cocugun kendi vucudunu da ogretebilirsiniz. Vucudun degisik parcalarini isaret ederek, o parcanin ne oldugunu soyleyerek ogretin ve cocuktan da sizin yaptiklarinizi yapmasini, soylediklerinizi soylemesini isteyin. Istedigi sey hakkinda konusmasi ve o seyin adini soylemesi icin cesaretlendirin, tesvik edin. Soylediginizi tekrar ettirerek yeni cumle kurmasini ogretin.<br />Cocugunuz doke saca da olsa yemek yiyebilmeli, soyunup giyinebilmeli, oyuncaklarla kendi basina ilgilenip, en basitinden de olsa bir oyun kurabilmeli, evde bazi isler yapabilmelidir. Butun bunlar zihinsel veya fiziksel engelin derecesine gore cok zor ve uzun surede kazanilabilir, ama en agir cocuklarin bile belli duzeylerde bir cok seyi becerebildiklerini biliyoruz.<br />Her duzeydeki cocuk icin evde yapmaya heves duyacagi bir takim isler vardir (camasir katlamak gibi). Cocuga evde en basitinden de olsa mutlaka bazi sorumluluklar ve isler verilmeli ve basarabildiklerinde odullendirmeliyiz<br /><br /><br />ANNELER NELER YAPMALI<br /><br /><br />3-4. Ayda Normal Gelisim:<br />Resim1: Rahat bir sekilde sirtustu yatiyor. Burun-cene-gobek-kasik cizgisi duzgun. Su andaki durusu ilerdeki oturma durusunu animsatiyor. Yatarak kaslarini, ilerde oturma pozisyonuyla ilgili antrenman yapiyor ve omurilige zarar vermiyor.<br /><br /><br />Resim2: Saglikli bebek ilk uc ayda situstu simetrik sekilde yatarak antrenman yapar. Bunun icin duzgun bir yere ihtiyac vardir. Cunku bas, govde ve kalca duzgun bir sekilde yerden destek alirsa(sirtustu stabilizasyon) kollar ve bacaklar vucudun onune dogru kaldirilabilir. Bu sekilde boyun-govde-kalca ve bacak kaslari guclenir.<br /><br /><br />Resim3: Yapay anne kucagi ve sallanan araba koltugu yuzustu yatmayi saglamiyor. Ama cocuk yuzustu yatarken sirt kaslarini gelistiriyor ve denge kurmayi ogreniyor.<br /><br /><br /><br />5-7. Ayda Normal Gelisim:Cocuk 4-5. ayda sirtustu dengeyi cok iyi saglar. Boyun ve govde gergindir. iki bacak da disariya donuktur. 5 aylikken ayaklarina bakiyor, kalcasini yokluyor. Oturma hareketi icin kusursuzdur. Govdesi bu duzgun ve dogru durus sayesinde yamulmuyor.<br /><br /><br /><br />6 aylikken bebek ayaklarini eline, 7 aylikken agzina goturuyor. Bu hareketlerle vucut dengesi ayarlaniyor. Vucut agirligi basa yukleniyor. Bu sayede kalca omuru geriliyor. Yapay anne kucagi, sallanan araba koltugu ve erken oturmak yuzustu pozisyonu engelliyor. Cocuk sadece yuzustu pozisyonda sirt kaslarini guclendiriyor. Durmadan ellerine yukleniyor ve vucut agirligini kalcaya veriyor. Bu sekilde omurilik sirtinda kalcasina kadar bir yay seklini aliyor. Bu sayede ozellikle omurganin kalca bolgesi gucleniyor. Cocuklarin ten kontagina ihtiyaci vardir. Ayaklarini elleriyle tuttugunda bu gelisir ve ayakta durmanin da hazirligidir. Bunu yapamayan cocuklarda mutlaka oyun seklinde bu ten kontagini hissetmesini saglamaliyiz.<br />5-8. Ayda Normal Gelislim;<br /><br /><br />6-7. aylardaki cocuklar artik sirustu yatmak istemezler. Sirtustunden yuzustune donerler. Bu donus sonraki yurumek icin kucuk bir antrenmandir. Ustte kalan kol ve bacak vucut ortasindan diger tarafa donuyor. Kalca ve omuz kusagi arasindaki omurganin donmesi bizim ilerde dengeli yurumemizi saglar. 9-12. Ayda Normal Gelisim : Kendi vucudu etrafinda donen cocuk yan pozisyonu kesfeder. Orada iyi bir dengeyle oynar, alt yan taraf ise onun destek bazidir. Alt bacak gerilmis bir sekilde dururken ustteki cekilmis bacagiyla kendini tutar. Bu sekilde simdiden ilerdeki atacagi adimlarinin antrenmanini yapmis olur. Cocuk kendinden emin emekliyorsa kendini yukariya dogru cekecek bir yer arar ve ayaga kalkar. Bunu yaparken bacagini one dogru koyar, yarim dizlerinin ustunde durur. Birinci yilin sonuna dogru cocuklar bu kabiliyetlerini gelistirir. Cocugun ayaklarinin tutma refleksi var olan bir reflekstir. (Tabanindan uyari verdigimizde parmaklariyla yakalamaya calisir.) 1. yilin sonuna kadar devam eder. Tamamiyla fizyolojiktir. Bu cagda yok ise serebral palsi belirtisidir. Ellerin yakalama refleksi 6. ayda, ayaklarin yakalama refleksi 12. ayda yok olur.<br /><br />ANNELER NELER YAPMAMALI<br /><br />Calisma sirasinda uzun aralar vermekten kacinmali,<br />Cocugun agzinda emzik olmamali. Cunku bizim dikte ettigimiz motorun disinda motor olusacaktir.<br />Konusma cagindaki cocuklar cok konusmamali. (Konsantrasyon icin masal sarki dinlettirilebilir).<br />Anne ile cocuk arasinda iletisim cok onemlidir. Annenin ses tonu nazlandirici, onun dikkatini aglama sebebinden uzaklastirmak icin sakinlestirici ve guven verici olmalidir. Beyni uyariyor olmamiz nedeniyle cocuklarin uyku saatinden hemen once yapilmamali.<br /><br />SP ve Aile Yasami<br /><br />SP li cocuk ailelerinin dertleri diger engelli cocuk sahibi ailelerle benzesir. Ancak SP de fiziksel sorun daha belirgin oldugundan aileler olayi daha hizli kabullenir ve yapabilecekleri icin daha cabuk ugrasmaya baslar.<br />SP li cocugu olan bir ailenin en buyuk kaygilarindan biri bizden sonra cocugumuza kim bakacak korkusudur. Bu nedenle cocugun bagimsizligini kazanmasi cok buyuk onem tasir. Baslangictaki en buyuk zorluk teshisin konulmasi ve sorunlarin kabullenilmesidir. Zamanla sorunlar kabullenilir ve aile cocuga kazanabilecegi bagimsizligi kazandirmaya calisir. Buna karsin ayni zamanda cocugu elden geldigince koruma ve rahatlatma cabasi icindedir. Bu asiri koruma ise cocugun bagimsizligini kazanmasini kismen de olsa engeller.<br />Her aile bu sorunu kendi yontemiyle zaman icinde halleder. Bazen de psikolog, doktor ve terapistle yapilan calismalar ailelere yardimci olabilir. Onemli olan cocugu toplum ve aile yasamindan elden geldigince koparmamak, onu sorunlari ile birliktekabulederek ailenin tum bireylerini mutlu edebilecek bir yasam duzeni kurmayi basarabilmektir.<br />SPli cocugu buyuturken aile, arkadas ve akrabalarindan olusan yakin cevrenin yanisira terapist ve hekimlerden olusan saglik ekibinden de destek gormelidir. Yurtdisinda ailelere destek vermek amaciyla olusturulan derneklerde SPli cocuk aileleri ve cocuklar birbirleriyle tanismakta, tecrubelerini paylasmakta, birlikte sinema, tiyatro, yaz kamplari gibi faaliyetlerde bulunmaktadirlar. Benzer derneklerin ulkemizde de faaliyete gecmesi SPli cocuklarimizin toplum hayatina katilmasini kolaylastiracaktir. Kisaca birbirine destek olmak, dertlesmek ve pratik cozumler bulmak sikintilari hafifletip hayati kolaylastirir. Ayrica Aile terapisi de onemli katki saglayabilir. Ulkemizde bu konuda baslatilan bir calisma sizler icin kitabin sonuna eklenmistir<br />Yasa gore tedavi hedefleri<br /><br />Bebeklik Donemi<br /><br /><br />Bu donemde SP tanisini koymak guctur. Ancak anneler uc aydan sonra ellerini surekli yumruk seklinde tutan, bir kol ve bacagi az hareket eden veya kasilmalari olan bebeklerini suphelenerek doktora getirirler. Basini tutma, donme, oturmada yasitlarina gore geri olan bebekler SP acisindan Cocuk Norolojisi uzmani tarafindan degerlendirilirler. Cocukta bir gelisim geriligi saptanirsa duzenli egzersizlere baslanir. Belirli araliklarla doktor kontrollerini yaptirarak cocugun gelisimi takip edilir. Bebeklik doneminde egzersizlerin duzenli olarak yapilmasi yanisira ailenin egitimi, bebegin bakiminin ihmal edilmemesi, varsa nobetlerin tedavisi gerekir.<br /><br />Oyun Cocugu Donemi<br /><br />Oyun cocugun en onemli isi ve ogrenme aracidir. Her yastaki cocuga uygun sonsuz sayida ogretici ve gelistirici oyun vardir. Oyun her cocugun hayatinda yeri doldurulamayacak en buyuk egiticidir, cocugun ic dunyasina ulasan en guzel yoldur. Bu nedenle tedavi araci olarak cok etkilidir.<br />SPli cocuklarin da ne sekilde olursa olsun oyun oynamaya tesvik edilmesi gerekir.Oyun cocugu doneminde cocuk ayri bir varlik oldugunu anlar, baska cocuklardan farkli oldugunu hisseder ve bedensel engelinin farkina varir. Bu yaslarda merak, endise, kaygi duygulari baslar. Bu donemde cocugun hareketinin kolaylastirilmasi gereklidir. Cunku hareket edebilen cocuk cevresindeki varliklara dokunur, cevresini arastirir, bu yollarla zihinsel gelisimi hizlanir, endise duygusu azalir. Ayrica yine bu yaslarda cocuga yasina uygun kendine bakim sorumluluklarini da ustlenmeye baslamasi, giyinip soyunmada, yikanirken ve yemek yerken yardim etmesi ogretilmelidir. Bu donem en yogun fizyoterapi ve egzersiz gerektiren donemdir.<br /><br />Okul Donemi<br /><br />Cocugun akranlariyla kaynastigi ve ozurluluk halinin farkina vardigi bir donemdir. Bu donemde egitim cabalari on plana cikmali, cocugun cevre ile iletisim kurmasi saglanmalidir. Cok yogun egzersiz ve fizyoterapiye ragmen 7 yasina dek normal, bagimsiz yurume saglanamayan cocuklarda ameliyat gibi farkli tedavi girisimleri dusunulebilir. Ancak 7 yasindan sonra bagimsiz yurumenin saglanmasi daha guctur.<br /><br />Ergenlik ve Eriskinlik Donemi<br /><br />Ergenlik doneminde SP'li cocuk toplumsal engeller ve fiziksel zorluklari nedeniyle daha fazla gucluk ceker, psikolojik sikintilari artar. Bagimsizlik istegi belirginlesir, arkadaslari ile daha fazla vakit gecirmek ister. Ergenlik doneminde benlik kaygisi olusur, ozurlu olmanin getirdigi ruhsal sikintilar daha cok baskilanmislik hissi, kendine acima ve ofke seklinde gorulur. Bu donemde yogun psikolojik destek gerekir. Uretken olup kendi hayatini kazanabilen, becerilerini kullanan cocuklarda olumsuz duygular daha nadirdir.<br />Ailelerin Dikkat Etmesi Gereken Noktalar:<br />Cocugunuzu sahip oldugu kapasite ve yetenekleri icinde yapamadiklari ile degil yapabildikleri ile degerlendirin, baska cocuklarla karsilastirmayin, kiyaslamayin.<br />Kendinizi cok yalniz, caresiz ve yorgun hissedebilirsiniz, hatta bazen kendinizi suclayabilir, ailenizi ihmal ettiginizi dusunebilirsiniz. Bunlar son derece dogaldir, bu duygularinizi sevdiklerinizle paylasin ve hekimlerinize anlatin.<br />Kendi ihtiyaclarinizi ve aile iliskilerinizi ihmal etmeyin, siz guclendikce cocugunuza daha fazla yardim edebilirsiniz.<br />Benzer sorunlari yasayan cocuk ve ailelerle daha yakin iliskiler kurun.<br />Hastalik hakkinda yeterli bilgi edinin. Varolan kaynaklari okuyun, sizler icin kurulmus olan derneklere destek verin.<br />SP konusundaki seminer, panel gibi egitim toplantilarina katilin, gelismeleri izleyin.<br />Cocugun durumunu gozleyin, tedavi ekibinizden neler istediginizi bilin ve bunu acikca ifade edin.<br />Fizyoterapistinizin evde yapilmasini onerdigi egzersizleri ogrenin ve uygulayin, anlamadiginizda sorun.<br />Cocugunuzun egitimini surdurmesi icin ugrasin. Normal okullara gidemeyen cocuklar icin ozel egitim kurumlarindan yararlanin.<br />Cocugunuza karsi cok korumaci olmayin. Hareket guclugu ceken cocuga her istedigi hemen verildiginde cocuk hareket etme istegini kaybeder. Oyuncaklarini belirli bir mesafeye koyarak hareket etmesi icin cocugunuzu tesvik edin.<br />Cocugunuzun yasina uygun kendine bakim yeteneklerini kazanmasi, ornegin elini, yuzunu yikayabilmesi, giyinip soyunabilmesi yemegini yiyebilmesi icin ona destek olun, en azindan bunlari yaparken size yardimci olmasini saglayin.<br />Bebeklik doneminde cocugunuzu uygun sekilde tutmayi, beslemeyi, egzersizlerini yaptirmayi ihmal etmeyin. Bebeklik donemi bir belirsizlik donemidir, moralinizi bozmadan bebeginizi sevin.<br />Oyun cocugu doneminde cocugun govdesini destekleyerek ellerini kullanabilmesini oyun oynayabilmesini saglayin. Bu tedavinin en onemli kisimlarindan biridir.<br />Okul oncesi ve okul doneminde cocugun okula hazir olup olmadigini ogrenin ve tedavi ekibi ile birlikte uygun egitim plani yapin.<br />Ergenlik genclik doneminde ruhsal acidan cocugunuza destek olun, sikintilarinizi paylasin.<br />Yasamin her doneminde toplumdan ve saglik kurumlarindan ne istediginizi bilin ve bunu uygun bicimde dile getirin. Unutmayin ki SP li cocugun nelere ihtiyaci oldugunu en iyi siz bilebilirsiniz. Bu ihtiyaclar dile getirilmedikce sorunlarin cozumu mumkun olmaz. Sesinizi duyurun, isteklerinizi anlatin, toplumun bu konudaki duyarligi ancak sizin cabalarinizla artacaktir.<br />Hareket problemi olan bebekleri erken aylarda ana kucagina oturtmak sakincalidir.<br />Yurutec bu bebekler icin hem tehlikelidir hem de hareketleri kisitladigi icin onerilmez. Ayrica yurutecte uzun sure durmak ayak bileklerinde gerginligi arttirmaya yol acacagindan kullanilmasi uygun degildir. Ayni sekilde hoppala da zamanindan once ve yanlis yuk verilecegi icin ozellikle kalca ve ayak bilegi eklemleri icin zararli olacaktir.<br />Oturma, yurume gibi islevlere zamanindan once tesvik etmek ileride ortopedik sorunlara yol acabileceginden cocugun fizyoterapistine danismadan yapilmamalidir.<br />Cocuk icin yararli olmayan hareketler ileri donemlerde cocugun hareketleri ve becerilerini olumsuz yonde etkiler, eklemlerde kisitliliga ve sekil bozukluklarina yol acabilir. Aileler mutlaka fizyoterapistlerinin onerilerine gore davranmalidir.<br />Tavsan ziplamasi, normal cocuklarin etrafta hareket etmek uzere kullandiklari bir yontemdir. Bu hareket bazen Cerebral Palsyli cocuklar tarafindan da kullanilabilmektedir. Ancak spastik cocuk icin bu hareket zararlidir. Spastik cocukta kalca, diz ve ayak bileginde bukulmeye egilimi arttirir, ortopedik bozukluklar, hatta ayakta durma ve yurumede guclukler meydana getirebilir.<br />Normal bebek dogdugunda refleks yurume vardir. Yenidoganda ayaklardan birinin tabani herhangi bir yuzeye dokundugunda diger bacak bukulur ve yurume goruntusu verir. Bu refleks yaklasik 4 hafta devam eder, daha sonra devam etmesi normal degildir. Kollarinin altindan tutulan Cerebral Palsyli bir cocukta bu refleks kaybolmadigi icin aileler yurume hareketi olarak degerlendirirler. Halbuki bu hareket yenidogan cocugun reflekslerinden farksizdir. Cunku normal cocuk yurumeye baslamadan once, emniyetli olarak her iki ayagi uzerinde durmayi ogrenir.<br />Yararli bir tedavi programi yanlis hareketlerden sakinarak ve bunlarin sebeplerini anlayarak gerceklesir. Cocugun nasil tutuldugu cok onemlidir. Yanlis tutus ile kasilma ya da istemsiz hareketler artabilir, anormal hareketler aciga cikabilirALİ UĞUR AYDINOLhttp://www.blogger.com/profile/07322123589361710789noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1451201782149999438.post-67240618401861233872008-04-01T16:39:00.001-07:002008-04-01T16:39:47.575-07:00ERKEN DOĞUMUzun zamandır vaktinden önce doğan bebekler prematur olarak adlandırılırdı. Ancak son zamanlarda bu eğilim değişmektedir. Maturite yaşı değil fonksiyonu belirtmektedir. Bu nedenle vaktinden önce doğan bir bebek fonksiyonları normal ise prematür olmayabilir. tanım olarak bakıldığında erken doğum ya da preterm doğum 37 gebelik haftasının tamamlanmasından önce dünyaya gelen bebeği tarif eder.Doğum sancılarının başlaması ise erken doğum tehdidi olarak adlandırılır. Erken doğumlar tüm doğumların yaklaşık %9-10'unu oluşturur. <p><span style="color:#008080;"><strong>Nedenler & Risk Faktörleri</strong></span><br />Tıp alanında son zamanlarda yaşanan başdöndürücü gelişmelere rağmen hala daha doğumun nasıl ve hangi etkenlerle başladığı tam olarak açıklanamamıştır. Normal doğumu başlatan etkenler vaktinden önce faaliyete geçerlerse doğal olarak bu erken doğum tehdidine neden olacaktır. Erken doğumun sebepleri arasında suçlanan bazı etkenler vardır. Bunların başında enfeksiyonlar gelir. Özellikle gebeliğin son dönemlerinde görülen idrar yolu enfeksiyonları ya da vajinal enfeksiyonlar salgıladıkları bazı maddeler ile doğum eylemini başlatabilirler.<br />Yine bu tür enfeksiyonlar sonucu açığa çıkan bu maddeler amniyon zarının direncini düşürerek bu zarın vaktinden önce yırtılmasına yol açabilir. Zarların doğum eylemi başlamadan açılmasına Erken Membran Rüptürü adı verilir.Zarların açılması erken doğumların önemli bir nedenidir.<br />Erken doğum tehdidinde suçlanan bir diğer faktör de çoğul gebeliklerdir. Burada rahim fazla miktarda gerildiğinden sancılar erken başlıyor olabilir. <u><br />Polihidramniyos</u> vakalarında da benzer mekanizma ile doğum vaktinden önce gerçekleşebilir.<br />Çift gözlü rahim gibi doğumsal rahim anomalileri geç düşüklerin ve erken doğumların bir başka nedenidir. Ancak bu tür bir şekil bozukluğu olan her kadın erken doğum yapacak diye bir kural yoktur. Bu hastalarda sadece risk artmıştır.<br />Uterus myomları rahim içerisindeki hacimi azaltarak erken doğum sancılarını başlatabilir.<br />Gebeliğin son dönemlerinde ortaya çıkan ve yüksek tansiyon, idrarda protein kaybı, genel ödem ile kendini belli eden preeklempsi vakalarında ve plasentanın erken ayrıldığı abrubtio durumlarında da erken doğum normalden daha fazla görülür.<br />Annede gebelikte ortaya çıkan ya da gebelikten önce var olan kansızlık (anemi)de erken doğumların özellikle ülkemizde önemli bir nedenidir.Yine düşük sosyoekonomik düzeydeki hastalarda erken doğum daha fazla görülür.<br />Önceden birden fazla geç <u>düşük</u> veya erken doğum öyküsünün bulunması da risk faktörleri arasında sayılır.<br />Erken doğuma yol açan nedenlerden en önlenebilir olanı sigara kullanımıdır. Erken doğum sigara kullanan anne adaylarını bekleyen önemli tehlikelerden birisidir.</p> <p>Bazı hallerde ise doğum eylemi ve erken doğum kendiliğinden değil, doktor kararı ve müdahalesi ile gerçekleştirilir. Anne adayının hayatının tehlikede olduğu ve gebeliğin bu tehlikeyi arttırdığı durumlarda anne adayının hayatını kurtarmak amacı ile bir erken doğum söz konusu olabilir. Bu doğum sezaryen veya suni sancı verilerek normal doğum şeklinde olabilir. Benzer şekilde bebeğin anne karnında durmasının içinde bulunduğu sıkıntıyı arttırabileceği ve bebeğin kaybedilme riskinin yüksek olduğu durumlarda da yine erken doğuma karar verilebilir.</p> <p><span style="color:#008080;"><strong>Belirtileri</strong></span><br />Doğumun olabilmesi için rahimde kasılma olması ve bu kasılmaların rahim ağzını açacak kadar şiddetli ve sürekli olması gerekir.Ancak her kasılma ağrı olarak hissedilmeyebilir. Genelde belde ve kasıklarda adet sancısına benzer ağrılar hissedilebilir. Kişi bunu karnında bir sertleşme olarak algılar. Yine halk arasında Nişan adı verilen sümüğümsü bir tıkacın gelmesi ya da normalden fazla sulu bir akıntı olması erken doğum tehdidini düşündürür. İstirahat ile geçmeyen bu tür sancılar olduğunda vakit kaybetmeden hekim ile temasa geçmek son derece önemlidir.Bebek aşağıya doğru bastırıyor gibi bir his genelde erken doğum tehdidi altındaki pek çok kadında görülür.</p> <p><span style="color:#008080;"><strong>Erken doğum belirtileri varlığında ne yapılmalıdır</strong></span><br />Belirtiler başladığında ne yaptığınızı hatırlamaya çalışın<br />Yaptığınız işi bırakın<br />Bir saat sol yanınıza dönerek yatın<br />2-3 bardak sıvı için<br />1 saat içinde belirtilerde gerileme olmaz ise doktorunuza haber verin</p> <p><span style="color:#008080;"><strong>Tanı</strong></span><br />Tanı vajinal muayenede rahim açıklığının saptanması, suların geldiğinin tespit edilmesi ve NST'de rahim kasılmalarının görülmesi ile konur. Erken doğumdan şüphelenildiğinde ilk yapılacak iş vajinal muayene ile rahim ağzında bir açıklık olup olmadığının saptanmasıdır. Aynı esnada zarların yırtılıp yırtılmadığıda kontrol edilmeli eğer emin olunamıyor ise turnusol kağıdı koyarak takip edilmelidir. Daha sonra ultrasonografi ile bebeğin durumu değerlendirilir. Eğer rahim açıklığı 4 santim ya da daha fazla ise erken doğumu 24-48 saatten daha fazla geciktirmek çoğu zaman mümkün olmamaktadır.</p> <p><span style="color:#008080;"><strong>Tedavi</strong></span><br />Tanı konduktan sonra tedavi tıbbi olarak yapılır. Çok şiddetli durumlarda hastaneye yatırılarak damardan verilen ilaçlar yardımı ile kasılmalar durdurulmaya çalışılır. Bu sağlandığı taktirde daha sonra ağızdan alınan ya da fitil şeklinde kullanılan ilaçlar ile idame sağlanmaya çalışılır. Bu tedaviye tokoliz adı verilir.Kasılmalar çok şiddetli değilse ve açıklık 4 santimetreden daha az ise ağızdan kullanılan ilaçlar denenebilir.Gebeliğin devam etmesinin anne ya da bebeğin hayatını tehlikeye atacağının düşünüldüğü durumlarda tokoliz uygulanmaz. Bazı yazarlara göre 34 haftadan sonra tokoliz uygulanması gereksizdir. Bu arada eğer saptanabiliyorsa doğum eylemini başlatan sebepler usulunce tedavi edilir. Tokoliz masum bir tedavi değildir. Anne adayı açısından ciddi yan etkileri olabilir. Kullanılan her grup ilaç farklı yan etkilere sahiptir bu nedenle erken doğum tehdidi tanısının dikkatli konulması, eğer bebek gelişimini büyük ölçüde tamamlamış ise 37 haftadan küçük de olsa eylemin normal seyrine bırakılması önerilebilir.</p>ALİ UĞUR AYDINOLhttp://www.blogger.com/profile/07322123589361710789noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1451201782149999438.post-19357255332985307632008-04-01T16:37:00.002-07:002008-04-01T16:39:02.590-07:00İLERİ ANNE YAŞI<span s style="color:#081e40;"><b><table border="0" cellpadding="0" cellspacing="0" width="100%"><tbody><tr><td width="100%"><div align="left"><table border="0" cellpadding="0" cellspacing="0" width="70%"><tbody><tr><td width="100%"><a><span class="baslikb"><b><br /></b></span></a></td> </tr> </tbody></table> </div> <a> <hr color="#a8a4a4" size="1"></a></td> </tr> <tr> <td align="right" width="100%"> <a href="http://www.mumcu.com/html/print.php?sid=106"><br /></a> <hr color="#a8a4a4" size="1"> </td> </tr> </tbody></table> </b></span><br /> <a href="http://www.mumcu.com/html/search.php?query=&topic=3&author="><img src="http://www.mumcu.com/html/images/topics/bos.gif" alt="Hamilelik" align="right" border="0" hspace="10" vspace="10" /></a><br /><p>Kadınların çalışma ve sosyal hayat içerisinde daha fazla yer almaları, eğitim süreçlerini daha uzun tutmaları ve gelişen hayat şartları son 20 yıl içinde ortalama gebelik yaşını oldukça yukarılara çekti. İleri yaşta bebek doğuran, özellikle ilk bebek için 30'lu yaşlarını bekleyen pekçok kadın mevcut. Tıptaki gelişmelere paralel olarak gebelik takibindeki gelişmeler de ileri yaş gebeliklerini teşvik eder bir hal aldı. Uzun yıllar boyunca infertilite nedeni ile tedavi görüp de çocuk sahibi olamayan pekçok çiftin kısırlık tedavilerinde sağlanan baş döndürücü başarılardan faydalanmak istemeleri de bu artışda önemli rol üstlendi. ABD'de 63 yaşında anne olan bir kişinin yazılı ve görsel basında yer alması yaşı ileri olup da bebek sahibi omaktan korkan kadınları yüreklendirdi.</p> <p>İleri anne yaşı dendiğinde 35 yaş ve üzerinde olan anne adayları anlaşılmaktadır. Yaş ile birlikte kadının gebe kalma potansiyelinde azalma başlar. 40'lı yaşlarda gebe kalma olasılığı %50 civarında azalır. Doğal yöntemlerle gebe kalma şansının azalmasına rağmen infertilite tedavisi ile bu şans %10 kadar arttırılabilir. Bu tedavide önemli olan yumurtalıkların rezervidir. 40'lı yaşlarda gebelik planlanırken kişinin genel sağlık durumu da büyük öneme sahiptir. İleri yaşta gebe kalan pekçok kadın sağlıklı bebekler dünyaya getirmesine rağmen komplikasyonlar açısından risk, genç anne adaylarına göre oldukça yüksektir.</p> <p>Riskin hangi yaştan sonra arttığı konusunda spekulasyonlar vardır. Yaygın olarak kullanılan 35 yaş kriteri aslında tam olarak doğru değildir. Kadının gebe kalma potansiyeli ve komplikasyon yaşama riski yaşla birlikte değişiklk gösterir ancak bu riskler belirli bir yaşta aniden artmaz.</p> <p>İleri yaş gebeliklerinde en çokkorkulan komplikasyon kromozom anomalisi gösteren bebek doğurmaktır.Bunlardan en sık görüleni zeka geriliği ile birlikte bazı kalp ve organ anomalileri içeren <strong>Down Sendromu</strong>dur. Ancak gebnelik esnasında yapılan prenatal testler, özellikle <strong>amniyosentez </strong>ve <strong>korion villus biopsisi</strong> ile bu bebekler tanınabilir. Son günlerde yararlılığı tartışmalı olsa da <strong>üçlü test</strong>'de Down Sendromu taramasında yardımcıdır.</p> <p><span style="color:#008080;"><strong>İleri yaştaki anne adaylarını<br />ilgilendiren tıbbi durumlar</strong></span><br />Tüm insanlarda yaşla birlikte bazı hastalıkların görülme sıklığında da artış olur. Bu hastalıklar arasında en önemlileri ve en sık görülenleri şeker hastallığı ve hipertansiyondur.</p> <p><strong>Diabet:</strong> Genelde yaş ile birlikte diabet görülme sıklığı artar. Özellikle tip 2 diabet adı verilen ve halk arasında yaşa bağlı şeker olarak bilinen durum gebelikte bazı istenmeyen durumları bereberinde getirebilir. Diabetik anne adayları <strong>preeklempsi</strong> açısından diabetik olmayanlara göre daha yüksek risk altındadırlar.Yine bu anne adaylarında düşükler, erken doğum, plaseta problemleri, ve ölü doğumlar ormalden daha fazla görülür.Diabetik annelerden doğan bebeklerde yenidoğan döneminde daha fazla probleme rastlanır.<br />Gebelik öncesi şeker hastalığı olmayan ileri yaşta anne adayları ise Gestasyonel Diabet adı verilen gebeliğe bağlı şeker hastalığı açısından dikkatli olmalıdırlar. Gebelik takibi esnasında kan şekeri daha sık aralıklarla kontrol edilmeli ve tarama testleri mutlaka yapılmalıdır. Gestasyonel diabet tespit edildiğinde çok yüksek bir oranda diet ile kontrol altına alınabilir. %15 vakada ise insülin tedavisi gerekli olur. Gebeliğin sonlanması ile birlikte diabet sorunu da ortadan kalkar. Nadiren gebelik sonrası diabet kalıcı hal alabilir.</p> <p><strong>Yüksek Tansiyon</strong>: Yaşla birlikte artan sıklıkta görülen bir diğer durumda yüksek tansiyondur.Gebelik öncesi var olan ya da gebelikte ortaya çıkan yüksek tansiyon ani bebek ölümü, plasentanın erken ayrılması gibi anne ve bebek hayatını tehlikeye atan sonuçlar doğurabilir. Yine eklempsi görülme sıklığı ve dolayısı ile kalıcı hasar bırakan sinir sitemi bozuklukları olabilir.</p> <p>Yaşla birlikte kanser de dahil olmak üzere pekçok sistemik hastalığın görülme sıklığı artar. Bu hastalıklar gebeliği olumsuz yönde etkileyebilir ya da tam tersi bu hastalıklar gebelikten olumsuz etkilenebilir. İleri yaştaki gebelerin takibi bu nedenle çok daha dikkatli yapılmalıdır.</p> <p><span style="color:#008080;"><strong>Gebelik ile ilgili durumlar</strong></span><br /><strong>Çoğul Gebelik:</strong> Anne yaşının artması ile birlikte çoğul gebelik şansında da artış olur.<br /><strong>Düşük:</strong> Düşüklerin en önemli nedeni kromozomal anomaliler olduğu ve yaşla birlikte bu anomalilerin görülme sıklığı arttığı için ileri yaş anne adaylarında düşüğe yaklaşık 4 misli daha fazla rastlanır.<br /><strong>Anomali:</strong> Yaş ile birlikte özellikle down sendromu başta olmak üzere kromozomal anomali riski artar.Ancak genetik geçiş göstermeyen yarık damak yarık dudak gibi şekil anomalilerinin görülme sıklığında artış olmaz.<strong><br />Dış Gebelik:</strong> Yaş ilerledikçe fark edilmiş ya da edilmemiş pelvik enfeksiyon geçirmiş olma olasılığı artar. Her enfeksyon tüplerde belirli bir miktar hasar bıraktığından ve yine yaşla birlikte tüplerin hareket etme potansiyeli azaldığından bu tür anne adaylarında dış gebelilk daha fazla görülür.<br /><strong>Plasenta:</strong> Yaşdaki artış ile birlikte plasenta previa sıklığıda artar. Dolayısı ile kanama daha fazla görülür<br /><strong>Gelişme Geriliği:</strong> İleri yaşlarda dolaşım sistemini bozan tansiyon ve şeker hastalıkları daha sık görüldüğünden bu annelerin bebeklerinde<strong> rahim içi gelişme geriliği</strong>ne daha sık rastlanır.<br /><strong>Erken Doğum:</strong> Gelişme geriliğine neden olan etkenler erken doğuma da yol açabilir.<br /><strong>Sezaryen:</strong> İleri yaş annelerinde komplikasyonlar daha sık görüldüğünden anne ve bebek hayatını kurtarmak için yapılan sezaryen operasyonlarına 2-3 misli daha fazla gereksinim olur.</p> <p><span style="color:#008080;"><strong>İleri yaşta gebelik planlanırken</strong></span></p> <ul><li>Yüksek tansiyon ve şeker hastalığı gibi genel sağlık problemlerinin kontrol altına alınması gerekir</li><li>Kilo fazlası var ise bu verilmelidir. Şişman kişilerin gebeliklerinde problem yaşama şansları daha fazladır</li><li>Özellikle folik asit içeren vitamin haplarının alınması bebekte gelişmesi muhtemel sinir sitemi anomalilerinin görülme sıklığını azaltır</li></ul> <p>İleri yaşta anne olma isteği pek çok sağlık riskini beraberinde getirsede daha olgun olan kadının 20'li yaşlarındaki gebelere göre çok daha gerçekçi ve bebeğine daha fazla bağlı olma durumu da söz konusudur. Annelik her yaşta güzeldir.</p> <p> </p>ALİ UĞUR AYDINOLhttp://www.blogger.com/profile/07322123589361710789noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1451201782149999438.post-3771226944260370952008-04-01T16:37:00.001-07:002008-04-01T16:37:47.070-07:00SPİNA BİFİDA<span s style="color:#081e40;"><b><table border="0" cellpadding="0" cellspacing="0" width="100%"><tbody><tr><td width="100%"><div align="left"><table border="0" cellpadding="0" cellspacing="0" width="70%"><tbody><tr><td width="100%"><a><span class="baslikb"><b><br /></b></span></a></td> </tr> </tbody></table> </div> <a> <hr color="#a8a4a4" size="1"></a></td> </tr> <tr> <td align="right" width="100%"> <a href="http://www.mumcu.com/html/print.php?sid=101"><img src="http://www.mumcu.com/html/images/print.gif" alt="Yazıcı uyumlu sayfa" border="0" /></a> <a href="http://www.mumcu.com/html/friend.php?op=FriendSend&sid=101"><img src="http://www.mumcu.com/html/images/friend.gif" alt="Bu yazıyı arkadaşınıza gönderin" border="0" /></a> <hr color="#a8a4a4" size="1"> </td> </tr> </tbody></table> </b></span><br /> <a href="http://www.mumcu.com/html/search.php?query=&topic=3&author="><img src="http://www.mumcu.com/html/images/topics/bos.gif" alt="Hamilelik" align="right" border="0" hspace="10" vspace="10" /></a><br /><p>Spina Bifida, Nöral tüp defekti adı verilen bir grup doğumsal anomalinin bir çeşididir. Açık omurga olarak da adlandırılmaktadır. Genelde omurga kemiği ve bazen de omuriliği etkiler. Nöral Tüp olarak adlandırılan oluşum, embryonik yaşamda bulunan ve beyin ile omuriliği meydana getiren yapıdır. Bu oluşumun gelişiminde meydana gelen anomaliler de nöral tüp defekti (NTD) olarak adlandırılırlar. NTD'leri en sık görülen doğumsal anomalilerdendir. Yaklaşık 1500-2000 canlı doğumdan birinde, değişik derecelerde NTD bulunur.</p> <p align="center"><img src="http://www.mumcu.com/html/images/anens.gif" /></p> <p>Embryonik dönemde bebeğin omurgası ilk oluştuğunda kapalı değildir. her iki yanı açıktır. Dölenmeyi takip eden 29. günde her iki yanda oluşan omurga ortada birleşir ve kapalı bir oluşum haline gelir. Spina bifida da bu kapanma ya hiç olmaz ya da bazı bölgelerde meydana gelmez. Spina bifidanın 3 formu vardır:</p> <p><strong>Occulta:</strong> Bu spina bifidanın en hafif formudur. Herhangi bir belirti vermez. Omurgayı oluşturan kemiklerin bir ya da birkaçında küçük defekt ya da defektler bulunur. Omurilik ve sinirler normaldir. Kişiler genelde kendilerinde bulunan bu durumun varlığından habersizdirler. Tek belirti defektin olduğu bölgede (örneğin belde) cilt üzerinde aşırı bir kılllanmanın olmasıdır. Tanı genelde başka bir nedenden dolayı çekilen omurga röntgeni esnasında şans eseri konur.</p> <p><strong>Meningosel:</strong> Bu en nadir görülen spina bifida formudur. Omuriliği çevreleyen zarlar omurganın açık kısımlarından dışarıya doğru fıtıklaşırlar.Fıtık kesesi içinde beyin ve omuriliği çevreleyen ve koruyan serebrospinal sıvı da bulunur.Bu kistik görünümlü yapının boyutları değişken olabilir ve normal gelişimi sağlamak için ameliyat ile çıkartılabilir.</p> <p><strong>Meningomiyelosel:</strong> Bu hastalığın en ileri formudur. Fıtıklaşan kistin içinde meningoselde bulunan zarların yanısıra sinir kökleri ve omuriliğin kendisi de bulunabilir. Bazen kist olmaz ancak omurilik kendisi tamamen fıtıklaşabilir. Omuriliği çevreleyen sıvı dışarıya kaçabilr. Açıklık cerrahi olarak kapatılmadığı sürece, etkilenmiş bebekler enfeksiyon açısından büyük risk altındadırlar. Cerrahi tedaviye rağmen bazı bebeklerde değişik derecelerde bacak felci, idrar ve gayta tutamama problemleri görülebilir.</p> <p align="center"><img src="http://www.mumcu.com/html/images/sb1.gif" /></p> <p>Spina bifida'lı bebeklerin birçoğunda hidrosefali de bulunur. Merkezi sinir sitemi olarak adlandırılan beyin ve omurilik hem koruyucu zarlar ile çevrileridir hem de etraflarında serebrospinal sıvı olarak adlandırılan bir sıvı bulunur. Bu sıvının normal dolaşımını yapamaması sonucu hidrasefali denilen kafa boşluğu içinde sıvı toplanması ortaya çıkar.</p> <p><strong>Nedenleri</strong><br />Spina bifida izole bir doğum defekti olarak kabul edilir. Bazı bilimadamları genetik ve çevresel faktörlerin de etkili olduğunu söyleseler de NTD ile doğan bebeklerin %95'i normal ve aile öyküsü olmayan anne-babalardan dünyaya gelmektedirler. Herhangi bir genetik geçiş olmadığı kabuledilmektedir. Bir bebekte spina bifida olduğunda, sonraki bebekte de görülme sıklığı 1/40 olmaktadır. Ancak spina bifida doğumsal anomaliye yol açan bazı başka sendromlar ile birlikte de görülebilir. Bu gibi durumlarda kalıtsal özellikler olabilir.</p> <p><strong>Önlenebilir mi?</strong><br />Yapılan çalışmalar spina bifida ve diğer NTD'lerinin annenin dieti, özellikle de folik asit alımı ile ilgili olabileceğini göstermiştir. 1992 yılında Amerika Birleşik Devletleri Halk Sağlığı Servisi gebe kalma olasılığı olan15-44 yaş arası kadınların hergün 400 mikrogram folik asit almasını önermiştir. Bu miktarda alınan folik asidin spina bifida ve diğer nöral tüp defektleri riskini %50-70 oranında azalttığı gösterilmiştir. Bu amaçla folik asit alımı gebe kalmadan 1 ay önce alınmaya başlanmalı ve gebeliğin 1. ayının sonuna kadar kullanılmalıdır. Çoğu gebelik plansız olarak gerçekleştiği için gebe kalma olasılığı buluna kadınların belirtilen miktarda folik asidi sürekli alması da diğer bir öneridir.</p> <p class="Infobody">1991 yılında İngiltere'de yapılan bir çalışmada, gebe kalmadan önce ve gebeliğin ilk 3 ayında yüksek doz (4 miligram) folik asit kullanan ve daha önceki gebeliklerinde NTD'li bebek dünyaya getiren annelerde yine NTD'li bebek doğurma riskinin %70 azaldığı saptanmıştır. Bu ve buna benzer diğer çalışmalar temel alınarak Amerikan Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi (U.S. Centers for Disease Control and Prevention (CDC)), önceden NTD'li bebek doğuran kadınların yeniden gebe kalmayı planladıklarında yüksek doz folik asit almalarını önermektedir.</p> <p class="Infobody"><strong>Tedavi<br /></strong>Spina Bifida occulta genelde tedavi gerektirmez. Omuriliğin etkilenmediği meningosel vakalarında herhangi bir paraliz (felç) riski olmadan cerrahi tedavi mümkündür. Meningoseli olan pekçok çocuk normal yaşamlarına devam edebilirler. Meningomyeloseli olan bir bebek ise doğduktan 24-48 saat sonra operasyona alınmalıdır.Burada omurilik yerine yerleştirildikten sonra üzeri kas ve zar tabakaları ile kapatılır. Amaç enfeksiyon oluşumunu önlemek ve sinirlerin zedelenmesine engel olmaktır. Ancak eğer sinirler operasyon öncesi zaten zedelenmiş ise bugeri dönüşümü olmayan bir olaydır ve bacak felçleri ile idrar, gayta problemleri kalıcı olur. Bu bebeklerde uzun süreli rehabilitasyon gereklidir.</p> <p class="Infobody">Hidrosefali oluşan bebeklerde ise biriken sıvı cerrahi olarak yerleştirilen bir şant (shunt) yardımı ile bebeğe zarar vermeden drene edilir.</p> <p class="Infobody"><strong>Spina Bifida gebelik esnasında fark edilebilir mi ?</strong><br />Spina bifida doğumdan önce bazı testleri ve ultrasonografi ile tanınabilir. Bunlardan en önemlisi üçlü test ya da sadece kanda alfa feto protein bakılmasıdır. Bu testler ile NTD riski yüksek olan gebeler saptanabilir. Testin yüksek çıkması her zaman NTD'ni göstermez. Gebelik yaşının yanlış bilinmesi gibi bazı basit nedenler ya da diğer başka anomaliler de alfafetoprotein'de yükselmeye neden olabilir. Yine detaylı bir ultrasonografi incelemesi ile büyük meningosel ve meningomyelosel vakaları tespit edilebilir. </p> <p class="Infobody">Anomalinin anne karnındayken saptanması ailenin ve hekimin bilgilenmesi açısından önemlidir. Bu tür bir gebelikte doğumun özel ve doğumdan sonra bebeğe hemen müdahale edilebilecek merkezlerde yapılması ayrı bir önem taşır. Doğumda tercih edilecek yöntemin sezaryen olması felç gelişme riskini ve felcin şiddetini azaltır. Son zamanlarda bebeklerin anne karnındayken ameliyat edilmeleri konusunda çalışmalar vardır. Bu tür operasyonlar dünyada sadece 2 merkezde yapılmaktadır. Deneysel aşamada olan bu tedavi yönteminin uygulandığı bir bebek 23. gebelik haftasındayken ameliyat edilmiş ve sonuç doğumdan sonra ameliyat edilen bebeklere göre daha yüzgüldürücü olmuştur.</p>ALİ UĞUR AYDINOLhttp://www.blogger.com/profile/07322123589361710789noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1451201782149999438.post-81410149818691284962008-04-01T16:30:00.002-07:002008-04-01T16:37:01.333-07:00DOWN SENDROMU<p>Eğer hamile iseniz bebek bekleyen anne adaylarının hepsinin en büyük ortak korkusunu çok büyük bir olasılıkla siz de yaşıyorsunuz demektir. Bu ortak korku bebeğin zeka özürlü olma olasılığıdır. Pek çok faktör bireyin zekasında rol oynar ancak bu nedelerden en iyi ve halk arasında en çok bilineni Down Sendromu ya da eski adıyla mongolizm'dir. Down sendromunun komuoyunda sık sık gündeme gelmesi ve adının geçmesi ve özellikle yaşı ileri annelerin bebeklerinde daha fazla görüldüğü bilgisi zeka geriliğini nerdeyse Down Sendromu ile özdeşleştirmiştir. Zeka özürü dışında pek çok yapısal ve fonkisyonel bozukluğu da bünyesinde barındıran Down sendromu ya da bilimsel adıyla "<em><strong>Trizomi 21</strong></em>" kromozomal bir bozukluktur. </p> <p><strong>Tarihçe</strong><br />Trizomi 21 ile ilgili ilk bilimsel kayıt 1866'yılına aittir. O tarihte İngiliz bilim adamı John Langdon Down bazı ortak özellikleri paylaşan ve diğerlerinden şekil olarak faklı ve zeka problemleri olan bir grup çocuğu yayınladığı makalesinde ilk kez tanımladı. Down aynı zamanda tiroid hormonu azlığına bağlı olarak görülen kretenizmden farklı bir durumun da ilk kez altını çiziyordu. Ancak kendisi çok talihsiz bir benzetme yaptı ve bu türdeki çocukları yüz yapıları nedeniyle bir uzakdoğu ırkı olan Moğollara benzeterek "<em><strong>Mongoloid idiotlar</strong></em>" olarak isimlendirdi. </p> <p>Yirminci yüzyılın ilk yarısında Down sendromunun nedenleri konusunda çok fazla spekülasyon yapılmaktaydı. Bu durumun kromozomal anormalliklere bağlı olabileceği fikrini ilk kez 1930 yılında Waardenberg ve Bleyer ileri sürdüler ancak bunu kanıtlamak 1959 yılında çalışmalarını birbirinden habersiz olarak sürdüren iki ayrı bilim adamı; Jerome Lejeune ve Patricia Jacobs'a nasip oldu. Bu iki araştırmacı Down sendromunda 21. kromozomdan 2 tane olması gerekirken 3 tane olduğunu gösterdiler. Sendromun diğer nedenleri olan transloklasyon ve mozaisizmin ortaya konması ise 3 yıl daha aldı. </p> <p>Bu bilgilerin ortaya konması zaten gergin ve kızgın olan Asyalı genetikçileri harekete geçirdi ve bilimsel arenada yarattıkları baskı sonucu mongolizm tanımlaması bilimsel literatürden kaldırıldı ve bunun yerine Down sendromu ismi 1970'li yıllardan itibaren kullanılmaya başlandı.</p> <p><strong>Down sendromu nasıl olur?<br /></strong>Tüm canlı organizmalar gibi insan da hücrelerden oluşmuştur. Her hücrenin içinde tıpkı organlar gibi organel adı verilen yapılar bulunur. Bu yapıların her birinin hücre içinde farklı görevleri bulunur. Hücre organallerden biri de çekirdektir. Hücre çekirdeği içerisinde DNA yani genetik materyali barındırır. Genler bireyin kalıtsal ve diğerlerinden farklı olmasını sağlayan özelliklerini taşırlar. Belirli genler bir araya gelerek bir grup oluştururlar. Bu gruplara kromozom adı verilir. İnsanda 23 çift olmak üzere toplam 46 kromozom vardır. Bunların yarısı anneden diğer yarısı ise babadan gelir. 22 kromozom kadın ve erkelerde aynıdır.Bu kromozomlar bedensel faaliyetleri kontrol ederler ve otozomal kromozomlar olarak adlandırılırlar. 23. kromozom ise cinsiyeti belirlediğinden seks (cinsiyet) kromozomu olarak isimlendirilir. Kromozomlar belirli bazı işlemlerden geçirilerek özel mikroskoplar altında görülebilir hale getirilebilirler. Buna karyotip adı verilir. Normal bir erkeğin karyotipi 46 XY, kadının ki ise 46 XX'dir. Bir kromozom çiftindeki anneden ve babadan gelen kromozomlar aynı geni kodlarlar. Örneğin belirli bir işlevi gerçekleştiren genin 1. kromozomda olduğunu düşünelim. Bu işlev ile ilgili anneden ve babadan gelen genlerin ikiside 1. kromozom üzerinde yer alır.Bu bilgiler aynı geni kodlamasına rağmen farklı olabilirler. Bu farklılığa allel adı verilir. Örneği somutlaştırmak gerekirse göz rengi bir gendir. Ancak mavi, yeşil, kahverengi alleldir. </p> <p>Hücreler bölünerek çoğalırlar. Doğada iki tür bölünme vardır. Mitoz bölünme adı verilen ilk türde bir hücreden birbirinin aynısı iki hücre ortaya çıkar. Erkekte testis ve kadındaki yumurtalıklarda yer alan üreme hücreleri dışında vücuttaki tüm hücreler bu mitoz bölünme ile çoğalırlar ve 23 çift olmak üzere toplam 46 kromozom içerirler. Testis ve overlerde ise durum farklıdır. Burada mayoz bölünme olur ve hücrelerin genetik materyalleri ikiye ayrılır. Yani sperm ve yumurta 23 çift değil 23 tek kromozom içerir. Sperm hücresi 22 otozomal kromozomla birlikte X yada Y kromozomu içerirken, kadındaki döllenmeye hazır yumurta hücresi 22 otozomal kromozom ve bir adet X kromozomu içerir. Sonuçta döllenme olup sperm ile yumurta birleştiğinde spermden gelen 23 tek kromozom ile yumurtadan gelen 23 tek kromozom birleşir ve ortaya çıkan embryoda 23 çift yani 46 kromozom olur. </p> <p>Down sendromunda hücrelerde 46 değil 47 kromozom vardır ve fazla olan kromzom 21. kromzomdur. Başka bir değişle 21. kromozomdan 2 değil 3 tane vardır. </p> <p align="center"><img src="http://www.mumcu.com/html/images/down0051.gif" height="230" width="433" /></p> <p>Hücre bölünmesi sırasında pekçok hata ortaya çıkabilir. Mayoz bölünme sırasında kromozom çiftleri birbirinden uzaklaşarak farklı hücrelere dağılırlar. Buna ayrılma ya da <strong>disjunction</strong> adı verilir. Bazı durumlarda bir çift kromozom ayrılmaz ve kromozom çifti beraberce bölünen hücrelerden birine geçer. Nondisjunction ya da ayrılmama adı verilen bu durum olduğunda bölünme sonrası ortaya çıkan hücrelerden birinde 22 kromozom varken diğerinde 24 kromozom bulunur. Eğer bu eksik ya da fazla sayıda kromozom taşıyan hücre döllenme olayına katılır ve normal sayıda kromozom içeren bir sperm ya da yumurta ile döllenirse sonuçta ortaya çıkan embryoda normalden farklı sayıda kromozom olacaktır. Ayrılmama en sık 21. kromozomda olur. 2 tane 21. kromozom içeren 24 kromozomlu bir üreme hücresi normalde olması gerektiği gibi 1 tane 21. kromozom taşıyan bir üreme hücresi ile birleştiğinde embryoda 3 tane 21. kromozom bulunacakır. Bu durum <strong>trizomi 21 </strong>yani Down sendromudur. Down Sendromu olgularının %95'inde altta yatan neden işte bu ayrılmamadır. Tam tersi durumda hiç 21. kromozom içermeyen 22 kromozomlu bir sperm ya da yumurta normal yapıda bir sperm ya da yumurta ile birleştiğinde sadece 1 adet 21. kromozomu olan toplam 45 kromozomlu bir embryo oluşur. Buna monozomi adı verilir. Monozomi varlığında gebelik genelde düşükle sonuçlanır. </p> <p align="center"><img src="http://www.mumcu.com/html/images/disjun.gif" height="236" width="347" /></p> <p>Ayrılmama en sık 21. kromozomda görülmekle birlikte 13 v 18 kromozomlarda hatta çok nadir olarak diğerlerinde de görülebilir. </p> <p>Yapılan çalışmalar ayrılamamaya bağlı Down sendromu olgularının %90'ında iki tane 21. kromozom taşıyan anormal hücrenin sperm değil yumurta hücresi olduğunu göstermektedir. Yumurtada meydana gelen ayrılmamanın nedeni bilinmemekle birlikte anne yaşı ile kuvvetli bir ilişkisi vardır. Genetik bilimindeki gelişmeler konuyla ilgili pekçok araştırmanın yapılmasına da olanak sağlamıştır. Halen daha ayrılmamanın nedenleri ve zamanı ile ilgili çok sayıda araştırma devam etmektedir. </p> <p>Trizomi 21 olgularının %1-4'ünde durum daha farklıdır. Fazla olan 21. kromozom serbest halde değil başka bir kromozoma eklenmiş halde bulunur. Bu duruma <b>Robertsonian Translokasyon</b>'u (yer değiştirmesi) adı verilir. Genelde 14 ve 21. kromozomlar arasında görülür. Ondördüncü kromozomda bir kırık oluşur ve fazla olan 21. kromozom buraya yapışır. Karyotip olarak bireyde 46 kromozom olmasına karşın 14. kromozom normalden daha büyüktür. Bazen 21. kromozomun tamamı değil bir kısmı ayrışmaz ve 14. kromozoma eklenir. Bu duruma kısmı (parsiyel) trizomi 21 adı verilmektedir. Translokasyon kalıtsal olabilir bu nedenle translokasyon saptanan bireylerin anne babaları da incelenmeli, karyotip analizi yapılarak taşıyıcı olup olmadıkları belirlenmelidir. </p> <p>Bir diğer Down sendromu türü de <strong>mosaisizm</strong>dir. Bu bireylerin hücre yapıları birbirinden farklıdır. Bazı hücreler normal sayıda kromozom içerirken, bazı hücrelerde trizomi 21 bulunur. Hücresel mosaisizmde aynı türdeki değişik hücrelerde farklı yapıda hücreler bulunur. Örneğin deri hücrelerinin bazısı normal bazısı anormaldir. Doku mosaisizminde ise farklı hücre gruplarının tamamı anormaldir. Örneğin kan hücrelerinin tamamı normalken, deri hücrelerinin tamamı anormaldir. </p> <p>Bunlar dışında bir de <strong>dengeli translokasyon</strong> vardır. En sık görülen dengeli translokasyon varlığında bireyin 21 numaralı kromozomlarından birisi 14 numaralı kromozomlarından birsis ile birleşir. Sonuçta genetik materyal tam olmasına karşın kromozom sayısı 45'dir. Bu birey çocuk sahibi olduğunda 3 olasılık mevcuttur: </p> <ol><li>Eğer bebeğe fazladan 21. kromzomu taşıyan 14. kromozom ve normal olan 21. kromozom geçer ise bebekte diğer ebeveynden gelen 1, translokasyonlu ebeveynden gelen 1 ve hatalı 14. kromozomdan gelen 1 olmak üzere toplam 3 tane 21. kromozom bulunur ve bebekte Down sendromu görülür.</li><li>Eğer bebeğe hatalı 14. kromozom geçer ve 21. kromozom geçmez ise bebekte diğer ebeveynden gelen 1, translokasyonlu ebeveynden gelen 0 ve hatalı 14. kromozomdan gelen 1 olmak üzere toplam 2 tane 21. kromozom bulunur. 21. kromozomlardan birisi 14. kromozom üzerinde bulunduğundan bebek ebeveynlerinden birisi gibi dengeli translokasyon taşıyıcısı olur.</li><li>Eğer bebeğe normal olan 14. kromozom ile birlikte normal olan 21. kromozm geçer ise bebekte diğer ebeveynden gelen 1, translokasyonlu ebeveynden gelen 1 olmak üzere toplam 2 tane normal 21. kromozom bulunur ve bebek tamamen normal olarak dünyaya gelir. </li></ol> <p><strong>Fazla kromozom olursa ne olur?</strong><br />Kromozomların genleri taşıdığını belirtmiştik. Genler vücudumuzun işlev görmesi için gerekli maddelerin yapımını kontrol ederler. Bu işleve genin kendisini ifade etmesi (expression) adı verilir. Trizomi 21 varlığında üçüncü kez tekrarlanan genler, genin kendisini normalden fazla ifade etmesine yani <b>overexpression</b>'a ve sonuçta bazı maddelerin gerektiğinden fazla üretilmesine neden olur. </p> <p>Pek çok gen için "kendini fazla ifede etme" sorun yaratmaz. Vücudun düzenleyici mekanizmaları bu fazla ifadenin üstesinden gelebilir ancak 21. kromozom ve taşıdığı genler için durum farklıdır. </p> <p>Hangi genleri taşımaktadır sorusu 21. kromozom keşfedildiği günden beri bilim adamlarının zihnini kurcalamaktadır. Yıllardır devam eden çalışmalar Down sendromunun ortaya çıkması için 21 numaralı kromozomun tamamının değil sadece bir kısmının 3 adet bulunmasının yeterli olduğunu ortaya koymuştur. Buna Down sendromu için kritik bölge adı verilir. Bu kritik bölge tek bir alan değildir Gerçekte birbirinden ayrı noktalardaki genleri ifade eder. 21 numaralı kromozomun yaklaşık 200-250 geni taşıdığı sanılmaktadır ve taşıdığı gen sayısına göre bakıldığında insandaki en küçük kromozomdur. Bununla birlikte sadece 20-50 genin Down sendromu gelişiminde rol aldığı tahmin edilmektedir. Bu genlerden hangisinin ne işe yaradığı ve Down sendromunda rol alıp almadığı spekülatiftir. </p> <p>Down sendromu gelişiminde yer aldığı tahmin edilen genler şunlarıdır. </p> <table bg border="0" cellspacing="0" width="80%" style="color:#000080;"> <tbody><tr> <td width="100%"><table border="0" cellpadding="0" cellspacing="0" width="100%"> <tbody><tr> <td valign="top"><span style="color:#ffffff;"><strong>Gen adı </strong></span></td> <td width="20"> </td> <td valign="top"><span style="color:#ffffff;"><strong>Fonksiyonu veya fazlalığı durumunda görülebilecek bulgular</strong></span></td> </tr> <tr> <td bgcolor="#ffffff" valign="top"><strong>Superoxide Dismutase (SOD1)</strong></td> <td bgcolor="#ffffff" width="20%"> </td> <td bgcolor="#ffffff" valign="top">Fazlalığı erken yaşlanma ve bağışıklık sistemi bozukluklarına neden oluyor olabilir. Yaşlışığa bağlı bunama ve Alzheimer üzerindeki etkisi tartışmalıdır. </td> </tr> <tr> <td bgcolor="#ffffff" valign="top"><strong>COL6A1</strong></td> <td bgcolor="#ffffff" width="20%"> </td> <td bgcolor="#ffffff" valign="top">Fazlalığı kalp anomalilerine neden oluyor olabilir.</td> </tr> <tr> <td bgcolor="#ffffff" valign="top"><strong>ETS2</strong></td> <td bgcolor="#ffffff" width="20%"> </td> <td bgcolor="#ffffff" valign="top">Fazlalığı iskelet anomalilerine ve lösemiye neden oluyor olabilir.</td> </tr> <tr> <td bgcolor="#ffffff" valign="top"><strong>CAF1A</strong></td> <td bgcolor="#ffffff" width="20%"> </td> <td bgcolor="#ffffff" valign="top">Fazlalığı DNA sentezinde hatalara neden oluyor olabilir.</td> </tr> <tr> <td bgcolor="#ffffff" valign="top"><strong>Cystathione Beta Synthase (CBS)</strong></td> <td bgcolor="#ffffff" width="20%"> </td> <td bgcolor="#ffffff" valign="top">Fazlalığı DNA metabolizması ve tamirinde bozulmalara neden oluyor olabilir.</td> </tr> <tr> <td bgcolor="#ffffff" valign="top"><strong>DYRK </strong></td> <td bgcolor="#ffffff" width="20%"> </td> <td bgcolor="#ffffff" valign="top">Fazlalığı zeka geriliğinin nedeni olabilir.</td> </tr> <tr> <td bgcolor="#ffffff" valign="top"><strong>CRYA1</strong></td> <td bgcolor="#ffffff" width="20%"> </td> <td bgcolor="#ffffff" valign="top">Fazlalığı kataraktların nedeni olabilir.</td> </tr> <tr> <td bgcolor="#ffffff" valign="top"><strong>GART</strong></td> <td bgcolor="#ffffff" width="20%"> </td> <td bgcolor="#ffffff" valign="top">Fazlalığı DNA sentezi ve tamirinde hatalara neden oluyor olabilir.</td> </tr> <tr> <td bgcolor="#ffffff" valign="top"><strong>IFNAR </strong></td> <td bgcolor="#ffffff" width="20%"> </td> <td bgcolor="#ffffff" valign="top">Fazlalığı bağışıklık sisteminde bozulmalara neden oluyor olabilir.</td> </tr> </tbody></table> </td> </tr> </tbody></table> <p>Bunlar dışında APP, GLUR5, S100B, TAM, PFKL adı verilen genlerin de Down sendromu ile ilgili olabileceği düşünülmektedir. Ancak bugüne kadar hiçbir genin Down Sendromu ile olan ilişkisinin kanıtlanamadığı unutulmamalıdır. </p> <p>Down sendromu ile ilgili olarak bir başka dikkat çekici nokta ise bu hastalığa sahip bireylerde çok değişik anomalilerin görülebilmesidir. Bireylerin zeka düzeyleri ve öğrenme kapasiteleri değişkendir. Bazı bebeklerde kalp anomalileri görülürken bazılarında görülmez, bazılarında epilepsi, hipotiroidi, celiac hastalığı gibi hastalıklar ortaya çıkarken bazılarında çıkmaz. Bu değişik durumların olası nedenlerinden birincisi hangi genin 3 kere tekrarladığı olabilir. Daha önce belirtildiği gibi genler allel adı verilen değişik şekillerde bulunurlar. Genin kendini fazla ifade etmesi ile ilgili olarak oraya çıkan bulgular hangi allelin fazla olduğuna bağlı olarak değişebilir. Bir diğer neden ise penetrans olarak adlandırılan durum olabilir. Eğer bir allel bazı bireylerde belirli bir durumun görülmesine neden oluyor diğerlerinde ise olmuyorsa buna değişken penetrans adı verilir ve değişken penetrans trizomi 21'deki durumu açıklayabilir: Alleller ona sahip olan bireylerde aynı etkiyi yaratmıyor olabilir. </p> <p><strong>Yenidoğanda down sendromu tanısı nasıl konur?</strong><br /><img src="http://www.mumcu.com/html/images/down0052.jpg" align="left" height="159" hspace="0" width="111" />Down sendromlu bebekler sanılanın aksine birbirlerine benzemezler. Tüm çocuklar gibi genetik özelliklerini aldıkları anne ve babalarına benzerler. Bununla birlikte bazı ortak özellikleri de taşırlar. Hamilelik takipleri sırasında tanısı konulmamış down sendromlu bir bebek dünyaya geldiğinde dış görüntüsünden şüphelenilerek genetik analiz yapılır ve tanıya ulaşılır. </p> <p>Yenidoğan bir bebekte down sendromundan şüphelenmek için pek çok fiziksel özellik vardır. Ancak burada dikkat edilmesi gereken nokta bu özelliklerin hemen hepsinin daha nadir olarak tamamen normal bireylerde de görülebileceğidir. Bu nedenle sadece fiziksel özelliklere bakılarak tanı asla konmaz, konamaz ve konmamalıdır. Kesin tanı sadece ve sadece kromozom analizi ile konur. </p> <p>Down sendromunda en sık karşılaşılan fiziksel özellikler şunlardır:</p> <ul><li>Kaslarda gerginliğin az olması (hipotoni)</li><li>Düz ve basık bir yüz yapısı, küçük burun</li><li>Burun kökünün basık olması</li><li>Gözün iç kenarlarında tipik görünüşlü deri kıvrımları (epikantus) </li><li>Anormal yapılı ve düşük yerleşimli kulak kepçeleri</li><li>El ayasını ortana ikiye bölen tek bir çizgi (Simian çizgisi)</li><li>Hiperfileksibilite (eklemlerin normalden fazla miktarda açılabilmesi)</li><li>El küçük parmağında ortadaki kemiğin olmaması</li><li>Ayak başparmağı ve ikinci parmak arasında ayrıklık</li><li>Dilin ağıza oranla çok büyük olması</li></ul> <p><img src="http://www.mumcu.com/html/images/simian1.jpg" align="right" height="171" hspace="0" width="150" />Önceden de belirttiğimiz gibi bu anomalilerin herbiri çok daha düşük oranlarda normal bireylerde de görülebilir. Örneğin yanda resimi görülen Simian çizgisi Down sendromlu bireylerin yaklaşık %50'sinde bulunurken normal genetik yapıya sahip bireylerin sadece %1-2'sinde vardır. Benzer şekilde el baş parmağının geriye doğru aşırı bükülebilmesi Down sendromluların %77'sinde normal bireylerin ise %28'inde karşılaşılan bir durumdur. </p> <p>Öte yandan Down sendromlu bireylerde bazı sağlık sorunlarına daha fazla rastlanır. Bireylerin yaklışık %60'ında işitme sorunları görülür. Yüzde 40 olguda doğumsal kalp anomalileri bulunur. Sindirim sistemi ile ilgili problemler de normalden daha fazladır. Beslenme de zaman zaman problem olabilir. Ergenlik ve erişkinlik döneminde obesite görülebilir. Tiroid fonksiyon bozukluklarına da sıkça rastlanır.</p> <p>Down sendromunda görülen zeka geriliğine bağlı olarak motor gelişimde yavaşlama nadir değildir. Bebekler akranlarından daha geç yürümeye ve konuşmaya başlarlar. </p> <p><strong>Down sendromunda yaşam beklentisi ne kadardır?</strong><br />Down sendromlu bireylerde beklenen yaşam süresi normalden 10 ile 20 yıl daha azdır bununla birlikte 80 yaşına kadar hayatını devam ettirenler de vardır. </p> <p>Down sendromunda çocukluk çağı lösemilerine (kan kanseri) daha sık rastlanır. Kesin bir kanıt olmamakla birlikte bu bireylerde genç yaşta Alzheimer hastalığının (erken bunama) görülme oranlarında da artış olduğu sanılmaktadır. </p> <p><strong>Down sendromlu bireylerin çocukları olur mu?</strong><br />Teorik olarak down sendromlu kadınların yarısı fertil yani üreme potansiyeline sahiptir. Erkekler için ise durum daha farklıdır. Bugüne kadar down sendromlu erkeklerden olan sadece 1 gebelik olgusu bilinmektedir. Bu olguda annesi de down sendromlu olan erkeğin eşi hamile kalmış ancak hamilelik düşük ile sonuçlanmıştır. </p> <p><strong>Down sendromu tedavi edilebilir mi?</strong><br />Hayır. Herhangi bir canlının genetik yapısını değiştirmek günümüzde mümkün değildir. Bu nedenle Down sendromunun tedavisi yoktur. Ancak bu bireyler yakın ilgi ve özel eğitim programları ile yaşamlarını rahatlıkla idame ettirebilirler pek çok aktivitede bulunabilirler. Down sendromlu bir aktörün ödül aldığını hatırlatmakta fayda var.</p> <p><strong>Down sendromunun anne karnında tanısı mümkün mü?</strong><br />Evet. Bu amaçla uygulanan 2 tür test vardır. Tarama testleri ve tanısal testler.</p> <p>Tarama testleri kesin tanı koydurmayan ancak down sendromu açısından riskli bebekleri diğerlerinden ayıran kolay ve invazif olmayan testlerdir. </p> <p>Tanısal testlerin halk arasında en iyi bilineni üçlü testtir. Burada anneden alınan kan örneğinde 3 ayrı maddenin miktarlarına bakılarak bir risk belirlemesi yapılır. Risk kabul edilebilir sınırların üzerine çıktığında tanısal testlere geçilir. </p> <p>Bir başka tanısal test ise gebeliğin 11-14 haftalarında bebeğin ense kalınlığının ölçülmesidir. Kalınlığın belirli bir miktarın üzerinde olması down sendromu açısıdan oldukça önemlidir. </p> <p>Güncel olan ve giderek popülarite kazanan bir başka tarama testi ise ikili testtir. Üçlü test gibi anne kanında bazı maddelerin miktarlarına bakılarak risk tayini yapılır. </p> <p>Tarama testleri ile Down sendromlu bebeklerin %90'ına yakını saptanır ve ileri testler ile tanı doğrulanır. </p> <p>Öte yandan ultrasonografi incelemeleri de Trizomi 21 açısından riskli bebekleri ayırdetmede önemli ipuçları vermektedir. İncelemelerde kalp anomalisi başta olmak üzere anomali saptanan olgularda tanısal testler önerilebilir. Yine ultrason incelemelerinde bebeğin kalça ve diz eklemi arasında bulunan ve femur adı verilen kemiğin olması gerekenden kısa olması, el küçük parmaklarında ikinci kemiğin olmaması gibi bulguar down sendromu lehine değerlendirilmelidir. Günümüzde giderek yaygınlaşan 3 boyutlu ultrasonografi ciazları sayesinde bebeğin el ayasındaki Simian çizgisi bile görülebilir. </p> <div align="center"><center> <table bgcolor="#000080" border="0" cellspacing="0"> <tbody><tr> <td><div align="center"><center><table border="0" cellpadding="0" cellspacing="0"> <tbody><tr> <td bg style="color:#000080;"> </td> <td bgcolor="#000080"><span style="color:#ffffff;"><strong>Down sendromundaki ultrason bulguları</strong></span></td> </tr> <tr> <td bg style="color:#ffffff;"> </td> <td bgcolor="#ffffff"> </td> </tr> <tr> <td bgcolor="#ffffff"> </td> <td bgcolor="#ffffff"><span style="font-family:Arial;font-size:85%;">Rahim içi gelişme geriliği<br /> Beyindeki ventriküllerde genişleme<br /> Beyinde koroid pleksus kisti<br /> Ense kalınlığında artma<br /> Kistik higroma<br /> Kalp anomalileri<br /> Barsak anomalileri<br /> Oniki prmak barsağında tıkanıklık<br /> Böbrek pelvisinde genişleme<br /> Kol ve bacak kemiklerinde kısalık<br /> El küçük parmağında hipoplazi<br /> İki damarlı göbek kordonu</span></td> </tr> <tr> <td bgcolor="#ffffff"> </td> <td bgcolor="#ffffff"> </td> </tr> </tbody></table> </center></div></td> </tr> </tbody></table> </center></div> <p> </p> <p>Tanısal testler amniyosentez ve kroyon villus örneklemesidir. </p> <p>Modern gebelik takibinde tarama testlerinin her hamile kadına yapılması gereklidir. </p> <p><strong>Down sendromu sadece yaşı ileri annelerin bebeklerinde mi görülür?</strong><br />Down sendromlu bebeklerin sadece yaşı ileri anne adaylarında görüldüğü inancı sık yapılan bir yanlıştır. Bu bilgi doğru olmakla birlikte eksiktir. Down sendromu görülme riski artan anne yaşı ile birlikte yükselir. Dünyadaki tüm gebeliklerin sadece %5-8'i otuzbeş yaş üstündeki kadınlarda olmasına rağmen Down sendromlu bebeklerin %20'i bu gruptan dünyaya gelir. Bu durumun doğal sonucu olarak Trizomi 21 yani Down sendromu olan bebeklerin %80'i 35 yaşından genç annlerin hamileliklerinden doğmaktadırlar. Kadın yaşı 35'e ulaştığında amniyosentez sonrası düşük görülme olasılığı ile bebeğin down sendromlu olma olasılığı birbirine çok yaklaşır. Amniyosentez önermek için belirlenen 35 yaşı sınırının nedeni budur. Yaşınız kaç olursa olsun hamilelik takipleriniz sırasında doktorunuzdan tarama testlerini yapmasını istemelisiniz.</p><span s style="color:#081e40;"><b><table border="0" cellpadding="0" cellspacing="0" width="100%"><tbody><tr><td width="100%"><div align="left"><table border="0" cellpadding="0" cellspacing="0" width="70%"><tbody><tr><td width="100%"><a><span class="baslikb"><b>Anne yaşına göre bebekte Down Sendromu görülme riski</b></span></a></td> </tr> </tbody></table> </div> <a> <hr color="#a8a4a4" size="1"></a></td> </tr> <tr> <td align="right" width="100%"> <a href="http://www.mumcu.com/html/print.php?sid=265"><img src="http://www.mumcu.com/html/images/print.gif" alt="Yazıcı uyumlu sayfa" border="0" /></a> <a href="http://www.mumcu.com/html/friend.php?op=FriendSend&sid=265"><img src="http://www.mumcu.com/html/images/friend.gif" alt="Bu yazıyı arkadaşınıza gönderin" border="0" /></a> <hr color="#a8a4a4" size="1"> </td> </tr> </tbody></table> </b></span><br /> <a href="http://www.mumcu.com/html/search.php?query=&topic=3&author="><img src="http://www.mumcu.com/html/images/topics/bos.gif" alt="Hamilelik" align="right" border="0" hspace="10" vspace="10" /></a><br /><div align="center"><center> <table bg border="0" cellspacing="1" width="70%" style="color:#000080;"> <tbody><tr> <td width="100%"><div align="center"><center><table border="0" cellpadding="2" width="100%"> <tbody><tr> <th bg style="color:#000080;"><span style="font-family:arial;font-size:85%;color:#e8eeff;"><strong>Anne yaşı</strong></span></th> <th bg style="color:#000080;"><span style="font-family:arial;font-size:85%;color:#e8eeff;"><strong>16 haftalık gebelikte down sendromu görülme sıklığı</strong></span></th> <th bg style="color:#000080;"><span style="font-family:arial;font-size:85%;color:#e8eeff;"><strong>Zamanında olan doğumlarda Down sendromu görülme sıklığı</strong></span></th> </tr> <tr> <td align="center" bg style="color:#c5d5fe;"><p align="center"><span style="font-family:arial;font-size:85%;"><strong>15 - 19</strong></span></p> </td> <td align="center" bg style="color:#c5d5fe;"><p align="center"><span style="font-family:arial;font-size:85%;">----</span></p> </td> <td align="center" bg style="color:#c5d5fe;"><p align="center"><span style="font-family:arial;font-size:85%;">1 / 1250</span></p> </td> </tr> <tr> <td align="center" bg style="color:#ffffff;"><p align="center"><span style="font-family:arial;font-size:85%;"><strong>20 - 24</strong></span></p> </td> <td align="center" bg style="color:#ffffff;"><p align="center"><span style="font-family:arial;font-size:85%;">----</span></p> </td> <td align="center" bg style="color:#ffffff;"><p align="center"><span style="font-family:arial;font-size:85%;">1 / 1400</span></p> </td> </tr> <tr> <td align="center" bg style="color:#c5d5fe;"><p align="center"><span style="font-family:arial;font-size:85%;"><strong>25 - 29</strong></span></p> </td> <td align="center" bg style="color:#c5d5fe;"><p align="center"><span style="font-family:arial;font-size:85%;">----</span></p> </td> <td align="center" bg style="color:#c5d5fe;"><p align="center"><span style="font-family:arial;font-size:85%;">1 / 1100</span></p> </td> </tr> <tr> <td align="center" bg style="color:#ffffff;"><p align="center"><span style="font-family:arial;font-size:85%;"><strong>30 - 31</strong></span></p> </td> <td align="center" bg style="color:#ffffff;"><p align="center"><span style="font-family:arial;font-size:85%;">----</span></p> </td> <td align="center" bg style="color:#ffffff;"><p align="center"><span style="font-family:arial;font-size:85%;">1 / 900</span></p> </td> </tr> <tr> <td align="center" bg style="color:#c5d5fe;"><p align="center"><span style="font-family:arial;font-size:85%;"><strong>32</strong></span></p> </td> <td align="center" bg style="color:#c5d5fe;"><p align="center"><span style="font-family:arial;font-size:85%;">----</span></p> </td> <td align="center" bg style="color:#c5d5fe;"><p align="center"><span style="font-family:arial;font-size:85%;">1 / 750</span></p> </td> </tr> <tr> <td align="center" bg style="color:#ffffff;"><p align="center"><span style="font-family:arial;font-size:85%;"><strong>33</strong></span></p> </td> <td align="center" bg style="color:#ffffff;"><p align="center"><span style="font-family:arial;font-size:85%;">1 / 420</span></p> </td> <td align="center" bg style="color:#ffffff;"><p align="center"><span style="font-family:arial;font-size:85%;">1 / 625</span></p> </td> </tr> <tr> <td align="center" bg style="color:#c5d5fe;"><p align="center"><span style="font-family:arial;font-size:85%;"><strong>34</strong></span></p> </td> <td align="center" bg style="color:#c5d5fe;"><p align="center"><span style="font-family:arial;font-size:85%;">1 / 325</span></p> </td> <td align="center" bg style="color:#c5d5fe;"><p align="center"><span style="font-family:arial;font-size:85%;">1 / 500</span></p> </td> </tr> <tr> <td align="center" bg style="color:#ffffff;"><p align="center"><span style="font-family:arial;font-size:85%;"><strong>35</strong></span></p> </td> <td align="center" bg style="color:#ffffff;"><p align="center"><span style="font-family:arial;font-size:85%;">1 / 250</span></p> </td> <td align="center" bg style="color:#ffffff;"><p align="center"><span style="font-family:arial;font-size:85%;">1 / 350</span></p> </td> </tr> <tr> <td align="center" bg style="color:#c5d5fe;"><p align="center"><span style="font-family:arial;font-size:85%;"><strong>36</strong></span></p> </td> <td align="center" bg style="color:#c5d5fe;"><p align="center"><span style="font-family:arial;font-size:85%;">1 / 200</span></p> </td> <td align="center" bg style="color:#c5d5fe;"><p align="center"><span style="font-family:arial;font-size:85%;">1 / 275</span></p> </td> </tr> <tr> <td align="center" bg style="color:#ffffff;"><p align="center"><span style="font-family:arial;font-size:85%;"><strong>37</strong></span></p> </td> <td align="center" bg style="color:#ffffff;"><p align="center"><span style="font-family:arial;font-size:85%;">1 / 150</span></p> </td> <td align="center" bg style="color:#ffffff;"><p align="center"><span style="font-family:arial;font-size:85%;">1 / 225</span></p> </td> </tr> <tr> <td align="center" bg style="color:#c5d5fe;"><p align="center"><span style="font-family:arial;font-size:85%;"><strong>38</strong></span></p> </td> <td align="center" bg style="color:#c5d5fe;"><p align="center"><span style="font-family:arial;font-size:85%;">1 / 120</span></p> </td> <td align="center" bg style="color:#c5d5fe;"><p align="center"><span style="font-family:arial;font-size:85%;">1 / 175</span></p> </td> </tr> <tr> <td align="center" bg style="color:#ffffff;"><p align="center"><span style="font-family:arial;font-size:85%;"><strong>39</strong></span></p> </td> <td align="center" bg style="color:#ffffff;"><p align="center"><span style="font-family:arial;font-size:85%;">1 / 100</span></p> </td> <td align="center" bg style="color:#ffffff;"><p align="center"><span style="font-family:arial;font-size:85%;">1 / 140</span></p> </td> </tr> <tr> <td align="center" bg style="color:#c5d5fe;"><p align="center"><span style="font-family:arial;font-size:85%;"><strong>40</strong></span></p> </td> <td align="center" bg style="color:#c5d5fe;"><p align="center"><span style="font-family:arial;font-size:85%;">1 / 75</span></p> </td> <td align="center" bg style="color:#c5d5fe;"><p align="center"><span style="font-family:arial;font-size:85%;">1 / 100</span></p> </td> </tr> <tr> <td align="center" bg style="color:#ffffff;"><p align="center"><span style="font-family:arial;font-size:85%;"><strong>41</strong></span></p> </td> <td align="center" bg style="color:#ffffff;"><p align="center"><span style="font-family:arial;font-size:85%;">1 / 60</span></p> </td> <td align="center" bg style="color:#ffffff;"><p align="center"><span style="font-family:arial;font-size:85%;">1 / 85</span></p> </td> </tr> <tr> <td align="center" bg style="color:#c5d5fe;"><p align="center"><span style="font-family:arial;font-size:85%;"><strong>42</strong></span></p> </td> <td align="center" bg style="color:#c5d5fe;"><p align="center"><span style="font-family:arial;font-size:85%;">1 / 45</span></p> </td> <td align="center" bg style="color:#c5d5fe;"><p align="center"><span style="font-family:arial;font-size:85%;">1 / 65</span></p> </td> </tr> <tr> <td align="center" bg style="color:#ffffff;"><p align="center"><span style="font-family:arial;font-size:85%;"><strong>43</strong></span></p> </td> <td align="center" bg style="color:#ffffff;"><p align="center"><span style="font-family:arial;font-size:85%;">1 / 35</span></p> </td> <td align="center" bg style="color:#ffffff;"><p align="center"><span style="font-family:arial;font-size:85%;">1 / 50</span></p> </td> </tr> <tr> <td align="center" bg style="color:#c5d5fe;"><p align="center"><span style="font-family:arial;font-size:85%;"><strong>44</strong></span></p> </td> <td align="center" bg style="color:#c5d5fe;"><p align="center"><span style="font-family:arial;font-size:85%;">1 / 30</span></p> </td> <td align="center" bg style="color:#c5d5fe;"><p align="center"><span style="font-family:arial;font-size:85%;">1 / 40</span></p> </td> </tr> <tr> <td align="center" bg style="color:#ffffff;"><p align="center"><span style="font-family:arial;font-size:85%;"><strong>45 ve üstü</strong></span></p> </td> <td align="center" bg style="color:#ffffff;"><p align="center"><span style="font-family:arial;font-size:85%;">1 / 20</span></p> </td> <td align="center" bg style="color:#ffffff;"><p align="center"><span style="font-family:arial;font-size:85%;">1 / 25</span></p> </td> </tr> </tbody></table> </center></div></td> </tr> </tbody></table> </center></div> <hr /> <p> </p> <div align="center"><center> <table border="0"> <tbody><tr> <td><span style="font-family:arial;font-size:85%;">Yukarıdaki sayılar yaklaşık değerlerdir. .<br /> Buveriler kullanılarak yapılan değerlendirmede 1 / 280'in üzerindeki sonuçlar yüksek riskli olarak kabul edilir. </span><p><span style="font-family:arial;font-size:85%;">16 haftalık gebelik ile zamanında olan doğumlar arasındaki risk farkının nedeni Down Sendromuna bağlı olarak yaşanan düşüklerdir.</span></p> <p><span style="font-family:arial;font-size:85%;"><strong>Kaynak:</strong> Hook EB. JAMA 249:2034-2038, 1983.</span></p><img src="http://www.mumcu.com/html/themes/mavi/images/pixel.gif" alt="" height="1" width="10" /> <h2 align="center"> </h2> <!-- article --> <span s style="color:#081e40;"><b> <table border="0" cellpadding="0" cellspacing="0" width="100%"> <tbody><tr> <td width="100%"> <div align="left"> <table border="0" cellpadding="0" cellspacing="0" width="70%"> <tbody><tr> <td width="100%"><a><br /><span class="baslikb"><b>İkili Test (11-14 testi) ve fetal ense kalınlığı</b></span></a></td> </tr> </tbody></table> </div> <a> <hr color="#a8a4a4" size="1"></a></td> </tr> <tr> <td align="right" width="100%"> <a href="http://www.mumcu.com/html/print.php?sid=329"><img src="http://www.mumcu.com/html/images/print.gif" alt="Yazıcı uyumlu sayfa" border="0" /></a> <a href="http://www.mumcu.com/html/friend.php?op=FriendSend&sid=329"><img src="http://www.mumcu.com/html/images/friend.gif" alt="Bu yazıyı arkadaşınıza gönderin" border="0" /></a> <hr color="#a8a4a4" size="1"> </td> </tr> </tbody></table> </b></span><br /> <a href="http://www.mumcu.com/html/search.php?query=&topic=3&author="><img src="http://www.mumcu.com/html/images/topics/bos.gif" alt="Hamilelik" align="right" border="0" hspace="10" vspace="10" /></a><br /><p>Her hamile kadın karnında kromozomal bozukluk taşıyan bir bebek taşıma riski ile karşı karşıyadır. Herhangi bir inceleme yapmadan bu riski kabaca tahmin etmeye çalışırken bazı parametreler göz önüne alınır. </p> <table border="1" cellpadding="3" cellspacing="0" width="90%"> <tbody><tr> <td align="center" bgcolor="#fcab9c" width="27%"><b>Anne yaşı</b></td> <td align="center" valign="top" width="73%">Anne adayının yaşı arttıkça bebekte kromozom bozukluğu görülme riski artar.</td> </tr> <tr> <td align="center" bgcolor="#fcab9c" width="27%"><b>Gebelik yaşı </b></td> <td align="center" valign="top" width="73%">Bebekte kromozom bozukluğu görülme riski ilerleyen gebelik yaşı ile birlikte artar. Anomalili bebeklerin çok büyük bir kısmında gebeliğin erken dönemlerinde düşük olur.</td> </tr> <tr> <td align="center" bgcolor="#fcab9c" width="27%"><b>Önceki hamileliklerde anomalili bebek öyküsü</b></td> <td align="center" valign="top" width="73%">Daha önceki hamilelikte kromozom bozukluğuna sahip bir bebek olması şimdiki gebelikte anne yaşına göre hesaplanan riskte artışa neden olur. </td> </tr> </tbody></table> <p>Kromozomal anomaliye sahip bebekleri daha doğmadan anne karnında tespit edebilmek gebelik takibi ile uğraşan jinekologların en büyük hayallerinden biridir. Bu hayal tarama testlerinin gelişmesi ile kısmen gerçekleşmiştir. </p> <p>Yıllar içerisinde bu testlerin giderek yaygınlaşması ve yeni testlerin ortaya çıkması oldukça sevindiricidir. 1970'lerin sonlarına doğru alfa fetoprotein taramasının nöral tüp defektlerinin taranması amacıyla kullanıma girmesini takiben 1980'li yılların sonunda aynı testin Down sendromunun taranmasında da işe yarayabileceği fikri oluştu. Zaman içinde alfa fetoproteinle birlikte diğer bazı testlerin birarada değerlendirilmesinin Down sendromunun saptanmasında daha etkili olduğu fark edildi ve üçlü test fikri ortaya atıldı. Dahası üçlü testin sadece Down sendromu değil Trizomi 18 adı verilen bir başka kromozom anomalisi açısından da yüksek risk altındaki kadınları belirlediği fark edildi. Tüm dünyada yapılan birçok çalışma üçlü testin Down Sendromlu bebeklerin %60-70'ini hamileliğin ortalarında saptayabildiğini ortaya koydu. Ancak bilim adamları bunlarla yetinmedi. Amaç daha erken dönemde anomalili bebekleri tespit etmek ve bu gebelikleri sonlandırmak olduğu için çalışmalar, anomali riskini daha erken dönemde ve daha yüksek duyarlılıkla saptayabilecek testlerin geliştirilmesine yöneltildi. Bu çalışmaların sonucunda ikili test ya da ilk trimester tarama testi adı verilen kavram ortaya atıldı. </p> <p><span style="color:#800000;"><strong>İLK TRİMESTER TARAMA TESTİ NEDİR?</strong><br /></span>11-14 testi olarak da bilinen ilk trimester tarama testi Down sendromu ve Trizomi 18 adı verilen kromozomal anomaliye sahip bebekleri gebeliğin çok erken dönemlerinde saptamaya yönelik bir tarama testidir. Tüm tarama testlerinde olduğu gibi bu test de tanı koydurmaz. Sadece hastalık açısından yüksek risk altındaki bebekleri işaret eder ve bu bebeklerde kesin tanıya götüren tanısal testlerin yapılmasını sağlar. Bir başka deyişle testin yüksek risk göstermesi bebekte anomali olduğunun kanıtı olmadığı gibi, riskin düşük çıkması da bebeğin tamamen sağlıklı olduğunu garanti etmez. </p> <p>İlk trimester tarama testinin üçlü test ile karşılaştırıldığında bazı avantajları vardır. Bunlardan en önemlisi testin daha erken dönemde yapılması sonucu olası bir olumsuzluk durumunda gebeliğin daha erken ve risksiz şekilde sonlandırılmasına olanak tanır. Dahası duyarlılığı üçlü teste göre daha yüksektir ve Down sendromu ile trizomi 18 olgularının %90'ının tanımasına yardımcı olur. </p> <p><span style="color:#800000;"><strong>11-14 TESTİ NASIL YAPILIR?</strong><br /></span>11-14 testi temel olarak iki ayrı incelemenin birarada değerlendirilmesi ile yapılır. Bunlar:</p> <ol><li>Bebeğin ensesinin arkasında bulunan sıvı kısmın kalınlığının ultrason ile ölçülmesi (fetal ense kalınlığı)</li><li>Anneden alınan kan örneğinde gebelik hormonu olan <strong>beta-hCG</strong>'nin serbest kısmının (free beta-hCG) ve <strong>PAPP-A</strong> (gebeliğe özgü plazma proteini-A, pregnancy associated plasma protein-A) adı verilen bir diğer proteinin ölçülmesidir</li></ol> <p>Bu ölçümler tek başlarına yapıldığında duyarlılıkları düşükken bir arada değerlendirildiklerinde başarı şansı %90'a kadar çıkmaktadır. </p> <p><span style="color:#800000;"><strong>FETAL ENSE KALINLIĞI</strong><br /></span><img src="http://www.mumcu.com/html/images/ens_0.jpg" align="left" height="134" hspace="0" width="200" />Fetal ense kalınlığı, ultrasonografide bebeğin boynunun arka kısmında koyu renkli olarak görünen kısmı anlatmak için kullanılan bir terimdir. Terimin ingilizcedeki orijinal şekli "nuchal translucency"dir. Gebelik ilerleyip bebek büyüdükçe ense kalınlığı da giderek artar. Bu nedenle ölçüm 11-14. haftalar arasında yapılabilir ve büyük dikkat gerektirir. Ölçüm yapılırken yapılacak milimetrik bir hata risk oranlarında büyük değişikliğe neden olabilir. </p> <p>Yapılan çok sayıda araştırmada 11 ile 14. gebelik haftaları arasındaki fetal ense kalınlığı ile Down sendromu başta olmak üzere bazı kromozom anomalileri arasında sıkı bir ilişki olduğu ortaya konmuştur. Değişik araştırmalarda sadece belirtilen zaman diliminde fetal ense kalınlığının ölçülmesi ile Down sendromlu bebeklerin %40-70'inin saptanabildiği ortaya konmuştur. Ancak bu bebeklerin annelerinin, ileri yaş gebelikleri ya da daha önceki gebeliklerinde kromozom anomalili bebek doğurma öyküsü nedeni ile incelemeye alınan zaten yüksek riski gebeler olduğu akılda tutulmalıdır. </p> <p>Düşük risk grubundaki kadınlarda yapılan çalışmalar ise çelişkili sonuçlar vermiştir. Bu çelişkinin altında yatan neden ölçümü yapan kişiler arasında, hatta aynı kişinin ölçüm yapması durumunda bile iki ölçüm arasında ortaya çıkan farklılıklardır. Ek olarak artmış fetal kalınlığın tanımı ile ilgili de fikir birliği uzunca bir süre sağlanamamıştır. Fetal ense kalınlığı ölçülürken ultrasonun hangi kesitinin kullanılması gerektiği de uzunca bir süre tartışma konusu olmuş, farklı kesitlerin duyarlılığının daha yüksek olduğu ileri sürülmüştür.</p> <p>Günümüzde yaygın olarak kabul edilen görüşe göre gebeliğin 11-14. haftaları arasında bebeğin baş-popo uzunluğunun ölçüldüğü kesitte ense kalınlığının 3 milimetreden fazla olması artmış fetal ense kalınlığı olarak kabul edilmektedir. </p> <div align="center"><center> <table border="0" cellpadding="0" cellspacing="0"> <tbody><tr> <td align="center"><img src="http://www.mumcu.com/html/images/ens_1.jpg" height="154" width="205" /></td> </tr> <tr> <td align="center">Transvajinal ultrasonografide<br /> fetal ense kalınlığı ölçümü</td> </tr> </tbody></table> </center></div> <p>Fetal ense kalınlığı sadece kromozom anomalilerinde artmaz. Araştırmalarda artmış fetal ense kalınlığının diğer bazı genetik bozukluklarla birlikte temel olarak bebeğe ait kalp anomalilerinde de arttığı gösterilmiştir. Bebeğe ait kalp anomalileri ikinci trimesterda yapılan detaylı ultrasonografi ile saptanmaktadır. Kromozom bozukluğu olan bebeklerin %50-90'ında kalp ve büyük damarlarda da anomali olmaktadır. Bu nedenle kromozomal bozukluklarda meydana gelen ense kalınlığı artışının temel nedeninin aslında eşlik eden bir kalp anomalisi olduğu düşüncesi ileri sürülmüştür. </p> <p>Fetal ense kalınlığının normalden fazla olabildiği durumlar şunlardır: </p> <ul><li>Kromozomal bozukluklar: Trizomi 13, trizomi 18, trizomi 21 (down sendromu), Turner sendromu (45, X0)</li><li>Kalp anomalileri</li><li>Akciğer anomalileri (diyafram hernisi)</li><li>Böbrek anomalileri</li><li>Karın duvarı anomalileri (omfalosel)</li><li>Bazı genetik hastalıklar (Arthrogryposis, Noonan sendromu, Smith-Lemli-Opitz sendromu, Stickler sendromu, Jarco-Levine sendromu ve bazı iskelet anomalileri</li></ul> <p>Fetal ense kalınlığı ölçümünün kromozomal bozuklukların erken dönemde saptanmasında tek başına kullanılmasının bazı sakıncaları vardır. Pekçok anomalili gebeliğin düşükle sonuçlandığı göz önüne alındığında hatalı pozitif test sonrası yapılacak olan koriyon villus örneklemesi normal olan bir bebekte düşük riskini arttıracaktır. Öte yandan hücrelerin bazılarının normal bazılarının da anormal olduğu mozaisizm varlığında villus örneklemesinde sadece anormal olan hücrelerin görülmesi hayatını normal olarak sürdürebilecek bir bebeğin yaşamına son verilmesine neden olacaktır. Bunlara ek olarak erken dönemde yapılan koriyon villus örneklemesi daha ileriki dönemlerde yapılan amniyosenteze göre hem daha zor hem de daha pahalı bir incelemedir. Bunlardan çok daha önemlisi öçümü yapan kişinin deneyimidir. Ölçülen değerler milimetrenin onda biri düzeyinde olduğundan yapılacak en ufak bir hata risk değerlerinde önemli değişikliklere neden olacaktır. Tüm bu nedenlerle tek başına yapılan fetal ense ölçümünün maliyet-etkinlik oranı tatminkar değildir. </p> <p>Fetal ense kalınlığı ile trizomi görülme riski arasındaki ilişki şu şekildedir. </p> <div align="left"> <table border="1" cellpadding="0" cellspacing="0"> <tbody><tr> <td align="center" valign="top"><strong>Fetal ense kalınlığı<br /> (milimetre)</strong></td> <td align="center" valign="top"><strong>Trizomi 13, 18 veya 21<br /> görülme riski<br /> (%)</strong></td> </tr> <tr> <td align="center">3</td> <td align="center">6</td> </tr> <tr> <td align="center">4</td> <td align="center">31</td> </tr> <tr> <td align="center">5</td> <td align="center">49</td> </tr> <tr> <td align="center">6</td> <td align="center">48</td> </tr> <tr> <td align="center">7</td> <td align="center">71</td> </tr> <tr> <td align="center">8</td> <td align="center">54</td> </tr> <tr> <td align="center">9</td> <td align="center">50</td> </tr> </tbody></table> </div> <p><span style="color:#800000;"><strong>PAPP-A ve SERBEST beta-hCG TESTİ</strong><br /></span>PAPP-A sadece gebeliğe ait olan bir tür proteindir. HCG ise yine sadece gebelikte salgılanan bir hormonudur. Bu kimyasal maddelerin belirli gebelik haftalarında belirli düzeylerde olması gerekir. Yapılan araştırmalarda anomaliye sahip bebeklerde PAPP-A düzeyinin normalden daha az, serbest beta-hCG düzeyininin ise daha fazla olduğu görülmüştür. Gebeliğin 11-14. haftalarında alınan kan örneğinde ölçülen bu iki kimyasal maddenin düzeyleri bir bilgisayar programına girilir ve program bir risk tahmininde bulunur. Parametreler arasına fetal ense kalınlığı da eklendiğinde tahminin başarılı olma şansı çok daha yüksektir. </p> <div align="center"><center> <table border="1" cellspacing="1"> <tbody><tr> <td align="center"><img src="http://www.mumcu.com/html/images/ikili_sonuc3.jpg" /><br /> Normal bir ikili test raporu</td> </tr> </tbody></table> </center></div> <p align="center"> </p> <p><span style="color:#800000;"><strong>HATALI POZİTİF VE HATALI NEGATİF TEST NE DEMEKTİR?</strong><br /></span>Tarama testi sonucu saptanan risk o yaş grubundaki kadınlar için normal kabul edilen riskten daha az ise test negatif olarak kabul edilir. Riskin daha yüksek çıkması durumunda ise pozitif testten söz edilir.</p> <p>Risk yüksek çıktığı halde yapılan ileri incelemeler sonucu bebeğin normal olması durumunda hatalı pozitif durum söz konusudur. Tam tersi şekilde testin normal risk gösterdiği ancak bebeğin anomalili olduğu durumlar ise hatalı negatif olarak tanımlanır. </p> <p>İlk trimester taramalarında testin duyarlılığı ve hatalı pozitif oranları tabloda gösterilmiştir. </p> <div align="left"> <table border="1" cellpadding="0" cellspacing="0" width="400"> <tbody><tr> <td valign="top" width="250"> </td> <td align="center" valign="top" width="75">Anomaliyi yakalama oranı (%)</td> <td align="center" valign="top" width="75">Hatalı pozitif oranı<br /> (%)</td> </tr> <tr> <td valign="top" width="250"><strong>DOWN SENDROMU</strong><br /> serbest hCG + PAPP-A<br /> serbest hCG + PAPP-A+Ense kalınlığı<br /> </td> <td align="center" valign="top" width="75"><br /> 74<br /> 91</td> <td align="center" valign="top" width="75"><br /> 5<br /> 5</td> </tr> <tr> <td valign="top" width="250"><strong>TRİZOMİ 18</strong><br /> serbest hCG + PAPP-A+Ense kalınlığı </td> <td align="center" valign="top" width="75"><br /> 96</td> <td align="center" valign="top" width="75"><br /> 1.1</td> </tr> </tbody></table> </div> <p>Bebeğin cinsiyetinin test sonuçları üzerindeki etkileri de pekçok araştırmaya konu olmuştur. Aralık 2002'de yayınlanan bir çalışma kız bebeklerde serbest beta-hCG'nin daha yüksek olabildiğini ortaya koymuştur. </p> <p>İlk trimester tarama testi ile elde edilen veriler genelde tek bebeğin bulunduğu hamilelikler ile ilgilidir ancak 2003 yılının şubat ayıında yayınlanan çok yeni bir araştırmada PAPP-A ölçümlerinin bebekteki Down Sendromu ve Trizomi 18 varlığını göstermede tek gebeliklerde olduğu kadar ikiz gebeliklerde de çok etkili olduğu gösterilmiştir. Aynı çalışmada ölçümün duyarlılığının trizomi 18 olgularında daha yüksek olduğu saptanmıştır. </p> <p>Tüp bebek ve mikroenjeksiyon tedavileri ile hamile kalan kadınlarda ise hatalı pozitiflik oranı biraz daha yüksektir. Ancak bu konudaki araştırmalar yeterli olmayıp kesin bir kanıya varabilmek için daha fazla çalışmaya gerek duyulmaktadır. </p> <p><span style="color:#800000;"><strong>POZİTİF TEST VARLIĞINDA NE YAPILMALIDIR?</strong><br /></span>İkili testin pozitif çıkması mutlaka bebekte kromozom bozukluğu olduğu anlamına gelmez. Pozitif test sadece o bebekte riskin yüksek olduğunu ve tanıya yönelik ileri tetkikler yapılması gerektiğini belirtir. İleri tetkikler ile kastedilen detaylı ultrasonografi, koriyon villus örneklemesi ve amniyosentezdir. Sizin için hangi testin uygun olacağına doktorunuzla birlikte karar vermeniz gerekir. </p> <p><span style="color:#800000;"><strong>NEGATİF TEST NE ANLAMA GELİR?</strong><br /></span>Testte riskin düşük bulunması yani negatif olması bebekte kromozom bozukluğu olmadığını garanti etmez. Sadece genel popülasyonda aynı yaş grubundaki kadınlar ile kıyaslandığında bebekteki riskin daha fazla olmadığını gösterir. Ayrıca ikili test sadece kromozom bozuklukları açısından riski belirler. Nöral tüp defektleri açısından bir risk belirlemez. Bu riski belirlemek için 16-20. haftalarda üçlü test yapılabilir. Bununla birlikte nöral tüp defektlerinin önemli bir kısmı ultrasonografi ile saptanabildiğinden ikili test yapılan kişilerde ikinci trimesterda üçlü test yapılması yerine sadece detaylı ultrason yapılmasının yeterli olacağını öne süren görüşler de mevcuttur. Bilimsel çevrelerde bu konuda henüz bir fikir birliği oluşmamıştır.</p> <p>Amerikan Obstetrisyenler ve Jinekologlar Birliği (ACOG) doğum zamanında anne yaşının 35 ya da daha ileri olması durumunda tarama testleri yerine genetik danışmanlık ile birlikte amniyosentez veya koriyon villus örneklemesi gibi tanı koydurucu testlerin yapılmasını önermektedir. Bunun nedeni tarama testlerinin sadece risk belirlemesi, durumun varlığı ya da yokluğunu kesin olarak ortaya koymamasıdır. Öte yandan ikili test ya da üçlü test sadece bir grup kromozom anomalisi açısından risk belirlemekte, bu yaş grubunda normalden daha fazla görülen diğer anomaliler hakkında fikir vermemektedir. </p> <p><strong><span class="referans">KAYNAKLAR</span></strong></p> <ul><span class="referans"> <li><strong></strong><span class="referans">Bersinger NA, Noble P, Nicolaides KH. First-trimester maternal serum PAPP-A, SP1 and M-CSF levels in normal and trisomic twin pregnancies.Prenat Diagn 2003 Feb 23:157-62</span></li> <span class="referans"> <li>Brady, A.F., Pandya, P.P., Yuksel, B., Greenough, A., Patton, M.A., Nicolaides,</li> <li>Bronshtein M, Rottem S, Yoffe N, Blumenfeld Z. First-trimester and early second-trimester diagnosis of nuchal cystic hygroma by transvaginal sonography: diverse prognosis of the septated from the nonseptated lesion. Am J Obstet Gynecol 1989;161:78-82 </li> <li>Chitty L S, Pandya P. Ultrasound screening for fetal abnormalities in the first trimester. Prenatal Diagnosis, 1997, 17:1269-1282</li> <li>Comas C, Martinez JM, Ojuel J, Casals E, Puerto B, Borell A, et al. First-trimester nuchal edema as a marker of aneuploidy. Ultrasound Obstet Gynecol 1995;5:26-29 </li> <li>de Graaf, I.M., Pajkrt, E., Bilardo, C.M., Lescho, N.J., Cuckle, H.S., van Lith, J.M.M. Early Pregnancy Screening for Fetal Aneuploidy with Serum Markers and Nuchal Translucency. Prenat. Diagn. 1999, 19;458-462.</li> <li>Larsen SO, Wøjdemann KR, Shalmi AC, Sundberg K, Christiansen M, Tabor A. Gender impact on first trimester markers in Down syndrome screening.Prenat Diagn 2002 Dec 22:1207-8</li> <li>Nicolaides KH, Azar G, Byrne D, Mansur C, Marks K. Fetal nuchal translucency: ultrasound screening for chromosomal defects in first trimester of pregnancy. BMJ 1992; 304:867-869 </li> <li>Nicolaides KH, Brizot ML, Snijders RJ. Fetal nuchal translucency: ultrasound screening for fetal trisomy in the first trimester of pregnancy. Br J Obstet Gynaecol 1994; 101:782-786 </li> <li>Haddow JE. Antenatal screening for Down's syndrome: where are we and where next? Lancet, 1998, 352:336-7.</li> <li>Hyett JA, Perdu M, Sharland G, Snijders R, Nicolaides KH. Using fetal nuchal translucency to screen for major congenital cardiac defects at 10-14 weeks of gestation: Population based cohort. Br Med J, 1999,318:81-84.</li> <li>Hyett JA, Perdu M, Sharland GK, Snijders RS, Nicolaides KH. Increased nuchal translucency at 10-14 weeks of gestation as a marker for major cardiac defects. Ultrasound Obstet Gynecol 1997;10:242-246 </li> <li>Orlandi F, Rossi C, Allegra A, Krantz D, Hallahan T, Orlandi E, Macri J. First trimester screening with free beta-hCG, PAPP-A and nuchal translucency in pregnancies conceived with assisted reproduction. Prenat Diagn 2002 Aug 22:718-21</li> <li>Snijders RJM, Noble P, Sebire N, Souka A, Nicolaides KH. UK multicentre project on assessment of risk of trisomy 21 by maternal age and fetal nuchal translucency thickness at 10-14 weeks of gestation. Lancet, 1998:343-346.</li> <li>Wald NJ, Hackshaw AK. Combining ultrasound and biochemistry in first trimester screening for Down's syndrome. Prenatal Diagnosis, 1997, 821-829.</li> </span></span></ul> <span class="referans"><span class="referans"><br /></span></span><p><span s style="color:#081e40;"><b><table border="0" cellpadding="0" cellspacing="0" width="100%"><tbody><tr><td width="100%"><div align="left"><table border="0" cellpadding="0" cellspacing="0" width="70%"><tbody><tr><td width="100%"><a><br /><span class="baslikb"><b>Üçlü Test (Triple test)</b></span></a></td> </tr> </tbody></table> </div> <a> <hr color="#a8a4a4" size="1"></a></td> </tr> <tr> <td align="right" width="100%"> <a href="http://www.mumcu.com/html/print.php?sid=132"><img src="http://www.mumcu.com/html/images/print.gif" alt="Yazıcı uyumlu sayfa" border="0" /></a> <a href="http://www.mumcu.com/html/friend.php?op=FriendSend&sid=132"><img src="http://www.mumcu.com/html/images/friend.gif" alt="Bu yazıyı arkadaşınıza gönderin" border="0" /></a> <hr color="#a8a4a4" size="1"> </td> </tr> </tbody></table> </b></span><br /> <a href="http://www.mumcu.com/html/search.php?query=&topic=3&author="><img src="http://www.mumcu.com/html/images/topics/bos.gif" alt="Hamilelik" align="right" border="0" hspace="10" vspace="10" /></a><br /></p><p>Her anne baba adayının hayali sağlıklı ve problemsiz bir bebeğe sahip olmaktır. Bu amaca ulaşabilmek için tüm hamilelikleri boyunca doktor kontrolüne girerler ve doktorlarının önerilerine harfiyen uyarlar. </p> <p>Ancak doğa bazen çok acımasıdır. Hamileliklerin çok büyük bir kısmı sorunsuz seyredip sağlıklı ve sağlam bir bebeğin doğumuyla yani mutlu sonla biterken bazı hamileliklerde ciddi hatta zaman zaman hayatı tehdit eden durumlar yaşanabilir. Zaman zaman ise bebekler umulduğu gibi sağlıklı değil çeşitli problemler ile doğarlar.</p> <p>Doğum ile ilgilenen hekimlerin ilk plandaki amacı anne adayının ve bebeğin sağlığını kontrol altına almak ve olası problemlerde müdahalede bulunarak hem anne ve bebeğin sağlığını korumaktır. </p> <p>Sağlam ve sağlıklı bir bebeğin dünyaya gelmesine yardımcı olmak için doktorlar gebelik takipleri sırasında bilimsel veriler ışığında bazı incelemeler gerek duyarlar. Bu incelemelerin amacı olası bir problemi mümkün olan en erken dönemde fark ederek önlem almak ve eğer olanaklı ise tedavi etmektir. </p> <p>Anne karnındaki bebeğin durumunu değerlendirmede kullanılan modern yöntemlerden birisi de üçlü test adı verilen incelemedir. </p> <p><span style="color:#800000;"><strong>Üçlü test nedir?</strong></span><br />Üçlü test olarak adlandırılan inceleme down sendromu (trizomi 21), nöral tüp defekti ve trizomi 18 adı verilen genetik hastalığın bebekte olma olasılığını saptayan bir kan incelemesidir. </p> <p>Adından da anlaşıldığı üzere anne adayından alınan kan örneğinde 3 değişik maddenin incelemesi yapılır. Bunlar </p> <ul><li> beta-hCG</li><li>Alfa-feto protein (AFP)</li><li>Estriol (E3)'dir</li></ul> <p>Human chorionic gonadotropin (hCG) gebeliğin temel hormonudur. Hamileliğin erken dönemlerinde yükselmeye başlar 14-16. haftalar arasında en yüksek değerine ulaştıktan sonra yavaş yavaş azalır</p> <p>Alfa feto protein bebeğin karaciğerinden salgılanan bir protiendir. Bebekten amniyon sıvısına oradan da anne adayını kanına geçer. Gebeliğin seyri sırasında anne adayının kanındaki düzeyi yavaş ama düzenli bir artış gösterir.</p> <p>Estriol ise yine bebeğe ait bir doku olan plasentadan salgılanan bir çeşit östrojen hormonudur. </p> <p>Bu maddelerin anne kanındaki düzeyleri normal olmayan hamileliklerde sapmalar gösterir. </p> <p>Örneğin nöral tüp defektlerinde açık olan sinir siteminden yüksek miktarlarda alfa fetoprotein amniyon sıvısına karıştığı için anne adayının kanındaki düzeyi de normalden fazla olur. Öte yandan down sendromunda ise değer beklenilenden daha düşüktür.</p> <p>Down sendromu varlığında beta-hCG değerleri normalden yüksek olarak bulunurken E3 ve AFP düzeyi daha düşüktür.</p> <p>Trizomi 18 varlığında ise her 3 maddenin düzeyi de beklenilenden daha düşük bulunur. </p> <p><span style="color:#800000;"><strong>Ne zaman yapılır?</strong></span><br />Üçlü test hamileliğin 15 ile 22. haftaları arasında yapılabilir. Ancak en tatminkar sonuçlar 16-18. haftalarda yapılan incelemelerde elde edilmetedir. Bu nedenle testin bu haftalar içinde yapılması idealdir.</p> <p><span style="color:#800000;"><strong>Üçlü test nasıl değerlendirilir?</strong></span><br />Alınan kan örneğinde yapılan inceleme ile elde edilen düzeyler daha sonra bil bilgisayar yardımı ile işlenir. Bu aşamada kandaki maddelerin düzeyini direkt olarak etkileyebilecek olan anne adayının sigara kullanımı, kilosu ve boyu gibi değişkenler de hesaba katılır. </p> <p>Kanda ölçümü yapılan maddelerin düzeyini etkileyebilecek olan en önemli değişken incelemenin yapıldığı tarihteki gebelik haftasıdır. Bu nedenle gebelik yaşını yani son adet tarihini doğru bilmek son derece önemlidir. Son adet tarihi yanlış verildiğinde örneğin gebelik yaşı olduğundan daha küçük olarak hesaplamaya katıldığında gerçekte bebeğin içinde bulunduğu hafta için normal olan bir değer daha düşük ya da yüksek olarak bulunabilir ve testin yorumlanmasında hatalara yol açabilir. </p> <p>Test değerlendirilirken dikkate alınan diğer noktalar ise hastalıkların görülme riskini direkt etkileyebilecek olan anne adayının yaşı ve daha önceden anomalili doğum öyküsü olup olmadığıdır. </p> <p>Elde edilen ham düzeyler daha sonra bilgisayar programına girilerek risk hesaplaması yapılır. </p> <p>Bu programlar geliştirilirken daha önceden binlerce anne adayından elde edilen verilerin ışığında normal değerlerin alt ve üst sınırları belirlenmiştir. Bu sınırlar belirlenirken kolaylık sağlaması açısından ortalamanın katları (multiples of median, MoM) olarak birimlendirilirler. MoM değeri inceleme yapılan kişideki değerin normal olan popülasyonun ortalamasından ne kadar sapma gösterdiğini belirler. Örneğin 1.0 şeklindeki bir MoM değeri o kişideki madde düzeyinin normal bebeklerde görülen değerin tam ortasına denk geldiğini gösterirken 2.0 MoM'luk bir değer ölçüm yapılan kişideki madde düzeyinin normal ortalamanın 2 katı olduğunu belirler. </p> <p>MoM değerleri ile birlikte diğer değişkenler de dikkate alınarak tirozmi 21, nöral tüp defekti ve trizomi 18 açısından risk oranları belirlenir.</p> <p><span style="color:#800000;"><strong>Üçlü testin yorumlanması</strong></span><br />Bilgisayar programı tarafından yapılan değerlendirme sonucu elde risk oranının kabul edilebilir sınırlarda olup olmamasına göre ileri tetkike gerek olup olmadığına karar verilir. </p> <p>Üçlü test ile ilgili olarak akılda tutulması gereken en önemli nokta bunun tanı koyduran bir test değil sadece yüksek risk taşıyan ve kesin tanı koyduracak ileri testlerin yapılmasına gerek olan bireyleri belirlemeye yarayan bir tarama testi olduğudur. </p> <p>İleri test ile kastedilen amniyosentezdir. Amniyosentez her hamile kadında yapılması gerekli olan bir test değildir. Kimlerde yapılıp kimlerde yapılmayacağına karar verirken üçlütest, ikili test, ultrason bulguları, aile ya da tıbbi özgeçmiş dikkate alınarak karar verilir. </p> <p>Tekrarlamak gerekir ise üçlü test sonucunda yüksek risk saptanması bebekte kesinlikle problem olduğunu göztermediği gibi riskin az hatta çok düşük çıkması da bebeğin sağlıklı olduğunu garanti etmez. </p> <p>Bir örnek ile açıklamak gerekir ise: Yapılan test sonucu Down sendromu riskinin 1:2048 olarak rapor edildiğini kabul edelim. Bu sonuç bize bebekte Down sendromu olup olmadığını belirtmez. Bu raporda örnekteki anne adayı ile aynı özelliklere sahip 2048 kadından sedece 1 tanesinin Down sendromlu bebek doğurduğu bu nedenle bu annenin de Down sendromlu bebek doğurma ihtimalinin 2048 de bir olduğu söylenmektedir.</p> <p>Down sendromu için kabul edilen sınır 1:280'dir. Riskin daha yüksek çıkması durumunda (örneğin 1:100 ya da 1:40) ileri tetkik olan amniyosentez önerilir. Risk 1:40 olarak belirlenmiş olsa bile bebeğin sağlıklı olma olasılığı Down sendromu olma olasılığından yaklaşık 40 kat fazladır. </p> <p>Risk kabul edilen sınırdan daha yüksek olduğunda test pozitif olarak değerlendirilir. </p> <p><span style="color:#800000;"><strong>Üçlü testin güvenilirliği</strong></span><br />Tüm tıbbi incelemelerde ve tarama testlerinde olduğu gibi üçlü testin de yanılma olasılığı vardır ve hatalı pozitif ya da hatalı negatif sonuçlar elde edilebilir. </p> <p>Hatalı pozitif sonuç bebek normal olduğu halde testin pozitif çıkması yani riskin yüksek olarak bulunmasıdır.</p> <p>Hatalı negatif sonuç ise risk düşük yani test negatif olduğu halde bebekte down sendromu, trizomi 18 ya da nöral tüp defekti anomalilerinden biri ya da daha fazlasının olmasıdır.</p> <p>Üçlü testin Down sendromunu yakalama olasılığı %60 civarında olup %5 kadar hatalı pozitif olma olasılığı vardır. </p> <p>Bu oranlar anne yaşı ile direkt olarak ilgilidir. Otuzbeş yaşın altındaki kadınlarda hatalı pozitif oranı %4 iken Down sendromunu yakalama oranı %50 civarındadır. Beklenen doğum tarihinde 35 yaşın üzerinde olan anne adaylarında ise yakalama oranı %80 iken hatalı pozitif oranı %25'lere kadar çıkmaktadır. Bu sayılar kesin değerler olmayıp farklı çalışmalarda değişik sonuçlar bildirilmiştir. </p> <p><span style="color:#800000;"><strong>Üçlü test kimlere yapılmalıdır?<br /></strong></span>Down sendromlu yani mongol bebek doğurma riski anne yaşı ile birlikte artmasına rağmen bu bebeklerin çoğu 35 yaşından küçük annelerden dünyaya gelmektedir. Bu nedenle her gebe kadında mutlaka üçlü test yapılmalıdır. </p> <p>Anomalileri daha erken dönemde ve daha yüksek duyarlılıkta saptamak amacıyla değişik tarama testlerinin geliştirilmesi devam etmektedir. Bu testlerden en güncel olanı 11-14. gebelik haftalarında yapılan ikili test ve fetal ense kalınlığı ölçümleridir. 11-14 testinin duyarlılığı üçlü testten daha yüksektir. Ancak burada yapılan ense kalınlığı ölçümü kısmen subjektif bir değerlendirme olduğundan yanılma ve hatalı risk hesaplamaları söz konusu olabilir. </p> <p>Ayrıca ikili testte AFP ölçümü yapılmadığından üçlü testten farklı olarak nöral tüp defekti için risk hesaplaması yapılamaz. </p> <p>İkili test yapılan hastada üçlü testin gerekli olup olmadığı bilimsel çevrelerde tartışılan ve ortak bir görüşe varılamayan konulardan birisidir. Nöral tüp defektlerinin önemli bir kısmının ultrason ile saptanması, yine benzer şekilde Down sendromu varlığında, duruma eşlik eden pekçok ultrason bulgusunun da olması nedeni ile ikili test sonucu normal çıkan anne adaylarında üçlü teste gerek olmadığını savunan pekçok araştırmacı vardır. </p> <p>Benim kişisel görüşüm ise hem ikili test ile elde edilen normal riski teyit etmek, hem ense kalınlığı ve diğer ultrason incelemelerinden doğan subjektiviteyi ortadan kaldırmak hem de nöral tüp defekti riskini belirlemek amacıyla hem ikili hem de üçlü testi yapmaktır.</p> <p><span style="color:#800000;"><strong>Pozitif test varlığında ne yapılmalıdır?</strong></span><br />Bir tarama testi olan üçlü testin pozitif çıkması yani riskin yüksek olarak saptanması durumunda izlenebilecek birkaç alternatif yol vardır.</p> <p>Bunlardan ilki anne yaşı ve ultrason bulgusu ne olursa olsun amniyosentez yapmak ve Down sendromu olup olmadığınıu kesin olarak saptamaktır. Pozitif test varlığında en sık tercih edilen yöntem budur. </p> <p>İkinci seçenek ise detaylı ultrason incelemesi yaparak testin pozitif çıkmasına yol açan durum ile ilgili olabilecek ultrason bulgularını aramak ve bu bulguların ışığında amniyosenteze karar vermektir. Bu yönteme ancak riskin sınırda olduğu ya da anne adayının amniyosenteze sıcak bakmadığı durumlarda başvurulmalıdır. </p> <p><span style="color:#800000;"><strong>Çoğul gebeliklerde durum</strong></span><br />Üçlü test ikiz gebeliklerde de uygulanmakta ve tekiz gebeliklerde elde edilene benzer oranlarda başarı sağlamaktadır. Üçüz ya da daha fazla sayıda bebek içeren gebelikler içinse elde yeterli veri olmadığından yapılmaz. </p> <p><span style="color:#800000;"><strong>35 yaş üzeri kadınlarda üçlü test<br /></strong></span>Down Sendromlu bebek doğurma riski beklenen doğum tarihindeki anne yaşı ile paralel olarak artış göstermektedirve bu risk artışındaki en keskin sınır 35 yaştır. </p> <p>Sosyal yaşamdaki değişiklikler ile birlikte kısaca tüp bebek olarak adlandırılan yöntemlerdeki gelişmeler ilk anne olma yaşının giderek yükselmesine neden olmaktadır ve günümüzde 35 yaşın üzerindeki hamile kadın sayısı giderek artmaktadır. </p> <p>Bu kadınlarda Down sendromu ve diğer anomalileri saptamak amacıyla nasıl bir yol izlenmesinin doğru olacağı konusu son zamanlarda en sık tartışılan konulardan birisidir. </p> <p>Bir görüş 35 yaş üzeri her kadına amniyosentez yapılmasını savunurken, karşı görüş invazif bir girişim olan amniyosentezin bu kadar liberal kullanılmasına sıcak bakmamaktadır. </p> <p>Her iki görüş de yanlış olmayıp, 35 yaş üzeri kadınlarda bir genellemeye gerek duymadan hasta bazında karar vermek kanımca en doğru yaklaşımdır.</p><img src="http://www.mumcu.com/html/themes/mavi/images/pixel.gif" alt="" height="1" width="10" /> <h2 align="center"> </h2> <!-- article --> <span s style="color:#081e40;"><b> <table border="0" cellpadding="0" cellspacing="0" width="100%"> <tbody><tr> <td width="100%"> <div align="left"> <table border="0" cellpadding="0" cellspacing="0" width="70%"> <tbody><tr> <td width="100%"><a><br /><span class="baslikb"><b>Dörtlü test</b></span></a></td> </tr> </tbody></table> </div> <a> <hr color="#a8a4a4" size="1"></a></td> </tr> <tr> <td align="right" width="100%"> <a href="http://www.mumcu.com/html/print.php?sid=397"><img src="http://www.mumcu.com/html/images/print.gif" alt="Yazıcı uyumlu sayfa" border="0" /></a> <a href="http://www.mumcu.com/html/friend.php?op=FriendSend&sid=397"><img src="http://www.mumcu.com/html/images/friend.gif" alt="Bu yazıyı arkadaşınıza gönderin" border="0" /></a> <hr color="#a8a4a4" size="1"> </td> </tr> </tbody></table> </b></span><br /> <a href="http://www.mumcu.com/html/search.php?query=&topic=3&author="><img src="http://www.mumcu.com/html/images/topics/bos.gif" alt="Hamilelik" align="right" border="0" hspace="10" vspace="10" /></a><br /><p>En sık rastlanılan doğumsal anomalilerden birisi olan Down sendromunun anne karnında gebeliğpin erken dönemlerinde ve yüksek başarıyla tanınması doğum ile ilgilenen hekimlerin ortak düşlerinden birisidir. </p> <p>Anne karnındaki bir bebekte Down Sendromu tanısını koymanın tek kesin yolu içinde bulunduğu sıvıdan örnek alınması yani amniyosentez yapılması ve bu örnekteki hücrelerin genetik incelemesi yapılarak bebekte bu bozukluğun olup olmadığını göstermektir. Ancak amniyosentez her gebe kadına yapılabileek rutin bir inceleme değildir ve bunuı gereği de yoktur. </p> <p>Araştırmacıların amacı Down Sendromu açısından yüksek risk altındaki olan ve amniyosentez yapılmasının yararlı olacağı kadınları en erken zamanda ve yüksek güvenilirlikle belirleyecek tarama testleri geliştirmektir. </p> <p>Bu amaçla geliştirilen ilk test üçlü testtir ve günümüzde tüm dünyada yaygın şekilde uygulanmaktadır. Ülkemizde de ideal bir gebelik takibinde hamileliğin 16-20 haftaları arasında her kadına uygulanmaktadır. </p> <p>Nispeten daha yeni olan ve giderek popülarite kazanan bir başka tarama testi de ikili test ve fetal ense kalınlığı ölçümüdür. Bu test hem 11-14 haftalar arasında yapıldığından erken dönemde uygulanabilmekte hem de üçlü teste göre daha yüksek başarı oranlarına sahiptir. İkili test günümüzde ülkemizde de pekçok büyük hastane ve merkezde de uygulanmaktadır.</p> <p>Elde edilen bu sonuçlar araştırmacıları yine de tatmin etmemektedir ve daha yüksek başarı oranlarına sahip testlerin geliştirilmesi için çalışmalar devam etmektedir. </p> <p>Bu konudaki en son yenilik çok kısa bir süre önce ileri sürülen dörtlü testtir.</p> <p><span style="color:#800000;"><strong>Dörtlü test nedir?</strong></span><br />Dörtlü test tıpkı ikili test ve üçlü test gibi Down Sendromu, nöral tüp defekti ve Trizomi 18 adı verilen hastalıkların bebekte olma riskini belirleyen bir tarama testidir. Diğer iki test ve tüm tarama testleri gibi bebekte hastalık olup olmadığını değil sadece o hastalıkların o bebekte bulunma riskini belirler. Eğer risk kabul edilebilir sınırların üzerindeyse bu anne adaylarında ileri ve tanı koydurucu incelemelerin yapılması gündeme gelir. Dörtlü testin mantığını anlayabilmeniz için önce <a href="http://www.mumcu.com/html/article.php?sid=132">üçlü test</a> ve <a href="http://www.mumcu.com/html/article.php?sid=329">ikili test</a> konularını okumanızı öneririm.</p> <p><span style="color:#800000;"><strong>Dörtlü test nedir?</strong></span><br />Dörttlü test anne adayından kalınan kan örneğinde dört değişik maddenin düzeylerinin saptanması temeline dayanır. Bu maddelerin düzeyleri, annenin beklenen doğum tarihindeki yaşı, sigara kullanımı, kilosu ve boyu gibi değişkenler de gözönüne alınarak bilgisayar programları tarafından işlenir ve sonuçta bir risk belirlenir. </p> <p>Dörtlü teste incelenen maddeler şunlardır:</p> <ul><li>beta-hCG </li><li>Alfa-feto protein (AFP) </li><li>Estriol (E3)</li><li>Dimerik inhibin-A (DIA)</li></ul> <p>Human chorionic gonadotropin (hCG) gebeliğin temel hormonudur. Hamileliğin erken dönemlerinde yükselmeye başlar 14-16. haftalar arasında en yüksek değerine ulaştıktan sonra yavaş yavaş azalır</p> <p>Alfa feto protein bebeğin karaciğerinden salgılanan bir protiendir. Bebekten amniyon sıvısına oradan da anne adayını kanına geçer. Gebeliğin seyri sırasında anne adayının kanındaki düzeyi yavaş ama düzenli bir artış gösterir.</p> <p>Estriol ise yine bebeğe ait bir doku olan plasentadan salgılanan bir çeşit östrojen hormonudur. </p> <p>Bu maddelerin hepsi üçlü testte incelenen maddelerdir. </p> <p>Dörtlü testte ise bunlara dimerik inhibin-A adı verilen bir madde daha eklenmiştir. </p> <p><span style="color:#800000;"><strong>Dimerik inhibin-A nedir?</strong></span><br />İnhibin kadınlarda overde erkeklerde ise testislerde üretilen bir tür hormondur. Beyinden FSH salgılanmasını etkileyerek yumurtlama ve sperm üretimi üzerinde rol oynar. İnhibinin inhibin-A ve inhibin-B olmak üzere 2 türü vardır. Erkeklerde sadece inhibin-B üretilirken kadınlarad hem inhibin-A hem de inhibin-B üretimi vardır. </p> <p>Bunlara ek olarak hamile kadınlarda plasentada inhibin-A üretilir ve bu anne adayının kan dolaşımına katılır. </p> <p>Hamile kadınların kanındaki inhibin-A düzeyi ilk 10 hafta boyunca giderek artış gösterir ve daha sonra yaklaşık 25. haftaya kadar sabit kalır. Son trimester'a girildiğinde yeniden yükselmeye başlar ve miadda en yüksek düzeylerine ulaşır. </p> <p>Yapılan araştırmalarda bebekte Down Sendromu olması durumunda kan inhibin-A düzeylerinin daha yüksek olduğu bulunmuştur. Bu yükseklik nedeni ile inhibin-A düzeylerinin Down sendromu için tarama testi olarak kullanılabileceği düşünülmüştür. Ancak tek başına değerlendirildiğinde inhibin-A Down Sendromlu olguların sadece %41'ini tanıyabilmektedir. Bu nedenle değişik maddeler ile bir arada değerlendirilmeleri yapılmış ve en yüksek duyarlılığın diğer üç madde ile bir arada değerlendirildiğinde elde edildiği bulunmuştur. </p> <p>DIA ve diğer maddelerin anneye ait bazı özelliklerden etkilenip etkilenmediği son derece önemlidir. Yapılan artaştırmalarda anne yaşının DIA düzeylerini etkilemediği buna karşılık vücut ağrılığının ters orantılı olarak etkilediği bulunmuştur. Benzer şekilde değişik ırklar arasında hCG düzeyleri de farklılık göstermektedir. İnsüline bağlı şeker hastalığı olanlarda da AFP düzeyleri etkilenmektedir. </p> <p><span style="color:#800000;"><strong>Dörtlü test ne zaman yapılır?</strong></span><br />DIA düzeyleri gebeliğin ikinci trimesterında nispeten sabit olmakla birlikte diğer parametreler değişmektedir. Bu nedenle dörtlü test için ideal zaman hamileliğin 16-18. haftalarıdır. </p> <p><span style="color:#800000;"><strong>Pozitif test nedir?</strong></span><br />Dörtlü testte Down sendromu, nöral tüp defekti ya da Trizomi 18 açısından riskin kabul edilen normal sınırın üzerinde çıkması durumunda pozitif testten söz edilir. Pozitif test bebekte kesin hastalık varlığını göstermezken negatif test de sağlıklı ve sağlam bir bebeğin garantisini vermez. </p> <p><span style="color:#800000;"><strong>Pozitif test varlığında ne yapılmalıdır?</strong></span><br />Bir tarama testi olan dörtlü testin pozitif çıkması yani riskin yüksek olarak saptanması durumunda izlenebilecek birkaç alternatif yol vardır.</p> <p>Bunlardan ilki anne yaşı ve ultrason bulgusu ne olursa olsun amniyosentez yapmak ve Down sendromu olup olmadığını kesin olarak saptamaktır. Pozitif test varlığında en sık tercih edilen yöntem budur. </p> <p>İkinci seçenek ise detaylı ultrason incelemesi yaparak testin pozitif çıkmasına yol açan durum ile ilgili olabilecek ultrason bulgularını aramak ve bu bulguların ışığında amniyosenteze karar vermektir. Bu yönteme ancak riskin sınırda olduğu ya da anne adayının amniyosenteze sıcak bakmadığı durumlarda başvurulmalıdır. </p> <p><span style="color:#800000;"><strong>Dörtlü testin güvenilirliği ne kadardır?</strong></span><br />Dörtlü testin güvenilirliğinin üçlü teste göre daha yüksek olduğu ileri sürülmektedir. Mart 2003'de The Lancet dergisinde yayınlanan bu konu ile ilgili en geniş çalışmada 50 bine yakın kadında dörtlü test uygulanmış ve %81 oranında başarılı olduğu ileri sürülmüştür. Yirmiüçbin kadın üzerinde yapılan bir başka çalışmada ise %85'lik başarı bildirilmiştir. </p> <p>Dörtlü test çok yeni bir test olduğundan yaygın şekilde kullanıma girmesi ve güvenilirliğinin daha gerçekçi hesaplanması için daha fazla çalışmaya gerek vardır. </p></td> </tr> </tbody></table> </center></div>ALİ UĞUR AYDINOLhttp://www.blogger.com/profile/07322123589361710789noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1451201782149999438.post-82870188946172807782008-04-01T16:30:00.001-07:002008-04-01T16:30:53.451-07:00HASTA HAKLARI<table border="0" width="607"><tbody><tr><td bg height="29" width="100%" style="color:#ffffff;"><p align="center"><b><span style="font-family:Bookman Old Style;color:#000000;"><br /></span></b></p> </td> </tr> <tr> <td style="border-bottom: 1px solid rgb(128, 128, 128);" height="1" width="465"> <br /></td> </tr> <tr> <td bgcolor="#ffffff" height="819" width="463"> <div style="width: 468px; height: 845px;" align="center"> <center> </center> <table border="0" cellspacing="1" height="97" width="100%"> </table> <div align="left"> <table border="0" height="368" width="599"> <tbody><tr> <td height="364" width="593"> <center> <p><b><span style="font-family:Arial Narrow;"> </span></b></p> </center> <p align="center"><b><span style="font-family:Arial Narrow;color:#000000;">Bir Sağlık Kuruluşuna, sağlık hizmeti almak için başvuran herkesin;</span></b> </p><p align="center"><b><span style="font-family:Arial Narrow;color:#000000;">1. Hizmetten genel olarak faydalanma:</span></b><br /> <span style="font-family:Arial Narrow;color:#000000;">Adalet ve hakkaniyet ilkeleri çerçevesinde sağlıklı yaşamanın teşvik edilmesine </span><br /> <span style="font-family:Arial Narrow;color:#000000;">yönelik faaliyetler ve koruyucu sağlık hizmetlerinden faydalanmaya,</span><br /> <b><span style="font-family:Arial Narrow;color:#000000;">2. Eşitlik içinde hizmete ulaşma:</span></b><br /> <span style="font-family:Arial Narrow;color:#000000;">Irk, dil, din ve mezhep, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, </span><br /> <span style="font-family:Arial Narrow;color:#000000;">ekonomik ve sosyal durumları dikkate alınmadan hizmet almaya,</span><br /> <b><span style="font-family:Arial Narrow;color:#000000;">3. Bilgilendirme:</span></b><br /> <span style="font-family:Arial Narrow;color:#000000;">Her türlü hizmet ve imkanın neler olduğunu öğrenmeye,</span><br /> <b><span style="font-family:Arial Narrow;color:#000000;">4. Kuruyuşu seçme ve değiştirme:</span></b><br /> <span style="font-family:Arial Narrow;color:#000000;">Sağlık kuruluşunu seçme ve değiştirmeye ve seçtiği sağlık kuruluşunda </span><br /> <span style="font-family:Arial Narrow;color:#000000;">verilen sağlık hizmetlerinden faydalanmaya,</span><br /> <b><span style="font-family:Arial Narrow;color:#000000;">5. Personeli tanıma, seçme ve değiştirme:</span></b><br /> <span style="font-family:Arial Narrow;color:#000000;">Sağlık hizmeti verecek ve vermekte olan tabiplerin ve diğer personelin kimliklerini, </span><br /> <span style="font-family:Arial Narrow;color:#000000;">görev ve ünvanlarını öğrenmeye, seçme ve değiştirmeye,</span><br /> <b><span style="font-family:Arial Narrow;color:#000000;">6. Bilgi İsteme:</span></b><br /> <span style="font-family:Arial Narrow;color:#000000;">Sağlık durumu ile ilgili her türlü bilgiyi sözlü veya yazılı olarak istemeye,</span><br /> <b><span style="font-family:Arial Narrow;color:#000000;">7. Mahremiyet:</span></b><br /> <span style="font-family:Arial Narrow;color:#000000;">Gizliliğe uygun olan bir ortamda her türlü sağlık hizmetini almaya,</span><br /> <b><span style="font-family:Arial Narrow;color:#000000;">8. Rıza ve İzin:</span></b><br /> <span style="font-family:Arial Narrow;color:#000000;">Tıbbi müdahalelerde rızanın alınmasına ve rıza çerçevesinde hizmetten faydalanmaya,</span><br /> <b><span style="font-family:Arial Narrow;color:#000000;">9. Reddetme ve durdurma:</span></b><br /> <span style="font-family:Arial Narrow;color:#000000;">Tedaviyi reddetmeye ve durdurulmasını istemeye,</span><br /> <b><span style="font-family:Arial Narrow;color:#000000;">10. Güvenlik:</span></b><br /> <span style="font-family:Arial Narrow;color:#000000;">Sağlık hizmetini güvenli bir ortamda almaya,</span><br /> <b><span style="font-family:Arial Narrow;color:#000000;">11. Dini vecibelerini yerine getirebilme:</span></b><br /> <span style="font-family:Arial Narrow;color:#000000;">Kuruluşun imkanları ölçüsünde ve idarece alınan tedbirler </span><br /> <span style="font-family:Arial Narrow;color:#000000;">çerçevesinde, dini vecibelerini yerine getirmeye,</span><br /> <b><span style="font-family:Arial Narrow;color:#000000;">12. Saygınlık görme:</span></b><br /> <span style="font-family:Arial Narrow;color:#000000;">Saygı, itina ve ihtimam gösterilerek, güleryüzlü, nazik, şefkatli sağlık hizmeti almaya,</span><br /> <b><span style="font-family:Arial Narrow;color:#000000;">13. Rahatlık:</span></b><br /> <span style="font-family:Arial Narrow;color:#000000;">Her türlü hijyenik şartlar sağlanmış, gürültülü ve rahatsız edici bütün etkenler </span><br /> <span style="font-family:Arial Narrow;color:#000000;">giderilmiş bir ortamda sağlık hizmeti almaya,</span><br /> <b><span style="font-family:Arial Narrow;color:#000000;">14. Ziyaret:</span></b><br /> <span style="font-family:Arial Narrow;color:#000000;">Kurum ve kuruluşlarca belirlenen usül ve esaslara uygun olarak ziyaretçi kabul etmeye,</span><br /> <b><span style="font-family:Arial Narrow;color:#000000;">15. Refakatçi bulundurma:</span></b><br /> <span style="font-family:Arial Narrow;color:#000000;">Mevzuatın, sağlık kurum ve kuruluşlarının imkanları ölçüsünde ve </span><br /> <span style="font-family:Arial Narrow;color:#000000;">tabibin uygun görmesi durumunda refakatçi bulundurmayı istemeye,</span><br /> <b><span style="font-family:Arial Narrow;color:#000000;">16. Müracaat, şikayet ve dava hakkı:</span></b><br /> <span style="font-family:Arial Narrow;color:#000000;">Haklarının ihlali halinde, mevzuat çerçevesinde her türle başvuru, şikayet ve dava hakkınıkullanmaya,</span><br /> <b><span style="font-family:Arial Narrow;color:#000000;">17. Sürekli hizmet:</span></b><br /> <span style="font-family:Arial Narrow;color:#000000;">Gerektiği sürece. sağlık hizmetlerinden yararlanmaya,</span><br /> <b><span style="font-family:Arial Narrow;color:#000000;">HAKKI VARDIR.</span></b></p> <p align="justify"> </p></td> </tr> </tbody></table> </div> </div> </td> </tr> <tr> <td width="599"> </td></tr></tbody></table>ALİ UĞUR AYDINOLhttp://www.blogger.com/profile/07322123589361710789noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1451201782149999438.post-3465522721377755232008-04-01T16:29:00.001-07:002008-04-01T16:29:59.988-07:00Psikiyatride İlaç Kullanımı<p align="center"><b><span style="font-family:Verdana;"><br /></span></b></p> <script type="text/javascript"><!-- google_ad_client = "pub-7300537746843375"; google_ad_width = 728; google_ad_height = 90; google_ad_format = "728x90_as"; google_ad_type = "text_image"; google_ad_channel =""; google_color_border = "FFFFFF"; google_color_bg = "FFFFFF"; google_color_link = "0000FF"; google_color_url = "008000"; google_color_text = "000000"; //--></script> <script type="text/javascript" src="http://pagead2.googlesyndication.com/pagead/show_ads.js"> </script><iframe name="google_ads_frame" src="http://pagead2.googlesyndication.com/pagead/ads?client=ca-pub-7300537746843375&dt=1207092563593&lmt=1116285757&format=728x90_as&output=html&correlator=1207092563578&url=http%3A%2F%2Fwww.pedam.com%2Filac%2Filac_kullanimi.htm&color_bg=FFFFFF&color_text=000000&color_link=0000FF&color_url=008000&color_border=FFFFFF&ad_type=text_image&ref=http%3A%2F%2Fwww.pedam.com%2Fuyku%2Fuyku.htm&frm=0&cc=87&ga_vid=660319128.1207092564&ga_sid=1207092564&ga_hid=964654274&flash=9.0.45&u_h=768&u_w=1280&u_ah=738&u_aw=1280&u_cd=16&u_tz=180&u_his=18&u_java=true&u_nplug=14&u_nmime=54" marginwidth="0" marginheight="0" vspace="0" hspace="0" allowtransparency="true" frameborder="0" height="90" scrolling="no" width="728"></iframe><p class="MsoNormal" align="left"><span style="font-family:Arial;font-size:85%;">Halk arasında bütün sinir ilaçlarının bağımlılık yaptığı ve uyuşturucu ilaçlar olduğu yolunda yaygın bir inanış vardır. Temelde bu inanış psikiyatrik hastalıkların doğan seyrini bilmemekten ve ilaçların etkilerini yanlış yorumlamaktan kaynaklanır. Özellikle antidepressan ilaçların yani depresyon tedavisinde kullanılan ilaçların kesilmesi ile hastalık belirtilerinin tekrar nüks etmesi hasta ve yakınları tarafından ilaca bağımlılık olarak yorumlanmaktadır. </span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p align="justify"><span style="font-family:Arial;font-size:85%;">Oysa hastanın iyileştikten sonra da belli bir süre ilacını kullanmak zorunda olması bilimsel anlamda bu bağımlılığı ifade etmemektedir. Bunu sıkça kullandığım bir örnekle ifade etmeye çalışayım. Siz derin bir uçuruma düşseniz ve bu uçurumun dibinde iken bir kişi size ip uzatsa ve siz de bu ipe tutunarak tırmanmaya başlasanız, ama tam yukarıya ulaşmadan hafif bir düzlük görünce tamam bitti deyip ipi bıraksanız tekrar düştüğünüzde neden düştüm diyebilir misiniz ? </span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p align="justify"><span style="font-family:Arial;font-size:85%;">İşte psikiyatrik hastalıklarda da sık yapılan bir yanlış var ki oda şikayetlerdeki düzelmeler başlar başlamaz ilacın kesilmesidir. Oysa her şey düzeldikten sonra bile bir süre ilaç kullanmak zorundayız. Bu süre depresyonda tam düzelmeden sonra hiçbir belirti yokken bile 6 aydır. </span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p align="justify"><span style="font-family:Arial;font-size:85%;">Diğer yandan psikiyatrik ilaçların (diazem , akineton ve benzeri birkaç ilaç dışında) bağımlılık oluşturma ihtimali pek yoktur. Bu ilaçlarda yeşil reçete ile satılmakta ve doktor kontrolü altında kullanıldıklarında gayet faydalı ilaçlardır. Ancak bazen kötüye kullanılabilmektedirler ki bunun da önlenmesi çok fazla mümkün olamamaktadır. </span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p align="justify"><span style="font-family:Arial;font-size:85%;">Kısaca psikiyatrik hastalıklarda hekimin önerdiği uygun doz ve uygun sürede kullanılan ilaçların bağımlılık yapma ihtimali yoka yakın derecede azdır. Eğer ilaç kesildikten sonra bir takım sıkıntılar nüksediyorsa o zaman kullanılan ilacın bağımlılık etkisinden değil, yaşanılan hastalığın hala mevcut olduğundan şüphe etmek gerekir. </span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span>ALİ UĞUR AYDINOLhttp://www.blogger.com/profile/07322123589361710789noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1451201782149999438.post-89068583189162269822008-04-01T16:28:00.000-07:002008-04-01T16:29:15.843-07:00UYKU VE DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ<p align="justify"><span style="font-family:Arial;font-size:85%;">Uyku insanoğlunun her zaman çok ilgilendiği konular içerisinde yer almıştır. Bunun nedeni her birimizin günlük işlevselliğimizi sürdürebilmek için uyku uyumaya ihtiyacımızın olmasıdır. Günlük aktivitelerimizi devam ettirebilmek için,verimli olabilmek için bir günde belli sürede uyumamız gerekmektedir. Ve biz,bu gerekli uykuyu alamazsak gün boyu bunun sıkıntısını çekeriz. Unutkan oluruz,sinirliliklerimiz artar, dikkatimiz dağılır, iç sıkıntısı duyarız. Ancak bazen de uykuyu fazla kaçırmaya başlarız. O zaman da, problem olur bizim için. Az uyumak gibi çok uyumakta bir problemdir. Altında yatan sebep araştırılmalıdır. En önemli sebeplerden biri depresyondur. Aşırı uyuma ile birlikte sinirlilik halleri öfke hayattan zevk almama halleri de eşlik edebilir. O zaman konuya daha hassas davranmalı kendimizi bunu sebebine yönelik araştırma yapmaya yönlendirmeliyiz. </span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p align="justify"><span style="font-family:Arial;font-size:85%;">“Uykunun normali nedir ?” diye bir soru sorulursa o zaman şöyle cevap vermek gerekir. Uyku uyuma hususunda herkes için geçerli olan bir normal olmamakla birlikte 6-8 saat normal uyku kabul edilebilir. Gerçi uykunun süresi kalitesi ile alakalıdır. Sık sık uykunun bölünmesi ile uyku süresi artar. Yani verimli bir dinlenme için daha uzun süre uyumak gerekir. Oysa rahat, normal sıcaklık ve neme sahip bir ortamda uyanmadan uyunan bir uyku daha kısa da olsa yetebilir. Bu nedenle şartlar da göz önüne alınmalıdır.</span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p align="justify"><span style="font-family:Arial;font-size:85%;">Günlük olaylarla etkilenme uyku süresini bozabilir. Mesela sınavımız kötü geçmiş olabilir, eşimizle kavga etmiş olabiliriz yada o gün çok ciddi para kaybetmişizdir. Ama bu tür uyku bozuklukları gelip geçicidir . Sebep ortadan kalktıktan sonra tamamen düzelir. </span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p align="justify"><span style="font-family:Arial;font-size:85%;">Bazen de çok uzun uyunabilir. Eğer tembellik etmiyorsak ve uykumuzun aşırı olması çok uzun zamandır varsa ve biz buna rağmen dinlenmemiş kalkıyorsak o zaman ilk önce uyku hijyeni şartlarımızı gözden geçirmeliyiz. Yani yatağımız sağlıklı mı ? Odamızın havası temiz mi? Oda ısısı normal mi ? Geceleri sık sık uyanıyor muyuz ? Tüm bunları gözden geçirdikten sonra hiçbir problemimiz yoksa ve fazla uyumamız hayatımızdaki baz işleri kısıtlamaya başlamışsa artık iş çığırından çıkıyor demektir. Biz uykumuz için bir hekime başvurmalıyız ve sebebe yönelik araştırma yapmalıyız. Kaynağını bulmalı ve bunu halletmeliyiz. </span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><span style="font-family:Arial;font-size:85%;"><br /></span>ALİ UĞUR AYDINOLhttp://www.blogger.com/profile/07322123589361710789noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1451201782149999438.post-41154922456266947182008-04-01T16:26:00.000-07:002008-04-01T16:27:30.659-07:00KEKELEME<p align="center"><span style="color: rgb(255, 0, 0);font-family:Verdana;" ><br /></span> </p> <script type="text/javascript"><!-- google_ad_client = "pub-7300537746843375"; google_ad_width = 728; google_ad_height = 90; google_ad_format = "728x90_as"; google_ad_type = "text_image"; google_ad_channel =""; google_color_border = "FFFFFF"; google_color_bg = "FFFFFF"; google_color_link = "0000FF"; google_color_url = "008000"; google_color_text = "000000"; //--></script> <script type="text/javascript" src="http://pagead2.googlesyndication.com/pagead/show_ads.js"> </script><iframe name="google_ads_frame" src="http://pagead2.googlesyndication.com/pagead/ads?client=ca-pub-7300537746843375&dt=1207092380046&lmt=1116285767&format=728x90_as&output=html&correlator=1207092380046&url=http%3A%2F%2Fwww.pedam.com%2Fkekeleme%2Fkekeleme.htm&color_bg=FFFFFF&color_text=000000&color_link=0000FF&color_url=008000&color_border=FFFFFF&ad_type=text_image&ref=http%3A%2F%2Fwww.pedam.com%2Fdepresyon%2Fsikinti.htm&frm=0&cc=87&ga_vid=2133408682.1207092380&ga_sid=1207092380&ga_hid=283442315&flash=9.0.45&u_h=768&u_w=1280&u_ah=738&u_aw=1280&u_cd=16&u_tz=180&u_his=16&u_java=true&u_nplug=14&u_nmime=54" marginwidth="0" marginheight="0" vspace="0" hspace="0" allowtransparency="true" frameborder="0" height="90" scrolling="no" width="728"></iframe><span style=";font-family:Arial;font-size:85%;" > <br /> Kekemelik terimi sözel iletimi sıklıkla ve önemli ölçüde bozan konuşma kusurları anlamında kullanılmaktadır. Kekemeliğin en açık görülen özelliklerinden biri kelimelerin cümlelerin ve özellikle hecelerin tekrarıdır. </span><p align="justify"><span style=";font-family:Arial;font-size:85%;" >Tekrarlamalar özellikle çocuklarda normalde 4-5 yaşına kadar görülebilmektedir. Bu masum tekrarlarla kekemeliğin birbirinden ayırt edilmesi gerekmektedir. Çocuklardaki bu normal akıcılık kusurunun kekemelik haline gelmesinde ailelerin askı ve çocuğun bu konuşması üzerine toplamasıdır denmektedir.</span></p> <span style=";font-family:Arial;font-size:85%;" > </span><p align="justify"><span style=";font-family:Arial;font-size:85%;" >Kekemelikte en önemli özelliklerden biri kelimelerin yada hecelerin tekrarlanmasıdır. Bazen harflerin çıkarılmasında da zorlanılabilir. Bir başka sorunda kekemelerin bütün gayretlerine rağmen hiç ses çıkaramama ile karekterize yaşanan bloklardır.</span></p> <span style=";font-family:Arial;font-size:85%;" > </span><p align="justify"><span style=";font-family:Arial;font-size:85%;" >Bazen bu takılmalara eşlik eden motor hareketler olabilir. Bunlar ise basit göz kırpmalardan gözdede sarsılmalara kadar varabilir. </span></p> <span style=";font-family:Arial;font-size:85%;" > <b> <p align="justify">Kekelemeler daha çok:</p> </b> </span><blockquote> <span style=";font-family:Arial;font-size:85%;" > </span><p align="justify"><span style=";font-family:Arial;font-size:85%;" >- Hecenin yada kelimenin başındaki h sesinde görülür. Baştaki sessiz harf sesli harften daha zor çıkarılır.<br /> - Cümlenin ilk kelimesinde daha çok görülür.<br /> - Uzun kelimelerde kısa kelimelere göre daha sık görülür.<br /> - Sessiz harften sesli harflere geçişlerde daha çok görülür.</span></p> <span style=";font-family:Arial;font-size:85%;" > </span></blockquote> <span style=";font-family:Arial;font-size:85%;" > </span><p align="justify"><span style=";font-family:Arial;font-size:85%;" ><b>Kekemeliği artıran durumlar:</b></span></p> <span style=";font-family:Arial;font-size:85%;" > </span><blockquote> <span style=";font-family:Arial;font-size:85%;" > </span><p align="justify"><span style=";font-family:Arial;font-size:85%;" >- Telefon görüşmeleri,<br /> - Bir isim söylerken,<br /> - Önemli bir şey söylemek isterken,<br /> - Zaman yetersizliğinde,<br /> - Kekeleyen kişiyi zor anlayacağı düşünülen birileri ile konuşulduğunda<br /> - Önemli bir şahıs ile konuşulduğunda<br /> - Geniş bir dinleyici kitlesine konuşulduğunda </span></p> <span style=";font-family:Arial;font-size:85%;" > </span></blockquote> <span style=";font-family:Arial;font-size:85%;" > </span><p align="justify"><span style=";font-family:Arial;font-size:85%;" ><b>Kekemeliği değiştirme tedavisinde amaç</b>:</span></p> <span style=";font-family:Arial;font-size:85%;" > </span><p align="justify"><span style=";font-family:Arial;font-size:85%;" >Bu tedavide iki anahtar unsur vardır. Birincisi kişinin kekemeliğin daha az şiddetli olmasını öğretmek ikincisi ise kekemelik kokusunu azaltmak bu korkuya bağlı engelleyici davranışları yok edip sosyal yaşamdaki kısıtlayıcı özelliğini ortadan kaldırmaktır. </span></p> <span style=";font-family:Arial;font-size:85%;" > </span><p align="justify"><span style=";font-family:Arial;font-size:85%;" >Kekemeliğin tedavisi özel eğitimle yapılmaktadır. Tek başına verilecek bir ilaç yoktur. Bazen aşırı anksiyete ve durumun oluşturduğu depressif durumları ortadan kaldırmak için ilaç kullanılabilir. Öncelikle kişinin kekemeliğinin tipi tespit edilip ona uygun bir eğitim programından geçirilen hastalar kısa bir süre içerisinde daha rahat konur hale gelmektedir. Kekemeliği tam manası ile yenemeyenler bile hiç olmazsa sosyal yaşamlarında bir miktar daha rahat olmalarını sağlayacak hale gelebilmektedirler.<span style="color: rgb(0, 0, 255);font-size:85%;" > </span></span></p> <span style=";font-family:Arial;font-size:85%;" > </span><p align="justify"> <span style=";font-family:Arial;font-size:85%;" > </span></p><p align="justify"> <span style=";font-family:Arial;font-size:85%;" > </span></p><p align="left"><span style=";font-family:Arial;font-size:85%;" ><b><br /> </b></span></p>ALİ UĞUR AYDINOLhttp://www.blogger.com/profile/07322123589361710789noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1451201782149999438.post-76388353788606645722008-04-01T16:22:00.000-07:002008-04-01T16:26:46.351-07:00DEPRESYON<p align="justify"><span style="font-family:Arial;font-size:85%;">En az iki haftalık süre içerisinde aşağıdaki belirtilerden en az beşi sizde varsa DEPRESYON sorgulanmalıdır.</span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><blockquote> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><ul><span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> <li> <p style="margin-left: -15px;" align="justify">Çökkün bir ruh hali,ilgi kaybı yada yaptıklarından zevk alamama </p></li><li> <p style="margin-left: -15px;" align="justify">Günlük iş ve gücünü yapamama,günlük işlere karşı isteksizlik, </p></li><li> <p style="margin-left: -15px;" align="justify">Perhiz yapmadığı halde aşırı kilo kaybetme yada kilo alma ( Bir ayda vücud ağırlığının %5 inden fazlasını alma yada verme.) Yştah kaybı yada aşırı iştah. </p></li><li> <p style="margin-left: -15px;" align="justify">Hemen hergün aşırı uyma yada uykusuzluk, </p></li><li> <p style="margin-left: -15px;" align="justify">Sıkıntı huzursuzluk yerinde duramama, </p></li><li> <p style="margin-left: -15px;" align="justify">Kendini yorgun bitkin halsiz hissetme (enerjisi çekilmiş gibi hissetme) </p></li><li> <p style="margin-left: -15px;" align="justify">Kendini değersiz aşağılık yada suçlu gibi hissetme, </p></li><li> <p style="margin-left: -15px;" align="justify">Dikkatini bir noktaya toplayamama, </p></li><li> <p style="margin-left: -15px;" align="justify">Cinsel istekte aşırı azalma yada istek kaybı, </p></li></span></ul> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span></blockquote> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p align="justify"><span style="font-family:Arial;font-size:85%;">Halk arasında sıkıntı ile giden bütün hastalıklar depresyon olarak adlandırılmaktadrı. Ancak depresyon bunların hepsinin ötesinde özel bir durumdur. Yukarıda saydığımız belirtilerin hepsinin herkeste görülmesi beklenmez. Önemli olan bu belirtilerin kişinin sosyal mesleki ve insani ilişkişerinin ne kadar etkilendiğidir. Yş güç yapamayan insani iliişkilerini sürdürmekte zorlanmaya başlayan bir kişi hastalık sınırlarını zorlamaya başlamış birisi demektir. Çünki depresyonun da kendi içerisinde basamakları vardır. En ağırından Major depresyonla depressif yakınmaları olan bir kişi arasında dağlar kadar fark vardır. Ancak her ikiside sonuçta biribirine dönüşebilir.</span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p align="justify"><span style="font-family:Arial;font-size:85%;">Sayılan belirtiler içerisinde birbirine zıt görünen belirtiler olmakla birlikte depresyonun farklı alt tiplerinin ayrımı ancak uzman bir gözle ve belirtilerin tümü birlikte değerlendirildiğinde olacak bir iştir.</span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p align="justify"><span style="font-family:Arial;font-size:85%;">Etrafınızdaki herhangi birinde bu belirtiler varsa ve günlük hayatını etkiliyorsa bu kiş depresyonda olabilir dikkatli olun. Bu beliritler herkeste zaman zaman olabilir. Dikkat etmek gerken en önemli ikli noktayı tekrar hatırlatalım.</span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><blockquote> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p align="justify"><span style="font-family:Arial;font-size:85%;">1-Belirtilerin süresi<br /> 2-Günlük yaşamı ne kadar etkiledikleri.</span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p align="justify"><span style="font-family:Arial;font-size:85%;"><b>Tedavide iki ana prensip vardır.<br /> </b><br /> 1-Kemoterapi:ilaç tedavisi<br /> 2-Psikoterapi metodları.</span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span></blockquote> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p align="justify"><span style="font-family:Arial;font-size:85%;">Bu iki yöntem birlikte uygulandıklarında eni iyi cevaplar alınır.</span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p><span style="font-family:Arial;font-size:85%;">Bütün hastalık belirtileri geçtikten sonra yapılması gereken şey en az 6 ay daha ilaç kullanımı ve belirli aralarla psikiyatristinizle görüşmektir. Unutmayın bir kez depresyon geçirmek ikincisinin dha kolay gelmesine işarettir.</span></p> MANİ:<span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p align="justify"> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span></p><p align="justify"><span style="font-family:Arial;font-size:85%;">Depresyon en çok bilinen duygudurum bozukluğudur. Ancak yaşanılan çökkünlüğün zıttı bir şekilde duygulanımın taşkın bir hal aldığı bir psikiyatrik rahatsızlık vardır ki ona da mani diyoruz. Mani halk arasında pek bilinmeyen bir hastalıktır. Yaşam boyu görülme sıklığı % 1'dir. Yani 100 kişide bir kişide görülür. Oysa bu oran depresyon için %3-5 tir.</span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p align="justify"><span style="font-family:Arial;font-size:85%;">Çok iyi bilinmediği içinde bu sorun bazen kişinin kendisine ve bazen de çevresine zarar vermesine yol açabilir. Bu nedenle iyi tanınmalı ve tedavisi ihmal edilmemelidir. Genel özelliği hastanın günlük işlevselliğinde belirgin bozulmaya sebep olan ve hastanın muhakeme yetisini bozan inatçı biçimde yükselmiş, kabarmış veya aşırı uyarılmışlık hali ile giden bir duygudurum bozukluğudur. Bu aşırı uyarılmış ve taşkın halin en az bir hafta sürmesi bu hastalığın tanısını koymak için gereklidir. Ancak bazen mizaç o kadar yükselmiş olur ki 1-2 günlük bir süre bile hastalığın tanısını koymak için yeterli olabilir.</span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><blockquote> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p align="justify"><span style="font-family:Arial;font-size:85%;">Bu duygudurum bozukluğu sırasında aşağıdakilerden en az 3 ünün varlığı gereklidir.<br /> <b><span style="color:#ff0000;">1-</span></b>Kendine güvende abartılı ve aşırı bir artma olması. En güçlü benim benim her şeye gücüm yeter. (Bazen peygamber yada tanrı olduğunu bile iddia edenler olabilir.)<br /> <span style="color:#ff0000;"><b>2-</b></span>Uyku gereksiniminde azalma ( Mesela sadece 2-3 saatlik bir uyku ile günlerce idare etme ve dinlenmiş hissetme halinin varlığı)<br /> <b><span style="color:#ff0000;">3-</span></b>Her zamankinden daha konuşkan olma yada etrafındakileri konuşmaya tutma hali.<br /> <b><span style="color:#ff0000;">4-</span></b>Fikirle öylesine hızlı değişir ki zihnindeki u uçuşmayı konuşma hızı yakalayamaz ve daldan dala atlama olur.<br /> <span style="color:#ff0000;"><b>5-</b></span>Dikkatte aşırı bir dağınıklık olur ve basit ayrıntılar bile dikkatini dağıtabilir.<br /> <b><span style="color:#ff0000;">6-</span></b>Motor faaliyetlerde aşırı bir artma vardır. Yaptığı işin amacına yönelik davranışlar ve hareketler artar.<br /> <span style="color:#ff0000;"><b>7-</b></span>Kötü sonuç verme ihtimali, yüksek zevk veren etkinliklere aşırı katılma (sonucunu hesap etmeden ani kararlar verip uygulamaya koyma gibi) .Aşırı para harcama ve aptalca yatırımlar yapma(imkanlarına kıyasla ileride maddi sıkıntı oluşturacak boyutlarda harcama yapma),düzensizce cinsel ilişkilerde bulunma .</span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span></blockquote> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p align="justify"><span style="font-family:Arial;font-size:85%;">Bu rahatsızlık uzun süre psikiyatrik tedavi gerektiren ve tekrarlama ihtimali olan bir rahatsızlıktır. Ve zaman zaman depresyonla seyreden dönmeler de görülebilir. İlaç tedavisine iyi cevap veren bir rahatsızlıktır.</span></p><p align="justify"><br /></p><p align="justify"><span style="font-family:Arial;font-size:85%;"><br /></span></p><p align="center"><span style="font-family:Arial;font-size:85%;"><b><span style="color:#ff0000;">PSİKİYATRİK HASTALIKLAR HER ZAMAN TEKRARLAR MI ?<br /></span></b></span></p><p align="center"><span style="font-family:Arial;font-size:85%;"><b><span style="color:#ff0000;"><br /></span></b> </span> </p> <script type="text/javascript"><!-- google_ad_client = "pub-7300537746843375"; google_ad_width = 728; google_ad_height = 90; google_ad_format = "728x90_as"; google_ad_type = "text_image"; google_ad_channel =""; google_color_border = "FFFFFF"; google_color_bg = "FFFFFF"; google_color_link = "0000FF"; google_color_url = "008000"; google_color_text = "000000"; //--></script> <script type="text/javascript" src="http://pagead2.googlesyndication.com/pagead/show_ads.js"> </script><iframe name="google_ads_frame" src="http://pagead2.googlesyndication.com/pagead/ads?client=ca-pub-7300537746843375&dt=1207092207531&lmt=1116285712&format=728x90_as&output=html&correlator=1207092207531&url=http%3A%2F%2Fwww.pedam.com%2Fdepresyon%2Fdepresyon_tekrari.htm&color_bg=FFFFFF&color_text=000000&color_link=0000FF&color_url=008000&color_border=FFFFFF&ad_type=text_image&ref=http%3A%2F%2Fwww.pedam.com%2Fdepresyon%2Fdepresyon.htm&frm=0&cc=87&ga_vid=753159013.1207092208&ga_sid=1207092208&ga_hid=828013925&flash=9.0.45&u_h=768&u_w=1280&u_ah=738&u_aw=1280&u_cd=16&u_tz=180&u_his=13&u_java=true&u_nplug=14&u_nmime=54" marginwidth="0" marginheight="0" vspace="0" hspace="0" allowtransparency="true" frameborder="0" height="90" scrolling="no" width="728"></iframe><span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p align="justify"> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span></p><span style="font-family:Arial;font-size:85%;">Psikiyatrik hastalıklar doğaları gereği zaman zaman tekrarlama riskleri olan hastalıklardır. Ve daha önce depresyon gibi bir hastalık geçirmi?seniz tekrarlar mı diye endi?enizde haksız sayılmazsınız. Hiç hasta olmayan birinin hastalanması riski nasıl varsa daha önceden hastalanmı? biri de hastalanabilir. Ancak risk biraz daha fazladır. Bunu depresyon için değerlendirelim. Geçirilmi? bir atak varsa ve bu ilk ataksa , ailede hasta kimse yoksa bir daha hiç hastalanmama ?ansı % 50 dir. Eğer daha önce geçirilmi? hastalık 2 yıldan uzun sürmü?se daha sonra hastalanma riskimiz yüksek demektir. Tekrarlayan her hastalık atağı riskimizi artıracaktır. 1.derece akrabalarda (anne,baba,karde?ler gibi) hastalık varsa daha fazla risk altındasınız demektir.</span> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p align="justify"><span style="font-family:Arial;font-size:85%;">Psikiyatrik rahatsızlıklar artık eskiye oranla çok daha iyi tedavi edilmektedir. Bu gerek ilaçların geli?mesi gerekse hastalıkların daha iyi öğrenilmesi ile alakalıdır. Yani artık hekimler bazı hastalıkları daha iyi öğrendiler ve daha iyi tedavi etmeyi ba?arabiliyorlar.</span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p align="justify"><span style="font-family:Arial;font-size:85%;">Hastalıklar tedavi edilebilir risk altında olanlar daha dikkatli olursa tablo tam olu?madan ba?vurduklarında daha kolay tedavi olurlar.</span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p align="justify"><span style="font-family:Arial;font-size:85%;">Hastalık tekrarı için risk faktörleri:<br /> Ailede ba?ka bireylerde hastalık varlığı<br /> Daha önceki hastalığın uzun sürmesi ( 2yıl ve üzeri) ve zor tedavi edilmi? olması.<br /> Daha önce birden fazla kez hastalık geçirmi? olmak.</span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p><span style="font-family:Arial;font-size:85%;">Hastalık tekrarlamasını önlemenin en iyi yolu önceki atağı iyi tedavi etmektir. Bu yüzden tedavinizi kesmeden önce mutlaka hekiminize danı?ın.</span><br /></p><p align="center"> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"><b><span style="color:#ff0000;"> AMAN DİKKAT !<br /> HAZAN MEVSİMİ, HÜZÜN MEVSİMİ OLABİLİR.</span></b></span></p> <script type="text/javascript"><!-- google_ad_client = "pub-7300537746843375"; google_ad_width = 728; google_ad_height = 90; google_ad_format = "728x90_as"; google_ad_type = "text_image"; google_ad_channel =""; google_color_border = "FFFFFF"; google_color_bg = "FFFFFF"; google_color_link = "0000FF"; google_color_url = "008000"; google_color_text = "000000"; //--></script> <script type="text/javascript" src="http://pagead2.googlesyndication.com/pagead/show_ads.js"> </script><iframe name="google_ads_frame" src="http://pagead2.googlesyndication.com/pagead/ads?client=ca-pub-7300537746843375&dt=1207092309234&lmt=1116285715&format=728x90_as&output=html&correlator=1207092309234&url=http%3A%2F%2Fwww.pedam.com%2Fdepresyon%2Fhazan_mevsimi.htm&color_bg=FFFFFF&color_text=000000&color_link=0000FF&color_url=008000&color_border=FFFFFF&ad_type=text_image&ref=http%3A%2F%2Fwww.pedam.com%2Fdepresyon%2Fdepresyon_tekrari.htm&frm=0&cc=87&ga_vid=1824666528.1207092309&ga_sid=1207092309&ga_hid=398176120&flash=9.0.45&u_h=768&u_w=1280&u_ah=738&u_aw=1280&u_cd=16&u_tz=180&u_his=14&u_java=true&u_nplug=14&u_nmime=54" marginwidth="0" marginheight="0" vspace="0" hspace="0" allowtransparency="true" frameborder="0" height="90" scrolling="no" width="728"></iframe><span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p align="justify"> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span></p><p align="justify"><span style="font-family:Arial;font-size:85%;">Yaklaşan sonbahar hangimizi hüzünlendirmez ki ? Düşen sarı yapraklar çoğunlukla insanın içindeki hüzün duygusunun harekete geçirir . Ynsanlar hayatlarında da benzer Sonbaharları yaşarlar. ?arkı sözlerinde de sonbaharın hüzün verici özelliği hep dile getirilmiştir.</span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p align="justify"><span style="font-family:Arial;font-size:85%;">Yalnız sözlerinde değil bilimsel araştırmalarda sonbahar ve ilk baharda Depresyon ve Mani gibi ruhsal rahatsızlıkların arttığını ortaya koymuştur. Özellikle çökkün duygulanım(Yani mutsuz ümitsiz ve halsiz hissetme), iş güç yapma isteğimizde azalma sabahları yataktan kalkmak istememe, iştahsızlık, keyifsizlik, yorgunluk hissi, cinsel isteksizlik, bazen hayatı yaşamaya değmez bulma hemen herkesin az çok hissettiği şeylerdir. Bu duygular hazan mevsiminde (Sonbaharda) kabarır.</span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p align="justify"><span style="font-family:Arial;font-size:85%;">Bir çok insan bunu hisseder ama az bir kısmımızın günlük yaşamını etkiler. Eğer günlük yaşantımızı bu duygular etkilemeye başlamışsa, işimizi yapamıyorsak her zamankinden çabuk sinirlenip etrafımızı kırıyorsak ve 2 haftadır bu durum değişmemişse giderek de artıyorsa hazan mevsimi hüzne gebedir denebilir. Bu durum önceki yıllarda da olmuşsa bu yıl daha dikkatli olmalısınız.</span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><span style="font-family:Arial;font-size:85%;">Bu sonbahar beraberinde getirdikleri ile tam bir hazan mevsimi oldu. Yaşadığımız deprem felaketi ve sonrasında gelen gergin bekleyiş hepimizi fazlası ile sıktı. Bu dönemde eskiden psikiyatrik sorunu olanlar biraz daha gerildiler. Bazılarınınsa eski rahatsızlıkları nüksetti. Yapılması gereken tedavisi devam eden hastaların kesinlikle aksatmamaları. Belirtileri nüksedenlerinde doktorları ile bir an önce irtibata geçmeleridir.</span><br /><p align="center"><span style="font-family:Arial;font-size:85%;color:#ff0000;"><b>SIKINTI HİSSİ</b></span> </p> <script type="text/javascript"><!-- google_ad_client = "pub-7300537746843375"; google_ad_width = 728; google_ad_height = 90; google_ad_format = "728x90_as"; google_ad_type = "text_image"; google_ad_channel =""; google_color_border = "FFFFFF"; google_color_bg = "FFFFFF"; google_color_link = "0000FF"; google_color_url = "008000"; google_color_text = "000000"; //--></script> <script type="text/javascript" src="http://pagead2.googlesyndication.com/pagead/show_ads.js"> </script><iframe name="google_ads_frame" src="http://pagead2.googlesyndication.com/pagead/ads?client=ca-pub-7300537746843375&dt=1207092344265&lmt=1116285722&format=728x90_as&output=html&correlator=1207092344265&url=http%3A%2F%2Fwww.pedam.com%2Fdepresyon%2Fsikinti.htm&color_bg=FFFFFF&color_text=000000&color_link=0000FF&color_url=008000&color_border=FFFFFF&ad_type=text_image&ref=http%3A%2F%2Fwww.pedam.com%2Fdepresyon%2Fhazan_mevsimi.htm&frm=0&cc=87&ga_vid=1766251022.1207092344&ga_sid=1207092344&ga_hid=838027049&flash=9.0.45&u_h=768&u_w=1280&u_ah=738&u_aw=1280&u_cd=16&u_tz=180&u_his=15&u_java=true&u_nplug=14&u_nmime=54" marginwidth="0" marginheight="0" vspace="0" hspace="0" allowtransparency="true" frameborder="0" height="90" scrolling="no" width="728"></iframe><span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p align="justify"> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span></p><p align="justify"><span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> Sıkıntı insanlık tarih kadar eski bir histir. Bu his, hissedeni tarafından çoğunlukla iç sıkıntısı huzursuzluk, gerginlik, daralma şeklinde ifade edilir. Bu hisle hepimiz günlük hayatımızda tanışırız. Ancak gelip geçici olduğunda pek etkilenmeyi. Bazen sıkıntılarımız öylesine yoğunlaşır ki işimizi gücümüzü yapmamıza mani olacak bir hal bile alabilir. Sürekli gergin ve tedirgin olduğunuzu düşünün; Hayattan zevk almanız azalır, dikkatinizi toparlayamazsınız, işe gitmeyi canınız istemez eskiden zevk alarak yaptığınız bir çok işi artık boş ve anlamsız bulursunuz.</span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p align="justify"><span style="font-family:Arial;font-size:85%;">Sıkıntının bariz ve yaşadığınız durumla uyumlu bir nedeni varsa bu doğal bir duygu yansıması olarak değerlendirilebilir. Ancak eğer bu anlamda bir sebep yokken siz kendinizi sıkıntılı ve gergin hissediyorsanız bunu biraz incelemek gerekir.</span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p align="justify"><span style="font-family:Arial;font-size:85%;">Burada hemen şu soru akla geliyor sıkıntının normali var mıdır ? Evet her insanın hayatında hastalık olmadan yaşadığı normal bir sıkıntı vardır. Ciddi kayıplar (para, sevilen birinin kaybı vs gibi) bir süre için kaybın kişi için anlamı oranında sıkıntıya sebep olabilirler. Ancak bu süre işimizi gücümüzü engelleyecek boyuta ulaşmışsa, sosyal ilişkilerimizi bozuyorsa artık eskiye kıyasla asabi olmaya başlamışsak sınırlar aşılmış normalin ötesine geçilmiş olur. En çokta depresyonda bu durumu yaşarız. Depresyonun en önde gelen belirtisi zaten duygu duruma hakim ola sıkıntı ve isteksizlik halidir.</span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p align="justify"><span style="font-family:Arial;font-size:85%;">Sözün özü sıkıntınız 2 haftadan daha uzun bir süredir devam ediyorsa; sosyal mesleki ve aile yaşantınıza negatif yansımaları varsa sıkıntının normal sınırı aşılmaya başlanıyor emektir. Dikkatli olmalısınız.<br /> </span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span>ALİ UĞUR AYDINOLhttp://www.blogger.com/profile/07322123589361710789noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1451201782149999438.post-69590525680197383952008-04-01T16:17:00.000-07:002008-04-01T16:19:49.197-07:00DİKKAT EKSİKLİĞİ VE HİPERAKTİVİTE<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> <span style="font-size: 10pt; font-family: Arial;"><span style=""><br /> </span>Son 25-30 yıldır Çocuk Psikiyatrisi kliniklerinde dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu (DEHB) tanısı popülaritesini korumaktadır.<span style=""> </span>Tarihsel süreç içinde minimal beyin disfonksiyonu, hiperkinezi, hiperkinetik sendromu ve hiperaktiviteli dikkat eksikliği sendromu gibi farklı isimlerler ele alınmış, son sınıflama sisteminde ise dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu olarak tanımlanmıştır. DEHB tanımı ile yukarıda sayılan tanımlar arasında belirgin farklılıkların olduğu bir gerçektir. Günümüzde DEHB alt tipleri tarif edilerek tanısal yaklaşım sınırları genişletilmiştir.<o:p> </o:p> </span></span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> <span style="font-size: 10pt; font-family: Arial;"><span style=""> </span>DEHB çocuklu çağının en önemli psikiyatrik sorunlarının başında gelir. Aileyi, okulu ve toplumu ilgilendiren yönleriyle ve geniş anlamıyla bir eğitim ve öğretim sorunudur. Sorunun erken teşhisinde tedaviden elde edilen sonuçların yüz güldürücü olması hiperaktivitenin sağlık ve eğitim alanında çalışanlar tarafından mutlak bilinmesi gerekli konular arasında yer alması gerçeğini göstermektedir.<o:p> </o:p> </span></span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> <span style="font-size: 10pt; font-family: Arial;"><span style=""> </span>Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu,<br /> <br /> Aşırı hareketlilik,<br /> Dikkat eksikliği ve<br /> İmpulsivite olarak sınıflandırılabilen üç temel belirti kümesinden oluşur.<o:p> </o:p> </span></span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p class="MsoNormal" align="center"> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> <span style="font-size: 10pt; font-family: Arial;"><span style="color:#ff0000;"> AŞIRI HAREKETLİLİK (HİPERAKTİVİTE)<o:p> </o:p> </span></span></span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> <span style="font-size: 10pt; font-family: Arial;"> <span style=""> </span>Aslında her çocuğun hareketli olması beklenir. Çocuk koşar, düşer ve gürültü çıkararak oynar. Bunların hepsi doğal karşılanabilir. Ancak DEHB’da ise çocuğun hareketliği aşırıdır ve yaşıtlarıyla kıyaslandığında farklılık hemen anlaşılır. Genellikle bu çocuklar bir motor tarafından sürülüyormuş gibi sürekli hareket halindedirler. Bitmek tükenmek bilmeyen<span style=""> </span>bir enerjileri vardır. Yükseklere tırmanır, koltuk tepelerinde gezer, ev içinde koşuşturur ve dur sözünden anlamazlar. Sakin bir şeklide oynamayı beceremez, bir süre sakin bir şekilde oturamazlar. Oturmaları gereken durumlarda ise elleri ayakları kıpır kıpırdır. Çok konuşur, iki kişi konuşurken sık sık lafa girerler. Masanın başında oturamaz, dolayısıyla derslerini uygun mekanlarda çalışamazlar.<o:p> </o:p> </span></span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p class="MsoNormal" align="center"> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> <span style="font-size: 10pt; font-family: Arial;"><span style="color:#ff0000;">DİKKAT EKSİKLİĞİ<o:p> </o:p> </span></span></span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> <span style="font-size: 10pt; font-family: Arial;"><span style=""> </span>Çocukta dikkat kusuru özellikle eğitim hayatının başlamasıyla belirgin hale gelir. Okul öncesi dönemde de her şeyden çabuk sıkılan ve bıkan bu çocuklar, oyuncaklardan dahi sıkılıp kısa bir süre sonra onları parçalamayı tercih ederler. Okulun başlamasıyla birlikte öğrenmeye karşı ilgisizdirler. Ödev yapmayı sevmez, anne/baba ve öğretmenin zoruyla ödev yaparlar. Ödevleri yapmakta hayli zorlanırlar. Masanın başına oturamaz, otursalar dahi çeşitli bahaneler uydurarak (tuvalete gitme, su içme gibi) sık sık masa başından kalkarlar.<span style=""> </span>Anne /babayı ders çalışırken sürekli yanlarında isterler. Üzerine aldıkları bir işi sürekli bitirmekte zorlanır, bir işi bitirmeden hemen diğerine geçerler. Kendileriyle konuşulduğunda sanki konuşanı dinlemiyormuş görüntüsü verirler. Bir komutu birkaç defa söyledikten sonra yerine getirirler.<o:p> </o:p> </span></span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> <span style="font-size: 10pt; font-family: Arial;"><span style=""> </span>Sınıfta dersi takip etmedikleri gözlenir. Dışarıdan gelen uyarılarla hemen dikkatleri dağılır.<span style=""> </span>Ders dışı işlerle fazlaca ilgilenir, elindeki kalem, defter ve oyuncak gibi malzemeyle uğraşır, dersi takip edemezler. Derste sıkılmaları nedeniyle sınıfın dikkatini ve huzurunu bozacak davranışlar sergileyebilirler. (derste konuşma, arkadaşlarına laf atma ve garip asker çıkarma gibi).<o:p> </o:p> </span></span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> <span style="font-size: 10pt; font-family: Arial;"><span style=""> </span>Okuma ve yazma kaliteleri yaşıtlarından kötü, defter düzeni ve yazıları bozuk olabilir. Okurken sık hata yapabilir ve cümlenin sonunda kelime uydurmalarına rastlanabilir. Unutkandırlar. Sınıfta sık eşya kaybetme yanında, iyi öğrendiklerini düşündüğünüz bir<span style=""> </span>bilgiyi de çabuk unutabilirler. Kendilerine uygun bir çalışma düzeni ve sistemi geliştiremezler. Okuma ve yazmayı genellikle sevmezler. Ders kitabı okumanın yanında hikaye ve roman türü kitapları okumaya karşı da isteksizdirler.<o:p> </o:p> </span></span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> <span style="font-size: 10pt; font-family: Arial;"><span style=""> </span>Yaşanan tüm bu öğrenme zorluklarına sınavlarda dikkatsizce yapılan hatalar eklenir. Sabırsızlıkları nedeniyle soruları hızlıca okuma, tam okumama ve yanlış okumalara sık rastlanır. Bu nedenle çok iyi bildikleri bir soruyu dahi yanlış cevaplayabilirler. Test sınavlarında çeldiricilere kolaylıkla kanarlar. Özellikle ilkokula başladığı yıllarda sınav kağıdını öncelikle vermeyi marifet sayarlar. Sonunda bilgileri ve bildiklerinden daha azı oranında not alırlar.<o:p> </o:p> </span></span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> <span style="font-size: 10pt; font-family: Arial;"><span style=""> </span>Dikkat eksikliği okul öncesi dönemde pek fark edilmeyebilir. Ancak bu çocukların bir kısmı ders dışı işlerde de çabuk sıkılma belirtileri gösterirler. Zeka düzeyi iyi olan ve ek olarak özel öğrenme güçlüğü olmayan çocuklar ilkokulun 3.ve 4.sınıflarına kadar derslerde sorun yaşamayabilirler. Çalışmadıkları ve dersi iyi takip etmedikleri halde notları kötü olmayabilir. Derslerin ağırlaşmasıyla birlikte başarıda ciddi düşüşler yaşanmaya başlanır.<o:p> </o:p> </span></span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> <span style="font-size: 10pt; font-family: Arial;"><span style=""> </span>Ev içinde günlük yapmaları gereken işler konusunda sorumluluk almak<span style=""> </span>istemezler. Genellikle dağınıktırlar ve kurallardan hoşlanmazlar.<o:p> </o:p> </span></span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p class="MsoNormal" align="center"> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> <span style="font-size: 10pt; font-family: Arial;"><span style="color:#ff0000;"><span style=""> </span>İMPULSİVİTE (DÜRTÜSELLİK)<o:p> </o:p> </span></span></span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> <span style="font-size: 10pt; font-family: Arial;"><span style=""> </span>Sonunu düşünmeden eyleme geçme olarak tarif edilebilecek olan impulsivite, bu çocukların uyumlarını bozan en ciddi belirti kümesidir. Sabırsızlıkları, sırasını beklemekte güçlük çekmeleri ve yönergeleri dinlemeleri tipik özellikleridir. Sonuçta kendisi ve çevresindekiler için zararlı olabilecek fevri hareketleri ve sınır tanımadaki zorlukları davranış sorunlarının ilk habercileri gibidir. Yaşıtlarıyla birlikte olduklarında olaylara aşırı tepki vermeleri ve fiil ve sözle arkadaşlarını rahatsız etmeleri nedeniyle toplum içinde istenmeyen adam ilan edilirler.<o:p> </o:p> </span></span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p class="MsoNormal" align="center"> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> <span style="font-size: 10pt; font-family: Arial;"> <span style="color:#ff0000;">ALT TİPLERİ<o:p> </o:p> </span></span></span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> <span style="font-size: 10pt; font-family: Arial;"><span style=""> </span>Önceleri dikkat eksikliği hiperaktivite tablosunun aynı yoğunlukta bulundukları düşünülürdü. Oysa şimdi DEHB’nun farklı alt tipleri tariflenerek tanısal yaklaşımlar yeniden düzenlenmiştir.<o:p> </o:p> </span></span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p class="MsoNormal" align="center"> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> <span style="font-size: 10pt; font-family: Arial;"><span style=""> </span><span style="color:#ff0000;">Dikkat eksikliği hiperaktivite BİLEŞİK TİP</span><o:p> </o:p> </span></span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> <span style="font-size: 10pt; font-family: Arial;">Klasik anlamda DEHB dendiğinde anlaşılan bileşik tiptir.<br /> Dikkat eksikliği belirtilerinin yanında hiperaktivite belirtileri de bulunmaktadır.<o:p> </o:p> </span></span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> <span style="font-size: 10pt; font-family: Arial;"><span style=""> </span><o:p> </o:p> </span></span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p class="MsoNormal" align="center"> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> <span style="font-size: 10pt; font-family: Arial;"><span style="color:#ff0000;">Dikkat eksikliği hiperakitvite HİPERAKİTVİTE ve İMPULSİVİTENİN ÖNDE GELDİĞİ TİP</span><o:p> </o:p> </span></span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> <span style="font-size: 10pt; font-family: Arial;"> <span style=""> </span>Hiperakitvite ve impulsivite belirtileri belirgin iken eksikliği belirtileri daha az gözlenir. Genellikle ders başarıları kötü değildir, ancak bulundukları ortamda hiperakitvite ve impulsiviteleri nedeniyle uyum sorunu yaşarlar.<o:p> </o:p> </span></span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> <span style="font-size: 10pt; font-family: Arial;"><span style=""> </span><span style="color:#ff0000;">Dikkat eksikliği hiperakitvite DİKKATSİZLİĞİN<span style=""> </span>ÖNDE GELDİĞİ TİP</span><o:p> </o:p> </span></span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> <span style="font-size: 10pt; font-family: Arial;"><span style=""> </span>Dikkat eksikliği belirtileri belirgin iken hiperakitvite ve impulsivite belirtileri daha az gözlenir. Genellikle ders başarıları iyi değildir, ancak hiperakitvite ve impulsiviteleri belirgin olmadığından uyum sorunu yaşamazlar. <o:p> </o:p> </span></span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> <span style="font-size: 10pt; font-family: Arial;"><span style="color:#ff0000;">GÖRÜLME<span style=""> </span>YAŞI, CİNSLER ARASI FARK VE GÖRÜLME SIKLIĞI</span><o:p> </o:p> </span></span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> <span style="font-size: 10pt; font-family: Arial;"><span style=""> </span>Belirtilerin 7 yaşından önce başlaması gerekir. Genellikle 4-5 yaşlarında belirtiler belirgin hale gelir. Ancak bir kısmı bebekliklerinden itibaren huysuzlukları az uyumaları ve az yemeleri ile dikkat çekerler. Okul döneminin başlamasıyla dikkat eksikliğine bağlı öğrenme sorunlarının gündeme gelmesi ve arkadaşlarla olan sorunları aileyi tedirgin etmeye başlar. Ergenlik döneminde ise okul başarısızlığı yanında davranış sorunları ve aileye karşı<span style=""> </span>gelişen tutumlar gözlenir. Ergenlikte aşırı hareketsizlik azalır ve yerine çabuk sıkılma ve dikkat kusuru belirgin olur.<o:p> </o:p> </span></span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> <span style="font-size: 10pt; font-family: Arial;"><span style=""> </span><img src="http://www.pedam.com/images/ritalin.jpg" align="left" border="0" height="66" width="113" />Erkek çocuklarda kızlara oranla daha sık rastlanır. Erkek çocuklarda genellikle hiperaktivite ve impulsivite belirtileri ön planda iken, kız çocuklarında daha çok dikkat eksikliği belirgindir. DEHB her kültür ve toplumda görülen bir bozukluktur. Toplumda görülme sıklığı farklı araştırmalarda farklı sonuçlar elde edilmesine karşın yaklaşık %5-6 gibidir.<o:p> </o:p> </span></span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> <span style="font-size: 10pt; font-family: Arial;"><span style="color:#ff0000;">DEHB’NA EŞLİK EDEN DİĞER PSİKİYATRİK SORUNLAR</span><o:p> </o:p> </span></span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> <span style="font-size: 10pt; font-family: Arial;"><span style=""> </span>DEHB çocuklarda karşı gelme bozukluğu ve davranım bozukluğu ile birlikte görülebilir. Ayrıca, özel öğrenme güçlüğü sıklığı bu çocuklarda daha fazladır. Özel öğrenme güçlüğü ile birlikte görüldüğünde ders başarısızlığı çok daha belirgin hale gelir.<o:p> </o:p> </span></span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p class="MsoNormal" align="center"> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> <span style="font-size: 10pt; font-family: Arial;"><span style="color:#ff0000;">NEDENLERİ</span><o:p> </o:p> </span></span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> <span style="font-size: 10pt; font-family: Arial;"><span style=""> </span>Son 15-20 yılda yapılan araştırmalar DEHB’nun organik kökenli olduğu görüşünü hakim kılmıştır. Yeni araştırmalar beyin glikoz metabolizmasındaki bozukluklar üzerinde yoğunlaşmıştır. Bu çocukların özgeçmişlerinde hamilelikte ilaca maruz kalma ve intra uterin infeksiyonlar, zor doğum, düşük doğum ağırlığı,geçirilmiş M.S.S infeksiyonları dikkat çekmiştir. Bozukluğun genetik geçişi üzerinde durulmuş ve bu çocukların 1.dereceden akrabalarında DEHB oranı daha yüksek bulunmuştur. Kaotik alie yapısında yetişen ve ağır ihmal ve tacize maruz kalan çocuklarda da DEHB belirtileri gözlenebilmektedir.<o:p> </o:p> </span></span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> <span style="font-size: 10pt; font-family: Arial;"> <o:p> </o:p> </span></span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p class="MsoNormal" align="center"> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> <span style="font-size: 10pt; font-family: Arial;"><span style="color:#ff0000;">ÜLKEMİZDE HİPERAKTİVİTE</span><o:p> </o:p> </span></span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> <span style="font-size: 10pt; font-family: Arial;"> <o:p> </o:p> </span></span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> <span style="font-size: 10pt; font-family: Arial;"><span style=""> </span>Batı toplumlarında ve özellikle A.B.D’de DEHB tanısının fazlaca konduğu tartışmaları sürerken, maalesef ülkemizde Çocuk Psikiyatristi sayındaki yetersizlik bu çocuklardan önemli bir kısmının zamanında gerekli tedavi programına alınmasını engellemektedir. Toplumumuzdaki hiperaktivite konusunda yanlış ve eksik bilgilerin tedaviyi engelleyici veya geciktirici<span style=""> </span>bir yanı vardır. Halk arasında DEHB belirtileri yanlış bir şekildi üstün zekalı olma, şımarıklık, terbiyesizlik, tembellik ve huysuzluk gibi terimlerle izah edilmeye çalışılır. Dolasıyla belirtileri görmezlikten gelmeden, şiddet uygulamaya kadar geniş bir yelpazede çözüm aranır. Belirtileri bu sorunun yansımaları olarak görmek yerine suçlu aramak ve sonunda çocuğu cezalandırmak aslında en büyük çözümsüzlüğü üretmek demektir.<o:p> </o:p> </span></span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> <span style="font-size: 10pt; font-family: Arial;"><span style=""> </span>Anne/babaların sürekli birbirlerini suçlayarak, ‘adeta sorunun<span style=""> </span>nedeni ben değilim’ mesajını vermeye çalışmaları, ev içindeki huzuru bozarak çocuğa ulaşmamızı daha da güçleştirir. Başta eğitimciler olmak üzere çocukla ilgili her kesimin DEHB hakkında temel bilgilere sahip olması gerekir. Toplumda yaygınlığı hiç de azımsanmayacak oranda olan<span style=""> </span>bu sağlık ve eğitim sorunun erken teşhisi anne-baba-çocuk üçgeninde oluşacak yanlış tutumların en aza indirilmesini sağlar.<o:p> </o:p> </span></span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> <span style="font-size: 10pt; font-family: Arial;"> <o:p> </o:p> </span></span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p class="MsoNormal" align="center"> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> <span style="font-size: 10pt; font-family: Arial;"><span style="color:#ff0000;">TEDAVİ</span><o:p> </o:p> </span></span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> <span style="font-size: 10pt; font-family: Arial;"><span style=""> </span>Tedavinin ilk şartı, aile okul ve hekim arasında sıkı işbirliğidir.<span style=""> </span>Çünkü DEHB evde olduğu kadar okulda da sorun yaşanmasına neden olur. Öğrenmeyle ilgili sorunlar yanında arkadaş ilişkilerinde yaşanan sorunlar ve kurallara uyma güçlüğü aile ve okulun ortak ve sağlıklı yaklaşımlarıyla aşılabilir.<o:p> </o:p> </span></span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> <span style="font-size: 10pt; font-family: Arial;"><span style=""> </span>Öncelikle ailenin hiperaktivite hakkında bilgi sahibi olması gerekir. Çünkü çocukta var olan sorunların nedenlerini başka yerlerde aramak, çözüm üretmeyi engellediği<span style=""> </span>gibi, telafisi mümkün olmayan yanlış yaklaşımlar sergilenmesine neden olacaktır. Çocukla olan ilişkimizi düzenleyebilmek için DEHB belirtilerini yanlış yorumlamamak gerekir. Çocuğun davranışlarını ya da derslerle ilgili zorluğunu yaramazlık ya da tembellik olarak yorumlayan anne-babalar çocukla ilişkilerinin bozacak derecede sürekli ceza verme eğilimindedirler. Oysa bu çocukların cezalardan pek anlamadıkları kısa süre içinde görülecektir. Tedavide çocukla yeniden sağlıklı ilişki kurabilmenin yolları aranır. Ailenin çocuğa yönelik tutumları gözden geçirilerek yanlışlar ayıklanmaya çalışılır.<o:p> </o:p> </span></span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> <span style="font-size: 10pt; font-family: Arial;"><span style=""> </span>DEHB’nun tedavisinde ilaçlar önemli yer tutarlar. Dikkat arttırmaya ve davranışların kontrol edilmesine yönelik ilaç tedavisi uzun yıllardır kullanılmaktadır. Stimülanların bulunmasıyla ilaç tedavisinde ciddi gelişmeler olmuştur. Günümüzde DEHB’nun tedavisinde Metylfenidat, dextroamfetamin ve pemolin gibi stimülanların yanında bazı antidepresan ve karbamezapin’den yarar görüldüğü bilinmektedir. Medikal tedaviden elde edilen sonuçlar çocuğun yaşı, zeka düzeyi, ailenin tedaviye uyumu ve sebatı gibi faktörlerden etkilenmektedir. Stimülanların devreye girmesiyle tedaviden elde edilen başarı oranı oldukça artmıştır. Stimülanlar; tedavideki başarıları yanındı, güvenilir ilaç olmaları, çocuklarda bağımlılık yapmamaları ve yan etkilerinin az olması nedeniyle tercih edilirler.<o:p> </o:p> </span></span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> <span style="font-size: 10pt; font-family: Arial;"><span style=""> </span>Ülkemizde psikiyatrik ilaç kullanımı konusundaki yanlış bilgilenmeler DEHB olan çocukların gerektiğinde ilaç kullanmalarını da engellemektedir. Ailenin yan etkilerden korkarak ilaç reddetmesi, tedaviyi geciktirmekte ve sonradan geri dönüşümü olmayan sonuçlar doğurabilmektedir.<o:p> </o:p> </span></span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> <span style="font-size: 10pt; font-family: Arial;"><span style=""> </span>Öğrenme güçlüğü çeken çocuklarda özel eğitim programlarının uygulanması gerekebilir. Kalabalık sınıflarda dikkatlerinin dağılması nedeniyle öğrenemeyen çocuklara bireysel eğitim öğrenemeyen çocuklara bireysel eğitim desteği verilmelidir. Olumsuz davranışların düzeltilmesi ve yerine olumlu davranışların konulması için çeşitli destekleyici ve davranışçı tedavi teknikleri uygulanabilir.<o:p> </o:p> </span></span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> <span style="font-size: 10pt; font-family: Arial;"><span style=""> </span><o:p> </o:p> </span></span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p class="MsoNormal" align="center"> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> <span style="font-size: 10pt; font-family: Arial;"><span style="color:#ff0000;">DİKKAT EKSİKLİĞİ HİPERAKTİVİTE BOZUKLUĞU</span><o:p> </o:p> </span></span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p class="MsoNormal" style="margin-left: 18pt; text-align: justify; text-indent: -18pt;"> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> <span style="font-family: Arial;">-</span><span style="font-style: normal; font-variant: normal; font-weight: normal; font-size: 10pt;"> </span> <span style="font-size: 10pt; font-family: Arial;">Çoğunlukla elleri ayakları kıpır kıpırdır ve oturduğu yerde kıpırdanıp durur.<o:p> </o:p> </span></span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p class="MsoNormal" style="margin-left: 18pt; text-align: justify; text-indent: -18pt;"> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> <span style="font-family: Arial;">-</span><span style="font-style: normal; font-variant: normal; font-weight: normal; font-size: 10pt;"> </span> <span style="font-size: 10pt; font-family: Arial;">Çoğu zaman hareket halindedir ve bir motor tarafından sürülüyormuşçasına koşuşturur durur, yükseklere tırmanır.<o:p> </o:p> </span></span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p class="MsoNormal" style="margin-left: 18pt; text-align: justify; text-indent: -18pt;"> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> <span style="font-family: Arial;">-</span><span style="font-style: normal; font-variant: normal; font-weight: normal; font-size: 10pt;"> </span> <span style="font-size: 10pt; font-family: Arial;">Oturması istendiğinde, oturduğu yerde bir müddet kalmakta güçlük çeker.<o:p> </o:p> </span></span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p class="MsoNormal" style="margin-left: 18pt; text-align: justify; text-indent: -18pt;"> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> <span style="font-family: Arial;">-</span><span style="font-style: normal; font-variant: normal; font-weight: normal; font-size: 10pt;"> </span> <span style="font-size: 10pt; font-family: Arial;">Dikkati konu dışı uyaranlarla çabuk dağılır.<o:p> </o:p> </span></span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p class="MsoNormal" style="margin-left: 18pt; text-align: justify; text-indent: -18pt;"> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> <span style="font-family: Arial;">-</span><span style="font-style: normal; font-variant: normal; font-weight: normal; font-size: 10pt;"> </span> <span style="font-size: 10pt; font-family: Arial;">Zihinsel çabayı gerektiren ders dinleme, ders çalışma, okuma ve yazma görevlerinden kaçar.<o:p> </o:p> </span></span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p class="MsoNormal" style="margin-left: 18pt; text-align: justify; text-indent: -18pt;"> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> <span style="font-family: Arial;">-</span><span style="font-style: normal; font-variant: normal; font-weight: normal; font-size: 10pt;"> </span> <span style="font-size: 10pt; font-family: Arial;">Ödevlerde ve sınavlarda dikkatsizce hatalar yapar.<o:p> </o:p> </span></span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p class="MsoNormal" style="margin-left: 18pt; text-align: justify; text-indent: -18pt;"> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> <span style="font-family: Arial;">-</span><span style="font-style: normal; font-variant: normal; font-weight: normal; font-size: 10pt;"> </span> <span style="font-size: 10pt; font-family: Arial;">Sabırsızdır, sırasını beklemekte güçlük geçer<o:p> </o:p> </span></span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p class="MsoNormal" style="margin-left: 18pt; text-align: justify; text-indent: -18pt;"> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> <span style="font-family: Arial;">-</span><span style="font-style: normal; font-variant: normal; font-weight: normal; font-size: 10pt;"> </span> <span style="font-size: 10pt; font-family: Arial;">Kendisiyle konuşulduğunda sanki dinlemiyormuş izlemini verir.<o:p> </o:p> </span></span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p class="MsoNormal" style="margin-left: 18pt; text-align: justify; text-indent: -18pt;"> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> <span style="font-family: Arial;">-</span><span style="font-style: normal; font-variant: normal; font-weight: normal; font-size: 10pt;"> </span> <span style="font-size: 10pt; font-family: Arial;">Sakin ve gürültüsüz biçimde oynamakta zorluk çeker<o:p> </o:p> </span></span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p class="MsoNormal" style="margin-left: 18pt; text-align: justify; text-indent: -18pt;"> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> <span style="font-family: Arial;">-</span><span style="font-style: normal; font-variant: normal; font-weight: normal; font-size: 10pt;"> </span> <span style="font-size: 10pt; font-family: Arial;">Verilen yönerge ve ödevleri yapmakta zorlanır, bu işi tamamlamadan diğerine geçer<o:p> </o:p> </span></span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p class="MsoNormal" style="margin-left: 18pt; text-align: justify; text-indent: -18pt;"> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> <span style="font-family: Arial;">-</span><span style="font-style: normal; font-variant: normal; font-weight: normal; font-size: 10pt;"> </span> <span style="font-size: 10pt; font-family: Arial;">Çok konuşur, sık sık başkalarının sözünü keser ve lafa girer.<o:p> </o:p> </span></span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p class="MsoNormal" style="margin-left: 18pt; text-align: justify; text-indent: -18pt;"> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> <span style="font-family: Arial;">-</span><span style="font-style: normal; font-variant: normal; font-weight: normal; font-size: 10pt;"> </span> <span style="font-size: 10pt; font-family: Arial;">Çabuk unutur, sık eşya kaybeder.</span></span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p class="MsoNormal" style="margin-left: 18pt; text-align: justify; text-indent: -18pt;"> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> <span style="font-family: Arial;">-</span><span style="font-style: normal; font-variant: normal; font-weight: normal; font-size: 10pt;"> </span> <span style="font-size: 10pt; font-family: Arial;">Çoğu zaman sonuçlarını düşünmeden tehlikeli işlere gir</span></span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p align="justify"><span style="font-family:Arial;font-size:85%;"><span style="color:#ff0000;"><b><br /> </b></span></span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span></p>ALİ UĞUR AYDINOLhttp://www.blogger.com/profile/07322123589361710789noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1451201782149999438.post-85265027999363086792008-04-01T16:16:00.000-07:002008-04-01T16:17:39.078-07:00PANİK ATAK - PANİK BOZUKLUK<script type="text/javascript"><!-- google_ad_client = "pub-7300537746843375"; google_ad_width = 728; google_ad_height = 90; google_ad_format = "728x90_as"; google_ad_type = "text_image"; google_ad_channel =""; google_color_border = "FFFFFF"; google_color_bg = "FFFFFF"; google_color_link = "0000FF"; google_color_url = "008000"; google_color_text = "000000"; //--></script> <script type="text/javascript" src="http://pagead2.googlesyndication.com/pagead/show_ads.js"> </script><iframe name="google_ads_frame" src="http://pagead2.googlesyndication.com/pagead/ads?client=ca-pub-7300537746843375&dt=1207091811671&lmt=1116285772&format=728x90_as&output=html&correlator=1207091811671&url=http%3A%2F%2Fwww.pedam.com%2Fpanikatak%2Fpanikatak.htm&color_bg=FFFFFF&color_text=000000&color_link=0000FF&color_url=008000&color_border=FFFFFF&ad_type=text_image&ref=http%3A%2F%2Fwww.pedam.com%2Fsizofreni%2Fsizofreni.htm&frm=0&cc=87&ga_vid=311583162.1207091812&ga_sid=1207091812&ga_hid=1825519773&flash=9.0.45&u_h=768&u_w=1280&u_ah=738&u_aw=1280&u_cd=16&u_tz=180&u_his=8&u_java=true&u_nplug=14&u_nmime=54" marginwidth="0" marginheight="0" vspace="0" hspace="0" allowtransparency="true" frameborder="0" height="90" scrolling="no" width="728"></iframe><span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p align="justify"> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span></p><p><span style="font-family:Arial;font-size:85%;color:#ff0000;"><b>PANİK ATAK</b>:</span><span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> Aşağıda sayılan 13 bedensel ve bilişsel belirtiden en az dördünün eşlik ettiği yoğun korku ve rahatsızlık hissi. </span> </p><blockquote> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p align="justify"><span style="font-family:Arial;font-size:85%;"><span style="color:#ff0000;"><b>1 -</b></span> Çarpıntı, kalp atımlarını duyumsama<br /> <b><span style="color:#ff0000;">2 - </span></b>Terleme<br /> <b><span style="color:#ff0000;">3 - </span></b>Titreme ya da sarsılma<br /> <b><span style="color:#ff0000;">4 - </span></b>Nefes darlığı ya da boğuluyor gibi olma<br /> <b><span style="color:#ff0000;">5 - </span></b>Soluğun kesilmesi<br /> <b><span style="color:#ff0000;">6 - </span></b>Göğüs ağrısı ya da göğüste sıkıntı duyma<br /> <b><span style="color:#ff0000;">7 - </span></b>Bulantı ya da karın ağrısı<br /> <b><span style="color:#ff0000;">8 - </span></b>Baş dönmesi, sersemlik hissi, düşecekmiş ya da bayılacakmış gibi olma<br /> <b><span style="color:#ff0000;">9 - </span></b>Derealizasyon ya da Depersonalizasyon (Dış ünya yada kendisi gerçekliğini kaybetmiş gibi hissetme.<br /> <span style="color:#ff0000;"><b>10- </b></span>Kontrolünü kaybedeceği ya da çıldıracağı korkusu<br /> <b><span style="color:#ff0000;">11- </span></b>Ölüm korkusu<br /> <b><span style="color:#ff0000;">12- </span></b>Uyuşma ve karıncalanma duygusu<br /> <b><span style="color:#ff0000;">13- </span></b>Üşüme ürperme ve ateş basması </span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span></blockquote> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p align="justify"><span style="font-family:Arial;font-size:85%;">Bu belirtiler genellikle 10 dakika gibi bir sürede yoğunlaşarak doruk noktada sıkıntı verir sonra da genellikle yavaş yavaş azalır. Bu durum bir kez olursa panik nöbet olarak isimlendirilir. Ancak tekrarlamalarla gideceğinden kişi nezaman olacak diye beklentiden dolayı sıkıntı duymaya başlar ki buna beklenti nksiyetesi denir. Bu anksiyete nedeniyle dışarı yanlız çıkmaktan korkmaya yanında birisi olmadan uzağa gitmekten kaçınmaya başlar. Tekrarlayan panik nöbetlere ve kaçınma davranışının eşlik ettiği duruma panik bozukluk denir</span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"><b> </b></span><p align="justify"><span style="font-family:Arial;font-size:85%;"><b><span style="font-family:Arial;font-size:85%;color:#ff0000;">KLYNYKTE NASIL GÖRÜLÜR ?</span></b></span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p align="justify"><span style="font-family:Arial;font-size:85%;"><b>Panik atakların şiddeti ve sıklığı değişkenlik gösterir</b><br /> <b>Yineleyen beklenmedik panik atakları</b><br /> Ataklardan en az birini 1 ay süre ile aşağıdakilerden birinin takip etmesi gerekir<br /> <b>Başka ataklarında olacağına ilişkin sürekli kaygı duyma hali.</b><br /> <b>Atakların yol açabilecekleri ile ilgili olarak üzüntü duyma vardır.</b><br /> Ataklarla ilişkili olarak belirgin davranış değişikliği gösterme vardır. (Kaçınmalar vs)<br /> Bazen panik bozukluğa agorafobi de eşlik edebilir.<br /> <b>AGORAFOBY</b>:Yanlız kalmaktan ya da kaçmanın zor olacağı topluma açık yerlerde bulunmaktan duyulan korku hali.<br /> <b>AGORAFOBY OLMADAN PANYK BOZUKLU?U</b><br /> <b>AGORAFOBY YLE BYRLYKTE PANYK BOZUKLU?U</b><br /> <b>PANYK BOZUKLU?U ÖYKÜSÜ OLMADAN AGORAFOBY<span style="font-family:Arial;font-size:130%;"> </span>Görülebilir<span style="font-family:Arial;font-size:130%;"> </span></b></span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> <b> <p align="justify">Panik Bozukluğa bazı hastalıklar eşlik edebilir.</p> <p align="justify">Eşlik eden psikiyatrik bozukluklar</p> </b> </span><blockquote> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p align="justify"><span style="font-family:Arial;font-size:85%;">- Majör depresyon<br /> - Diğer anksiyete bozuklukları<br /> - Alkol ve madde bağımlılığı</span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span></blockquote> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p align="justify"><span style="font-family:Arial;font-size:85%;"><span style="font-family:Arial;font-size:85%;color:#ff0000;"><b>Sıklık:</b></span></span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p align="justify"><span style="font-family:Arial;font-size:85%;">Genel olarak anksiyete bozuklukları (genel karekteri sıkıntı olan bir grup rahatsızlık) toplumun %8.3’ünde görülür.<br /> <b>Panik bozukluğun görülme sıklığı</b> ise % 1.5- % 3.5 (artalama olarak kadında% 2.1, erkekte % 0.6) Görüldüğü gibi kadınlarda daha sık görülür.<b><br /> Başlangıç yaşı: </b>Ergenliğin sonları - 30 yaş</span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"><b> </b></span><p align="justify"><span style="font-family:Arial;font-size:85%;"><b><span style="font-family:Arial;font-size:85%;color:#ff0000;">Tedavi:</span></b></span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"><b> </b> </span><p align="justify"><span style="font-family:Arial;font-size:85%;">Bu bozukluğun tedavisi yapılmadığı taktirde genellikle kişinin sosyal işlevselliğini kısıtlamaya başlayan bir hal alır ki. Sosyal mesleki işlevselliğin bozulması ile kişinin ekonomik kayıpları da başlar. Bu durum hastalığın şiddeti ile doğru orantılıdır.<span style="font-family:Arial;font-size:130%;"><br /> </span><b>Tedavisinde ilaçlar ve psikoterapi kullanılır.</b></span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span>ALİ UĞUR AYDINOLhttp://www.blogger.com/profile/07322123589361710789noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1451201782149999438.post-67782250893821674772008-04-01T16:15:00.002-07:002008-04-01T16:16:43.411-07:00ŞİZOFRENİ ve PSİKOZ KAVRAMI<span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p align="justify"><span style="font-family:Arial;font-size:85%;"><b> </b></span></p><p align="justify"><span style="font-family:Arial;font-size:85%;"><b>Psikoz Kavramı: Kısaca kişinin gerçeklikle alakasını koparan akıl hastalıklarının genel adıdır. Psikozlar en basitinden bir kaç gün süren kısa psikozlar ve bazen bir ömür boyu devam edebilen şizofreni yelpazesinde çok fazla sayıda hastalık ihtiva eder.</b></span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"><b> </b></span><p align="justify"><span style="font-family:Arial;font-size:85%;"><b>Hayatımızın en büyük nimetlerinden biri şüphesiz akıldır. Aklımız sayesinde gerçekleri çarpıtmadan kavrar ve ona uygun sonuçlar çıkarırız. ?izofreninin de içinde bulunduğu psikozlar dediğimiz hastalıklarda kişilerin gerçeği değerlendirmesi bozulur. Psikiyatrik hastalıklar içinde sıklığı olarak % 3-5 arasında değişen şizofreni yıllar boyunca insanların hem korktuğu hemde ilgi duyduğu bir hastalık olagelmiştir.. Bunun nedeni gizemli bir yaşam ve normal davranışların ötesine gitmekte yatar sanırım.</b></span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"><b> </b></span><p align="justify"><span style="font-family:Arial;font-size:85%;"><b>?izofrenlerde görülen belirtileri şu şekilde sıralamak mümkündür.</b></span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"><b> <b> </b></b></span><p align="justify"><span style="font-family:Arial;font-size:85%;"><b><b>1-Hezeyanlar (Sanrı-Delusion) :</b> Gerçeğin ötesinde kendi kafasında kurduğu şeyleri gerçeklermiş gibi değerlendirme. Ykna için makul delillerle bile onları değiştirememe. Paranoid kıskançlık yada büyüklük hezeyanları gibi.</b></span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"><b> <b> </b></b></span><p align="justify"><span style="font-family:Arial;font-size:85%;"><b><b>2-Varsanılar (Halusination):</b> Kulağına gaiblerden sesler gelmesi, gözüne kimsenin göremediği varlıkların görünmesi burnuna kötükokular gelmesi gibi.</b></span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"><b> <b> </b></b></span><p align="justify"><span style="font-family:Arial;font-size:85%;"><b><b>3-Konuşma içeriğindeki acayiplikler:</b> Kelime salatası yada anlamın birbirinde kopup konuşmanın içeriğinde bir bütünlük olmaması durumu vardır.</b></span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"><b> <b> </b></b></span><p align="justify"><span style="font-family:Arial;font-size:85%;"><b><b>4- Garip davranış:</b>Ortalık yere çişini yapma yada herkesin ortasında masturbasyon yapmayı makul görme gibi yada hiç hareket etmeden uzun süre kalma vs.</b></span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"><b> </b></span><p align="justify"><span style="font-family:Arial;font-size:85%;"><b><b>5-</b>Kişinin yüzünde donuk bir duygu ifadesi varlığı, konuşmamam yada kişinin herhangi bir olay karşısında duygu ifade edecek jest ve mimik göstermemesi. </b></span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"><b> </b></span><p align="justify"><span style="font-family:Arial;font-size:85%;"><b>Sayılan belirtilerin hepsinin bir şizofrende olması gerekmez. Ylk ikisi var ise kişiye psikoz grubu hastalıklardan birisi var deriz. Bunlar içerinde süre ve hastalığın şiddeti şizofreni demek için gerekir. 6 aydan daha uzun bir süre psikoz belirtileri gösteren hastalara şizofreni diyebiliriz.</b></span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"><b> </b></span><p align="justify"> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"><b> </b></span></p><p align="justify"><span style="font-family:Arial;font-size:85%;"><b><b><br /> </b></b></span></p>ALİ UĞUR AYDINOLhttp://www.blogger.com/profile/07322123589361710789noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1451201782149999438.post-51271230831011071812008-04-01T16:15:00.001-07:002008-04-01T16:15:53.097-07:00ÇOCUK VE CİNSELLİK<span style="font-family:Arial;font-size:85%;"><p align="justify"><span style="font-family:Arial;font-size:85%;"><br /> Çevresini ve dış dünyayı yeni yeni tanımaya çalışan çocuğun özellikle 3 yaş civarında aşırı meraklı olduğu ve bu dönemlerde anne-babasını çeşitli konularda soru bombardımanına tuttuğu bir gerçektir. Bu sorulardan anne ve babayı en çok zorlayanı çocuğun cinsel içerikli soruları olmaktadır. Ansızın, beklenmedik anda böyle bir soruyla karşılaşan anne ve baba ne yapacağını bilmemenin verdiği telaşla ayıptır, daha sen çok küçüksün gibi kaçamak cevaplar vererek çocuğu başından savmak veya soruyu duymazlıktan gelerek cevapsız bırakmayı tercih eder.Oysa bu tutum çocuğun var olan merakını bir kat daha artırır. Bu merakı gidermek için çocuk anne-babanın yatak odasına ani baskınlar düzenler, onları banyo yaparken gizlice izlemeye çalışır ya da arkadaşlarının bedenlerini incelemek ister.</span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p align="justify"><span style="font-family:Arial;font-size:85%;">Çocuğun cinsel içerikli sorularının temelinde cinsel duygular değil onun üremeye yani bebeklerin nasıl dünyaya geldiklerine dair merakı yatar. Bu çocuğun uzaya gezegenlere ya da hayvanların yaşayışlarına olan merakından farklı değildir. . Anne ve babanın sorular karşısında duyduğu gerginlik bu farkı bilmemekten ve çocuğun cinsellik anlayışını erişkin anlayışıyla karıştırmaktan kaynaklanmaktadır. Çocuğa cinsel bilgiler vermenin ideal zamanı onun bu konularda soru sormaya başladığı dönemlerdir. Bu tür sorular genellikle 3 yaş civarında sorulmaya başlanır. İlk sorular kendi bedeni , annenin bedeni ya da bir kardeşin dünyaya gelişi ile ilgilidir. Ona vereceğimiz cevapların içeriği yaşa bağlı değişebilir. Ancak asıl dikkat edilmesi gereken gerçek dışı ifadelerden kaçınmaktır. Örneğin bebekler nasıl gelir ? sorusu çocukların sıkça sorduğu bir sorudur. Buna çok basit şekilde şöyle cevap verebiliriz. Bebekler annenin karnında büyürler. Orada bebeklerin büyümesi için özel bir yuva vardır. Burada büyürler ve bir süre geçtikten sonra annenin döl yolundan dışarı çıkarlar. Bunun yerine bebekler leylekler tarafından getirildi ya da çarşıdan satın alındı gibi gerçek dışı ifadeler çocuğun yanlış bilgilenmesine neden olacak ve bir müddet sonra bu cevabın doğru olmadığını anlayan çocuk merakını gidermenin ve sorularına cevap bulmanın başka yollarını arayacaktır. Diğer taraftan bazı anne ve babalar da çocuklarının sordukları soruları kuşlar , arılar gibi hayvanlar üzerinden onları anlatarak cevaplamak isterler. Böylece üreme ile ilgili bilgilerin daha masum hale geleceğini ve cinsellikten arınacağını düşünürler. Oysa çocuğun asıl merak ettiği konu insanların üremesidir. İşe kuşlar ve arılarla başlamak sadece anne-babanın sıkıntısını hafifleten kaçamak bir yoldur , çocuğun merakını gidermez.</span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p align="justify"><span style="font-family:Arial;font-size:85%;">Çocuğun sorularına verilecek cevaplar onun merakını giderici ve doyurucu olmalıdır. Ancak bilgi verme amacıyla çocuğa her şeyi tüm detayları ile anlatmak ve çocuğun aklını karıştırmak da gerekmez. Çocuğun neyi anlayıp anlamayacağını kavramak zor değildir. Her çocuğa yaşına uygun anyabileceği bir dil kullanarak bilgi verilebilir. Çocuğa cinsel konularda yaşına uygun bilgi vermek ona basit trafik kurallarını öğretmek gibidir. Bu bilgilerden onu uzak tutmak ileride karşılaşacağı olaylara karşı savunmasız bırakacak ve yaşam boyu onun izlerini taşımasına neden olacaktır. Vereceğimiz her türlü bilginin doğru ve abartısız olması gerekir. Uydurma yanlış, saçma ve hayali bilgiler vermek çocuğun zihnini bulandırır ve ileriki yaşamı için sorunlar oluşturur. Kullanılan dil basit olmalı ve fazla detaya girilmemelidir. Çocuğa her şeyi detaylı biçimde anlatmanın bir anlamı ve yararı yoktur. Ona yaşına göre kaldıramayacağı derinlikte bilgiler vermek cinselliğin erken devreye girmesine neden olabilir. Cinsel konulardan bahsederken anne ve babaların yüz ifadeleri, gerginlikleri ve huzursuzlukları da çocuklar tarafından dikkatle algılanır. Huzursuz, gergin ve utungaç bir ifadeyle ne söyleyeceğini bilemeyen anne ve babalar çocuklarına bu konunun aslında konuşulmaması gereken kötü ve çirkin şeyler olduğu mesajını vermiş olurlar. Oysa çocuğun algılaması gereken cinselliğin doğallığı ile birlikte gizliliği ve özelliğidir.</span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p align="justify"><span style="font-family:Arial;font-size:85%;">Çocuğa üreme ve cinsellik hakkında bilgi vermeye en uygun kişiler anne ve babalardır. Ancak bu gerçeğe rağmen anne ve babalar bilgilendirme açısından kendini yetersiz bulur ya da sıkıntı duyduğu için çoğunlukla bundan kaçarlar. Çocuk ise yaşı ilerledikçe bu konudaki bilgileri dışarıdan başka yollarla öğrenmeye çalışılır. Böyle bir yolla bilgi edinmeyi anne ve baba olarak sizin kontrol edebilme şansınız hiç yoktur.</span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p align="justify"><span style="font-family:Arial;font-size:85%;">Çocukların bir kısmı anne ve babaların cinsel yaşamı hakkında soru sorarlar. Cinsel bilgi verme adına anne-babanın çocuklarına cinsel yaşantılarından bahsetmesi sakıncalıdır. Cinsel yaşantıların çok özel konular olduğu ve başkaları ile paylaşılamayacağı ifade edilmelidir. Anne ve babaları sıkıntıya sokan diğer bir düşünce de çocuklarının öğrendikleri bilgileri uygulamaya koyacakları endişesidir. Aslında bu düşünce yetişkinlerin kendi düşüncelerini çocuklara yansıtması anlamına gelir. Çocuk erişkinler gibi cinsel istek ve ilgi duymadığından bu korku yersizdir. Ayrıca biyolojik olarak da hormonlar tarafından uyarılmamaktadır. Çocuğun sorularına yol açan sadece bilgi edinme isteğidir.</span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p align="justify"><span style="font-family:Arial;font-size:85%;">İleri görüşlülük adına çocuğa yaşının üstünde detaylı bilgiler veren ve çocuktan hiçbirşeyi gizlenmemesi gerektiğini düşünen anne ve babalar vardır. Bu anne-babalar rahatlıkla evde çıplak dolaşabilmekte ya da yaşı ilerlemesine rağmen çocuğu ile birlikte banyo yapabilmektedirler. Bu tür tutum ve davranışlar çocuğun ruhsal gelişimi için oldukça sakıncalıdır. Çocuğun anne-babasıyla aynı yatakta yatmasının da benzer sakıncaları vardır. Doğduğu günden itibaren en kısa zamanda çocuğun yatağı ve odası ayrılmalıdır.</span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p align="justify"><span style="font-family:Arial;font-size:85%;">Cinsel konularla ilgili soru sormayan çocuklar ya daha önce sordukları sorular nedeni ile ayıplanmıştır ya da kendilerini rahat hissedecekleri bir ev ortamı bulamamışlardır. Bu nedenle oyunlarında ve arkadaşları ile konuşmalarında sorularına cevap ararlar. Merakını gidermek isteyen çocuk doktorculuk oynayarak hemcinslerinin ve karşı cinsin bedenini keşfetmeye çalışır. Bu durum bazı anne ve babaların telaşlanmasına neden olur. Başlangıçta bu tür araştırma ve merak giderme çabaları bir noktaya kadar doğal karşılanmalı ve çocuk suçlanmamalıdır. Ancak çocuğa yaptıklarının farkında olduğunuz mesajını vermeli ve merakını giderici gerekli açıklamalarda bulunmalısınız.</span></p> <span style="font-family:Arial;font-size:85%;"> </span><p align="justify"><span style="font-family:Arial;font-size:85%;"><span style="font-family:Arial Narrow;"> </span></span></p></span>ALİ UĞUR AYDINOLhttp://www.blogger.com/profile/07322123589361710789noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1451201782149999438.post-48181098646388437922008-04-01T16:00:00.000-07:002008-04-01T16:15:33.839-07:00OTİZM<b>Otizm</b>; ömür boyu süren beyinsel bir rahatsızlıktır ve "sosyal <a href="http://tr.wikipedia.org/w/index.php?title=Etkile%C5%9Fim&action=edit&redlink=1" class="new" title="Etkileşim (henüz yazılmamış)">etkileşimde</a>, sosyal <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0leti%C5%9Fim" title="İletişim">iletişimde</a> kullanılan <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Dil" class="mw-redirect" title="Dil">dilde</a> veya sembolik veya hayali oyunda" gecikmelerle kendini gösteren sinir sisteminde düzensizlik olarak sınıflandırılır<sup id="_ref-wiki_0" class="reference"><a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Otizm#_note-wiki" title="">[1]</a></sup>. Otizm yaşamın ilk 3 yılında ortaya çıkan bir <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Sendrom" title="Sendrom">sendromdur</a>. Nedeni bilinmemektedir. Kişi gördüklerini, duyduklarını, duyumsadıklarını doğru bir şekilde algılayamaz; bu nedenle sosyal ilişkileri ve davranışlarında ciddi sorunlar vardır. Erkeklerde daha yaygın olarak görülür. Otizm ya kendi başına ya da zeka geriliği, öğrenme güçlüğü, <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Epilepsi" title="Epilepsi">epilepsi</a> gibi diğer gelişimsel bozukluklarla birlikte ortaya çıkabilir. Otizm kelimesinin manası "kendine dönük"tür.<span><span style="font-family:Arial;font-size:85%;"><p align="justify">Çocuk dendiğinde aklımıza neşe, canlılık, bitmek ve tükenmek bilmeyen bir enerji gelir. Genellikle çevremizde bu tip çocuklarla karşılaşır ve onların oyun ve hayal dünyalarını hayretler içinde seyrederiz.. Aslında çocukları sevimli ve cana yakın yapan bu özellikleridir. Ancak çevresinde olup bitenlere karşı ilgisiz , dış dünya ile adeta bağını koparmış, kendi dünyasında yaşamaya çalışan çocuklar da vardır. Bu çocukların en belirgin özellikleri sosyal ilişki kurmadaki yaşadıkları güçlüklerdir. Bu nedenle bebeklik dönemi sonrası toplum içinde bu çocukları hemen farkedebilirsiniz. Etraflarında örülü o kalın duvarı aşmak hatta bir pencere olsun açabilmek için hayli zorlanacağınız bu çocuklara otistik çocuklar denmektedir. </p> <p align="justify">Yeni doğan her bebek yaşamın ilk günlerinde doğal otistik bir dönem geçirir.Yani çevresindeki insan ve eşyalara karşı ilgisiz ve dışarıdan gelen uyarılara karşı tepkisizdir. Ancak normal gelişim sürecinde bu dönem bir kaç hafta kadar devam eder ve giderek çocuk dış dünyaya açılmaya ve çevresiyle ve özellikle insanlarla ilgilenmeye ve ilişkiye girmeye başlar. Otistik çocukların çoğu normal sayılan ve çok kısa süren bu dönemi bir türlü aşamaz ve dışa açılamazlar. Karşısına anne geldiğinde kimse yokmuş gibi tepkisiz kalan ve adeta bir gülücüğü dahi esirgeyen bu çocuklar dikkatli bir gözlemci tarafından hemen farkedilebilirler.<br /></p></span></span><h2> <span class="mw-headline">Belirtileri</span> <span style="font-size: x-small; font-weight: normal; float: none; margin-left: 0px;" class="editsection"></span></h2> <p>Otistikler aşağıdaki davranışların en az yarısını gösterirler.</p> <ul><li>Çevresine karşı ilgisizdir.</li><li>Olaylara ve insanlara tepkisizdir.</li><li>Genelde tek başınadır.</li><li>İletişim güçlüğü çeker.</li><li>Konuşma zorluğu vardır.</li><li>İnsanlarla temastan kucağa alınmaktan ya da sevilmekten hoşlanmamak.</li><li>Göz temasının çok az ya da hiç olmaması.</li><li>Uygunsuz ve sebebsiz gülmek ağlamak.</li><li>Seslere karşı aşırı duyarlılık ya da duyarsızlık.</li><li>Objeleri kendi etrafında çevirmek.</li><li>Sürekli aynı oyunları oynamak.</li><li>Herşeyin aynı olmasını istemek, değişikliklere aşırı tepki vermek.</li><li>Aşırı hareketlilik ya da hareketsizlik.</li><li>Objelere gereksiz yere bağlanmak.</li><li>Bir sebep olmadan strese girmek, üzüntü duymak.</li><li>Motor hareket gelişiminde düzensizlik.(Topa vuramaz ama küpleri üst üste dizer)</li><li>Tekrarlayıcı davranışlar yapar.</li><li>Anlamsız kelimeleri tekrarlar.</li><li>Ellerini kollarını çırpar, olduğu yerde sallanır, kendi etrafında döner.</li><li>Tehlikeye karşı duyarsızlık.</li><li>Acıya karşı duyarsızlık.</li></ul><h1><div class="headlineStory"><span style="font-family:Arial;font-size:85%;"><p align="justify">Genellikle bebekliğin ilk iki yılı içinde otizme ait belirtilerin başlaması beklenir. Nadiren bu belirtiler daha geç yaşta da başlayabilir. Otizm belirtileri çocuğun yaşına ve gelişim düzeyine göre çok farklılıklar gösterebilir. Bebekliğin ilk dönemlerinde annelerin ilk farkettikleri çocuklarının diğer çocuklara nazaran daha az güldükleridir. Annenin bedensel teması, çocuğunu kucaklaması ve öpmesi her çocuğun arzuladığı bir işlev olmasına karşın bu çocukları rahatsız eder. Adeta sevilmekten hoşlanmazlar ve tepki gösterirler. Ana babanın seslenmesine karşı yanıt vermemeleri nedeniyle çoğu aile çocuklarının sağır olduğunu dahi düşünebilir. Çevredeki insanların görünümleri, giyisileri dikkatlerini çekmez. dışarıdan izlendiğinde adeta odada kimse yokmuş gibi davranırlar. İnsanlarla göz göze gelmekten kaçarlar. Yalnızlığı severler ve yalnız bırakılmaya tepki göstermezler. Normalde çocuklar uyumadıkları dönemlerde yatakta kalmak istemez anneden ilgi beklerler. Ancak bu çocuklar uyumadıkları halde saatlerce yatakta sessizce kalabilirler. İlk dönemlerde anne ve babayı diğer insanlardan ayırmakta güçlük çekmelerine karşın yaşları ilerledikçe anne babaya bağlılıkları aşırı derecede artabilir ve ayrıldıklarında yoğun sıkıntı yaşayabilirler. </p> <p align="justify">Otistik çocuklar en çok konuşma gecikmesi şikayeti ile hekime getirilirler. Bedensel gelişimi yaşına uygun olan çocuğun konuşması yaşıtlarına göre oldukça geridir. 5 yaşına geldiklerinde ancak % 50 si tek kelimelerle konuşabilir. Konuşmayı ilişki kurmaktan çok ihtiyaçların giderilmesi için kullanırlar. Bir kısmı ise ileri yaşlarda dahi konuşamaz ya da konuştukları anlaşılamaz. Konuşmanın geriliği yanında bu çocuklarda söylenen sözcükleri tekrarlama ve kelime uydurma gibi konuşma bozuklukları görülebilir. Konuşmadaki bütün bu gerilik ve bozukluklar çocuğun ilişki kurmadaki zorluğunu bir kat daha artırır. </p> <p align="justify">Her yaş çocuğu kendi yaşıtlarıyla oynamaktan hoşlanır. Yaşıtlarıyla bir araya geldiğinde onlarla ilgilenir ve oyun kurmaya çalışır. Otistik çocuklar ise hep yalnız olmayı tercih eder, çocukların içine karışmaz, hep bir köşede yalnız başına oynarlar. Kendi özel davranış biçimleri ile diğer çocuklardan hemen ayırt edilebilirler. Örneğin kendi etraflarında defalarca dönme, tek ayak üzerinde zıplama ve odanın içinde bir köşeden diğerine koşma gibi amaçsızca terarlanan hareketleri vardır. El çırpma, tüm bedeni sallama gibi olağan dışı beden hareketleri dikkat çekicidir. İlgi alanlarının kısıtlılığı nedeniyle belirli oyuncaklarıyla hep aynı biçimde ve tekrar tekrar oynarlar. Evde bulunan bazı nesnelere aşırı ilgi gösterebilirler. Mekanik aletlere ve dönen nesnelere ilgileri büyüktür. Bazı nesnelere karşı duygusal olmayan ve bize göre anlamsız aşırı bağlılıkları vardır. Bir parça sicim ya da gazoz kapağı onlar için vazgeçilmez birer nesne olabilir. Yaşam içindeki olağan değişimlere karşı direnç gösterirler. Ev içinde bir eşyanın yerinin değişmesine izin vermez, eve alınan yeni bir eşyayı kullanmak istemezler. Değişime karşı bu direnç ailenin hayatında kısıtlamalara neden olacak derecede rahatsızlık verici olabilir. </p> <p align="justify">Tepkileri ani ve yersiz olabilir. Öfke patlamaları, kendine zarar verici davranışlar ya da uygunsuz sevinç nöbetleri gözlenebilir. Yaş ilerledikçe çocuğun çevresiyle aktif ilişkiye girmesi artabilir ancak sınır koyamama gibi uygunsuz davranışlar devam eder. Daha ileri yaşlarda zekası normal olan çocuklarda önceden olan olayları detaylı hatırlama ve akılda tutmalar görülebilir. Müzik, hafızada tutma ve okuma gibi bazı özel alanlarda garip ve akıl almaz becerileri olabilir. </p> <p align="justify">Otistik çocukların aile tarafından hekime ilk getirilme nedeni genellikle konuşmalarındaki gecikmedir. Oysa daha ilk yıl içinde çocuğun dış dünyaya kapalılığı ilgili bir anne tarafından fark edilebilir. Kendisi ile dış dünya arasında kalın bir duvar olan bu çocuklar annelerinin gösterdiği sevgi ve ilgiye adeta kayıtsız kalırlar. Bir annenin bunu fark etmemesi mümkün değildir. Ancak çocuğuna karşı ilgisiz ve sevgisini gösteremeyen anneler bu bozuk gidişi anlamayabilirler. </p> <p align="justify">Otistik çocukların bir çoğunda zeka düzeyi normalin altındadır. Bu çocuğun genel olarak işlevselliğini azaltan bir faktördür. Yapılan araştırmalar otizmin toplumda yaklaşık 10.000 çocuktan 4 ünde görüldüğünü göstermiştir. Erkek çocuklarda kızlara oranla 4-5 kat daha fazla sıklıkta görülür. Otistik çocukların kardeşlerinde bu hastalığın görülme sıklığı normal çocuklara oranla daha fazladır.</p> <p align="justify"><b><span style="color:#ff0000;">NEDENLERİ:</span></b></p> <p align="justify">Otizmin gelişimsel bir hastalık olduğu düşünülmekte ve nedeni konusunda araştırmalar hala devam etmektedir. Birlikte zeka geriliği ve epilepsi nöbetlerinin sık bulunması biyolojik nedenlerin daha ön planda olduğunu göstermesi açısından dikkat çekicidir. Kardeşler ve ikizler üzerinde yapılan arştırmalar genetik faktörlerin önemli olduğunu düşündürmektedir. Uzun yıllar otizmin nedeni olarak anne bebek arasındaki iletişimsizlik konu edilmiş ve bu çocukların annelerine çocukla duygusal ilişki kurmada yetersizliklerini anlatmak için buzdolabı anne yakıştırması yapılmıştır. Ancak daha sonra aynı anne babadan doğma diğer çocuklarda benzer sorunların olmaması ve tüm otistik çocukların annelerinin de buzdolabı anne modeline uymaması bu görüşü destekleyen verilerin yetersiz kaldığı fikrini doğurmuştur. Otizmin ensefalit, frajil x sendromu, fenilketonüri ve doğumsal kızamıkçık enfeksiyonu gibi bazı tıbbi durumlarla birlikte de daha sık görülebilmesi ve bu çocukların yaklaşık % 25 inde epilepsi nöbetlerin de bulunması nedeni nörobiyolojik alanda arama zorunluluğunu gündeme getirmiştir.</p></span><h2><span style="font-family:Arial;font-size:85%;"><p align="justify"><b><span style="color:#ff0000;">TEDAVİ:</span></b></p> <p align="justify">Nedenin kesin olarak bilinememesi tedavi yaklaşımlarını sınırlamaktadır. Şurası unutulmamalıdır ki otizm tedavisinin ilk ve en önemli aşaması ailenin hastalık hakkında bilgi sahibi olmasıdır. Çünkü tedavi içinde aile aktif olarak rol almalıdır. Bunun için tedavi ekibi ile işbirliği yapmak zorundadırlar. Gerginliğini üzerinden atamamış, sabırsız ve beklentisi yüksek olan ailelerin tedaviyi sürdürebilmeleri imkansızdır. Hastalığa özgü bir ilaç henüz yoktur. Ancak kendine ya da etrafına zarar veren, huzursuz, uykusuz, aşırı hareketli çocuklara bazı ilaçlar kullanılmaktadır. Şu anda asıl olarak üzerinde durulan çocukları otistik halden çıkarmaya yönelik davranış ve eğitim programlarıdır. Burada amaç çocuğun sosyalleşmesini ve ilİşki kurabilmesini sağlamaktır. Çocuğun zeka düzeyine göre konuşma ve okuma yazma eğitimi verilebilir. Bu çabaların asıl amacı çocuğun dış dünyaya uyumunu sağlamaktır. Bu programların yetkili ve ehliyetli insanların katkısıyla sürdürülmesi gerekir. Kısa vadede sonuç beklemek doğru olmaz. Tedaviden alınacak sonuç çocuğun zeka düzeyi ile yakından ilgilidir. Zeka düzeyi düşük , konuşması geri çocukların tedaviden yararlanma oranları oldukça düşüktür. Otistik çocukların ancak % 10 u ileriki yaşamlarında başkalarına muhtaç olmadan yaşamlarını sürdürebilirken büyük kısmı yardımsız ve bağımsız yaşayamaz</p></span></h2></div></h1> <div class="textMedBlack">OTİZM TEDAVİSİNDE BÜYÜK ADIM<br /></div><div class="textMedBlack"><br /></div> <span class="textBodyBlack">İSTANBUL - Bilimadamları, iletişim ve sosyal becerileri kısıtlayan otizm hastalığının etkilerini azaltmayı ilk kez başardı. Fareler üzerinde yapılan deneylerde, beyindeki bir enzimi engelleyen uzmanlar, böylece ilk kez otizme özgü davranış bozukluklarında azalma kaydetti. Bu durumda, hastaların otizm ortaya çıktıktan sonra dahi tedavi edilmesi mümkün olabilecek</span><table border="0" cellpadding="0" cellspacing="0" width="650"><tbody><tr><td valign="top"><div class="width:650px;" style="float: left; z-index: -1; height: 1%;"><div class="p6" style="width: 650px;"><div style="padding-right: 190px;"><p class="textBodyBlack">Otizm, çocukların sosyal ve iletişim becerilerini engeleyen bir çeşit gelişim bozukluğu olarak nitelendiriyor.<br /><br />Otizmin ortaya çıktıktan sonra tedavisinin mümkün olmadığı düşünülüyor. Ancak, ABD’deki MIT Ünversitesi’nde yapılan bir araştırmada uzmanlar ilk kez zihinsel gerilik ve otizm semptomlarını azaltmayı başardı.<br /><br />Araştırmada, beyin hücreleri arasındaki iletişimi belirleyen PAK adlı enzimin işleyişi engellendi. Böylece hiperaktivite ve tekrarlayan hareketler gözlemlenen farelerde bu semptomlarda iyileşme sağlandı.<br /><br /><b>Otizm ortaya çıktıktan sonra da tedavi mümkün olabilir</b><br />Böylece hem hafif zihinsel engeller hem de otizmde hastalık ortaya çıktıktan sonra da tedavinin mümkün olabileceği ilk kez kanıtlanmış oldu.<br /><br />Otizm, IX kromozomuyla taşınan bir gende meydana gelen değişimden kaynaklanıyor. Hastalık, sosyal ilişkiler ve konuşmada güçlük, hayal gücünü kullanmada zorlanma ve değişikliklere karşı tepki gösterme gibi belirtilerle ortaya çıkıyor.<br /></p><br /><span><span style="font-family:Arial;font-size:85%;"><p align="justify"><b><span style="color:#ff0000;">OTİSTİK ÇOCUKLARDA DİKKAT ÇEKİCİ BAZI ÖZELLİKLER</span></b></p> <blockquote> <p align="justify">- Kendisini çevresinden uzaklaştırma ve kendi dünyasında yaşama<br /> - Cansız nesnelere insanlardan daha fazla ilgi gösterme<br /> - Sebebsiz gülümseme, gülme ve ağlamalar<br /> - Söylenen sözleri anlamsızca tekrarlama<br /> - Konuşması yaşıtlarına göre gerilik<br /> - Cümle içinde kelimelerin yerlerini yanlış kullanma<br /> - Anlamsız yeni kelimeler uydurma<br /> - Göz göze gelmekten ısrarla kaçınma<br /> - Kucağa alınmayı beklememe<br /> - Değişikliklerden kaçınma<br /> - Arka arkaya anlamsızca bazı hareketlerin tekrarı<br /> - Hafıza, müzik ve okuma gibi alanlarda garip becerilerinin olması<br /> - Kendine zarar verici hareketler<br /> - Dış uyaranlara (ışık , ses gibi ) anormal cevap verme<br /> - Belli nesnelere aşırı bağlanma (ip parçası, gazoz kapağı gibi)<br /> - Diğer çocuklarla ilişkiye girememe<br /> - Aşırı korkulu ve tedirgin bir hal içinde olma<br /></p> </blockquote></span></span><p class="textBodyBlack"><br /></p><p class="textBodyBlack"><br /></p> </div> <!--//div1--> </div> </div></td><td> </td></tr></tbody></table> <!--newsend--> <!-- <div class="userRating t1 b f11 c000" style="margin-top:20px;margin-left:10px;">-->ALİ UĞUR AYDINOLhttp://www.blogger.com/profile/07322123589361710789noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1451201782149999438.post-53164132210215235992008-04-01T15:58:00.000-07:002008-04-01T16:00:34.658-07:00HİPERAKTİVİTE VE DİKKAT EKSİKLİĞİ TEDAVİSİNDE DİKKAT EDİLMESİ GEREKENLER<span style="font-family:Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif;font-size:85%;"><b>1.</b>Dikkat eksikliği ve/veya hiperaktivitesi olan çocuklarda, ilaç tedavileri psikoterapilerin, aile ve öğretmen eğitimlerinin, özel öğretmen desteğinin yerini tutmaz.<br /> 2.İlaç tedavileri ne zaman yetmez? Aile içi çatışmalar şiddetli ise, yanlış anne-baba tutumları problemin kavranmasına rağmen değişmiyorsa, çocukta dikkat eksikliği dışındaki psikolojik sorunlar var ise, okul koşulları çocuğun ihtiyaçlarına göre düzenlenemiyorsa...<br /> <b>3.</b>İlaç tedavileri ne zaman mutlaka düşünülmelidir? Gelişimi bu tip bir problem tarafından engellenmiş bir çocukta, hele okula ve aileye yönelik düzenleme ve öneriler, öğrenme zorluklarına yönelik bireysel çalışmalar yetersiz kaldığında, ilaç tedavilerinin varlığını, yararlarını ve risklerini ve hangi koşullarda işe yaradığını aileye baştan bildirmek doktorun ödevidir.<br /> <b>4.</b>İlaç tedavileri, çocukların ve ailelerinin hayatlarını daha iyi ve kolay kılmak, kişilik gelişimlerinin önündeki biyolojik engelleri etkisizleştirmek amacı ile yararlanılan araçlardır. Nasıl kullanılacağı, ne zaman başlanıp ne zaman bitirileceği, ne zaman yararsız sayılacağı, hangi yan etkilerin gelip geçici olacağı, hangi yan etkiler görüldüğünde ilaçların bırakılacağı ailenin bir doktor ile karşılıklı görüşerek öğreneceği ve mutabık kaldığında uygulayacağı hususlardır.<br /> <b>5.</b>Çocuğunuza ve kendinize önerilen her türlü tedavi hakkında, tedaviyi veren ve sorumluluğu üstlenen doktor ile konuşulup, gazete, internet ve TV bilgisinin ötesinde bilgi sahibi olunmasını öneririm. Bilimsel araştırmaları ya da çeşitli şekillerde tedaviyi uygulamış ve çok yararlanmış ya da hiç yararlanmamış ailelerin verdiği bilgileri yanlış değerlendirme olasılığını azaltmanın en kestirme yolu bu olacaktır.<br /> <b>6.</b>İlaç tedavileri bağımlılık yapar mı? İleride başka tedavilere bağımlılık gelişimine zemin hazırlar mı? Uyarıcı ilaçları doktor tavsiyesiyle ve takibinde kullananlarda uyarıcıya bağımlılık riskinden söz edilemez. Gelecekteki riskler açısından bakıldığında, çocuklukta dikkat eksikliği ve/veya hiperaktivite için uyarıcı ilaç tedavisi alanların, madde bağımlılığı riskinin azaldığı kesinlik kazanmıştır (Pediatrics January 2003, Wilens et al; Barkley et al). Tedaviyi yarım bırakarak, problemleriyle yaşamayı tercih edenler için ise, risk artmakta, bireyler kendilerini değişik maddeler kullanarak “tedavi” etmeye çalışmaktadırlar.<br /> <b>7.</b>İlaç tedavileri ile hayatlarında olumlu değişiklikler olmuş çocuklara ve ailelerine sorduğunuzda, ne bağımlılıkla ilgili bir gözlem duyarsınız, ne de bu yarardan vazgeçme arzusu... İlaçlar, sorunların ideal çözümleri değiller... Ancak, ilaçlar, bilinen çözümler içinde en etkili ve en az riskli olanlar; bilhassa kısa vadeli çözümlere ihtiyaç duyduğumuz noktalarda.</span>ALİ UĞUR AYDINOLhttp://www.blogger.com/profile/07322123589361710789noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1451201782149999438.post-16590161957218816822008-04-01T15:56:00.000-07:002008-04-01T15:57:59.286-07:00ÇOKLU ZEKA TEORİSİ<span style="font-family:Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif;font-size:85%;color:#333333;"><span style="color:#ff0000;"><b>Çoklu Zeka Teorisi </b></span><br /> <br /> Harvard Graduate School of Education'dan Howard Gardner tarafından ortaya atılan çoklu zeka teorisi, bireylerin hayata yaklaşımlarının ve düşünme tarzlarının çoklu olduğu bilgisinden yola çıkmaktadır. Gardner'a göre 7 çeşit zeka vardır. <br /> <br /> 1985 yılında yayınlanan araştırmasından sonra bunlara sekizinciyi eklemiş ve şu andan bir başkası için çalışmaktadır. Bireylerin yedi (artık sekiz) zekası olduğu ve hepsinin herkeste aynı ölçüde olmadığı düşünülürse eğitimcilerin her bireyde güçlü olan zekayı ortaya çıkarma ve geliştirme yönünde yeni çalışmalar yapma zorunlulukları ortaya çıkmıştır. En önemli noktalar müfredat, ders planı ve yönlendirme konularıdır.<br /> <br /> Her geçen gün artan sayıda eğitimcinin Çoklu Zeka Teorisi hakkında bilgilenmesi DEHS görülen öğrenciler için büyük bir fırsattır. Eğitimciler bilgiyi daha çeşitli yollarla öğretmek gerekliğini çünkü çocukların farklı biçimlerde öğrendiklerini artık ayrımsamaktadırlar. Çoklu Zeka Teorisi bir eğitim sistemi olmamakla birlikte çocukların bilgiyi nasıl algıladıkları konusunda bir araçtır. DEHS görülen bir çocuğun ebeveyni çocuğunun farklı öğrendiğinin ayrımındadır.<br /> <span style="color:#ff0000;"><b><br /> <br /> Yapıcı Olmak</b></span><br /> <br /> Yapıcı olmak teorisinin ana fikri her yaştan bireyin yeni birşey öğrenirken daha önceden sahip oldukları bilgi, inanç ve yetenekleri kullandıklarıdır. Teorinin üzerinde önemle durduğu nokta birey öğrenmek için hazır olduğunda öğrenme yetisinin büyük oranda bireysel deneyimine dayandığıdır. Yapıcı Olma Teorisini kendilerine eğitim aracı olarak seçen öğretmenler öğrencilerine bilgiyi basit olarak sunup sonra onlara öğrendiklerini aktif olarak uygulama olanağı sağlarlar. Örneğin; ilkokul ikinci sınıfın Yapıcı Teoriyi uygulayan öğretmeni iklimler konusunu işlerken öğrencilerine televizyondaki bir kaç hava durumu haberini izletir. Daha sonra öğrencilerini iklim değişiklikleri, soğuk hava kütlesinin hareketleri ve hava tahminleri konularındaki tartışmalarında yönetir. Öğrenciler iklim konusunda düşündükten ve önceden bildiklerini tartıştıktan ve yeni bilgilerle donandıktan sonra öğretmen bu kez de onları küçük takımlara bölerek onları günlük okul hava tahmini yapmaya, elektronik posta aracılığıyla bunu dünyadaki diğer ikinci sınıflarla paylaşmaya, hazırladıkları hava durumunun garfiğini çizmeye ve oyun bahçesinde tüm öğrencilerin kullanabilmesi için bir hava durumu çizelgesi yapmaya yönlendirir. Yapıcı Olmak Deneyli Eğitimle benzerlik gösterir.<br /> <br /> <br /> <span style="color:#ff0000;"><b>Deneyli Eğitim </b></span><br /> <br /> Deneyli Eğitim anlayışına göre bilginin geliştirilmesi ve yetenek kazanmak birbirine destek veren ayrılmaz öğelerdir. Dayandığı nokta duyduklarımızın %20sini ve gördüklerimizin %50sini hatırlamamıza karşın yaptıklarımızın %80ini hatırlamamızdır. Sizin de gördüğünüz gibi temeli aktif eğitimdir.<br /> <br /> İster Yapıcı ister Deneyli Eğitim olsun bu tür bilgiye dayalı, katılımcı sistemler DEHS görülen öğrenci için gerekli olan aktif öğrenimdir. Öğrencilerin pasif dinleyici olarak değil deneyimleyerek öğrenmesi anafikrine dayalıdır.<br /> <span style="color:#ff0000;"><b><br /> <br /> Beyin-Temelli Öğrenme </b></span><br /> <br /> Eğitimciler her geçen gün beynin yapısı ve işlevi üzerinde yapılan araştırmalara daha çok ilgi duymaktadırlar. Çocuklar için öğrenim planı yapan öğretmenler için beynin nasıl çalıştığını bilmek çok önemli bir kazançtır. Eğitimciler beynin işlevleri hakkında bilgilendikçe geleneksel sınıf programlarının öğrenmeyi teşvik etmekten çok yasaklamayı hedeflediğini görmektedirler.<br /> <br /> Eğitimciler, beyin üzerine yapılan en son araştırmalara dayanarak üç ana noktaya odaklanmaktadırlar:<br /> <b><br /> 1. Bilgiye Planlı Daldırma—</b>Eğitimciler öğrencileri boğazlarına kadar bilgiye daldıracak bir sınıf düzeni kurarlar. Böyle bir sınıfta elle yapılacak aktiviteler, deneyler, grafikler ve duvarlarda yazılar vbg. vardır.<br /> <b><br /> 2. Gerilimsiz Uyanıklık—</b>Öğretmenler öğrencilerinin öğrenme konusunda kendilerini rahat hissetmeleri için herşeyi yapar, başarısızlık korkusunu yok etmeye çalışır ve güvenli bir ortamda heyecanla öğrenmeyi teşvik ederler.<br /> <b><br /> 3. Aktif Kullanım—</b>Her yaşta öğrenci yeni edindiği bilgileri kullanmalıdır. Ancak böylece edinilen bilgi hazmedilir ve kalıcı olur.<br /> <br /> DEHS görülen öğrenci genellikle sınıfında ve okulunda huzursuzdur çünkü sınıf düzeni hala 1900 lerden kalmadır. Bu tür bir düzen DEHSli öğrencinin gereksinimi olan fiziksel ve görsel uyarmadan, keşfetme özgürlüğünden ve bireysel farklılıkların anlaşılmasından çok uzaktır 60 ve 70'li yıllarda tanı konulmamış bir öğrenci olarak okul hayatımı sürdürürken annem öğretmenlerim tarafından kullanılan eğitim sisteminin ayrımına vardı. Anneme göre iki tür çocuk vardı: öğrenimleri güzelce yuvarlağa oturtulmuş çocuklar ve kare şeklinde öğrenebilen çocuklar. Çocukların çoğunluğu yuvarlak öğrenenler grubuna dahildi ve öğretmenler bu yüzden herşeyi yuvarlak öğrenebilen öğrencilere göre anlatıyordu. Ama bazı öğrencilerin yetenekleri köşelere saklıydı ve öğretmenler yuvarlaklar çizerken bu köşeleri kaçırıyorlardı. Üstelik de bu çocuklar yaratıcı, farklı düşünebilen çocuklardı ve farklı öğrenme gereksinimleri vardı.<br /> <br /> Annemin teorisi biraz basit bile olsa, o yeteneklerini köşelerde gizleyen çocukların benim gibi DEHS görülen çocuklar olduğunu açıkca görmüştü.<br /> <br /> Öğrendiklerinizi daima çocularınızın okulu ile paylaşınız.<br /> </span>ALİ UĞUR AYDINOLhttp://www.blogger.com/profile/07322123589361710789noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1451201782149999438.post-6754058469381019672008-04-01T15:51:00.001-07:002008-04-01T15:56:10.706-07:00DİKKAT EKSİKLİĞİ VE HİPERAKTİVİTE<span style="font-family:Arial, Helvetica, sans-serif;"><span style="font-size:85%;color:#333333;"><br /> </span></span> <p><span style="color:#6699ff;"><b><span style="font-family:Arial, Helvetica, sans-serif;font-size:85%;color:#0066ff;">Dikkat Eksikliği Sendromu nedir?</span></b></span><span style="font-family:Arial, Helvetica, sans-serif;font-size:85%;"><br /> <span style="color:#333333;">Çocuğun, yaşamının her anını etkileyen nörobiyolojik bir bozukluktur.</span></span></p> <p><span style="font-family:Arial, Helvetica, sans-serif;font-size:85%;"> <span style="color:#3399ff;"><b><span style="color:#0066ff;">Kimlerde görülür? </span></b></span><br /><span style="color:#333333;">Çocukların %5 inde. Erkek çocuklarda kız çocuklara oranla 3 kez daha fazla. Her sınıfta ortalama bir ya da iki öğrencide görülür.</span></span></p> <p> <span style="font-family:Arial, Helvetica, sans-serif;font-size:85%;color:#0066ff;"><b>Yeni bir buluş mudur?</b></span> <span style="font-family:Arial, Helvetica, sans-serif;font-size:85%;"><br /><span style="color:#333333;">Hayır. Değişik isimlerle anılmakla birlikte, 1900 lü yılların başlarından beri tanınan bir sendromdur. Günümüzde yaygın olan adları, Dikkat Eksikliği Sendromu ve Dikkat Eksikliği Sendromu ile Hiperaktivite Sendromudur.</span></span></p> <p> <span style="font-family:Arial, Helvetica, sans-serif;font-size:85%;color:#0066ff;"><b>Sorun nedir?</b></span> <span style="font-family:Arial, Helvetica, sans-serif;font-size:85%;"><br /> <span style="color:#333333;">Dikkati, tek bir noktaya odaklayamamak ve organize olamamak. <br />Bu sendromun tıbbi bir açıklaması var mıdır?<br />Evet. Dikkat Eksikliği Sendromu olan ve olmayan bireylerin beyinlerinin kimyasal metabolizmaları arasında farklılıklar saptanmıştır. </span></span></p> <p> <span style="font-family:Arial, Helvetica, sans-serif;font-size:85%;"> <b><span style="color:#0066ff;">Nedeni nedir? </span></b><br /><span style="color:#333333;">Tek bir nedeni yoktur. Konsantrasyonu sağlamak için milyonlarca beyin hücresi birarada çalışırlar.</span></span></p> <p> <span style="font-family:Arial, Helvetica, sans-serif;font-size:85%;"> <b><span style="color:#0066ff;">Neden olmayan nedir? </span></b><br /><span style="color:#333333;">Şeker ve diğer gıdalar Alerjiler Anne babaların yetiştirme tarzları.<br />Çocuğumda Dikkat Eksikliği Sendromu varsa bunu nasıl anlarım?<br />Dikkat Eksikliği Sendromu, her çocukta kendisini değişik olarak gösterir. Dikkat Eksikliği Sendromu olan bütün çocuklar, dikkatlerini yoğunlaştırmakta ve başladıkları işleri bitirmekte zorlanırlar. Bu zorluğun yoğunluğu çocuklar arası değişiklik gösterir. Ders dinlemenin ve yazıları tamamlamanın gerekli olduğu okul hayatında sorunlar başgösterir. Okul ödevleri yapılmaz ya da tamamlanmaz. Dinlemekte ya da direktiflere uymakta zorluk yaşanır. Çevredeki en ufak olaylarla ya da kendi düşünceleri ile kolayca dikkati dağılır.</span></span></p> <p> <span style="font-family:Arial, Helvetica, sans-serif;font-size:85%;color:#0066ff;"><b>Nasıl emin olabilirim?</b></span> <span style="font-family:Arial, Helvetica, sans-serif;font-size:85%;"><br /> <span style="color:#333333;">Bu sendrom için ne tıbbi, ne nörolojik, ne de psikolojik tek bir test vardır. Dikkat Eksikliği Senromu olan çocukların %30 unda hiperaktivite yoktur. Onların ana sorunu dikkatlerini toplayamamak ve konsantre olamamaktır. Genellikle "uyurgezer" görünümünde, sessiz, uyuşuk ve aşırı duygusaldırlar. Dikkat Eksikliği Sendromu olan çocukların çoğu ise hiperaktif, düşüncesizce davranan ve organize olamayan bireylerdir. Genellikle, sürekli kıpırdanırlar ve vücutlerinin bir parçası sürekli hareket halindedir. Bir yerde oturamazlar. Eşyalarını unuturlar ve kaybederler. Başladıkları işi bitirmeden bir diğerine başlarlar. Müdaheleci ve rahatsız edicidirler. Sıra bekleyemezler. Cevapları soruları beklemeden ağızlarından kaçırırlar. Düşünmeden tehlikeye atılırlar. Normal faaliyetleri "sıkıcı" bulurlar.</span></span></p> <p> </p>ALİ UĞUR AYDINOLhttp://www.blogger.com/profile/07322123589361710789noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1451201782149999438.post-59369456586077578712008-04-01T15:48:00.000-07:002008-04-01T15:51:52.374-07:00KEKEMELİK<p class="MsoNormal" style="line-height: 150%;"> </p> <p class="MsoNormal" style="line-height: 150%;">Kekemelik konuşma akıcılığı ile ilgili bir iletişim bozukluğudur.Her kekemelik bir diğerinden farklıdır.</p> <p class="MsoNormal" style="line-height: 150%;"> </p> <p class="MsoNormal" style="line-height: 150%;"> Kekemelik bir hastalık mı?</p> <p class="MsoNormal" style="line-height: 150%;"> Hayır kekemelik bir hastalık değil </p> <p class="MsoNormal" style="line-height: 150%;"> </p> <p class="MsoNormal" style="line-height: 150%;"><b>KEKEMELİĞE NELER YOL AÇAR?</b></p> <p class="MsoNormal" style="line-height: 150%;">Kekemeliğin nedenleri konusunda ileri sürülen görüşler oldukça değişik ve çoktur.</p> <p class="MsoNormal" style="line-height: 150%;">Kimi uzmanlar, kekemeliği yapısal bir bozukluk olarak ele alırken kimi uzmanlar genetik kimi uzmanlar çevresel nedenlerle etkilendiğini söylüyor.</p> <p class="MsoNormal" style="line-height: 150%;"> </p> <p class="MsoNormal" style="line-height: 150%;"><b>KEKEMELİK HANGİ YAŞTA ORTAYA ÇIKAR?</b></p> <p class="MsoNormal" style="line-height: 150%;"> </p> <p class="MsoNormal" style="line-height: 150%;">Kekemelik genellikle dil gelişiminin erken dönemlerinde ortaya çıkar.(2-6 yaş)</p> <p class="MsoNormal" style="line-height: 150%;"> </p> <p class="MsoNormal" style="line-height: 150%;">Bazı durumlarda, okul çağında ilk kez görülebileceği dibi,nadiren yetişkinlikte de ortaya çıkabilir.</p> <p class="MsoNormal" style="line-height: 150%;"> </p> <p class="MsoNormal" style="line-height: 150%;"><b>KEKEMELİK CİNSİYETE GÖRE FARKLILIK GÖSTERİR Mİ?</b></p> <p class="MsoNormal" style="line-height: 150%;"> </p> <p class="MsoNormal" style="line-height: 150%;">Evet, kekemelik erkek çocuklarda,kız çocuklarına nispeten daha yaygın olarak görülür.</p> <p class="MsoNormal" style="line-height: 150%;"> </p> <p class="MsoNormal" style="line-height: 150%;"><b>SÜREKLİLİĞİ VE ŞİDDETİ</b></p> <p class="MsoNormal" style="line-height: 150%;"><b> </b></p> <p class="MsoNormal" style="line-height: 150%;"><b>KEKEMELİK SÜREKLİMİDİR?</b></p> <p class="MsoNormal" style="line-height: 150%;"> </p> <p class="MsoNormal" style="line-height: 150%;">Hayır…..Kekemeliği olan insanların konuşmalarının akıcı ve düzgün olduğu zamanlarda vardır.Örneğin; iletişim ile ilgili kaygının olmadığı ortamlarda,şarkı söylerken,şiir söylerken v.b.gibi.</p> <p class="MsoNormal" style="line-height: 150%;"> </p> <p class="MsoNormal" style="line-height: 150%;"> </p> <p class="MsoNormal" style="line-height: 150%;"> </p> <p class="MsoNormal" style="line-height: 150%;"><b>ÇOCUĞUN KEKEMELİĞİ SINIFTA TARTIŞILMALI MI?</b></p> <p class="MsoNormal" style="line-height: 150%;">Evet…. Ancak öğrencinin ve ailesinin izni olursa o zaman yapılabilir.</p> <p class="MsoNormal" style="line-height: 150%;"> </p> <p class="MsoNormal" style="line-height: 150%;"><b>ARKADAŞLARI ALAY ETTİĞİNDE NELER YAPMALIYIZ?</b></p> <p class="MsoNormal" style="line-height: 150%;"> </p> <p class="MsoNormal" style="line-height: 150%;">Yapılan etkinliklerden olan sonra böyle alay eden öğrenciler var ise bu öğrenciler ile rehber öğretmenler bireysel olarak görüşme yapabilir.</p> <p class="MsoNormal" style="line-height: 150%;"><b> </b></p> <p class="MsoNormal" style="text-align: center; line-height: 150%;" align="center"> <b>GECİKMİŞ KONUŞMA</b></p> <p class="MsoNormal" style="line-height: 150%;"> </p> <p class="MsoNormal" style="line-height: 150%;">Konuşma organlarının hazır hale getirilmesi için yapılacak çalışmalar.</p> <p class="MsoNormal" style="line-height: 150%;"> </p> <p class="MsoNormal" style="text-indent: -18pt; line-height: 150%; margin-left: 36pt;"> 1-<span style="font-style: normal; font-variant: normal; font-weight: normal; font-size: 7pt; font-family: Times New Roman;"> </span>Nefes Çalışmaları</p> <p class="MsoNormal" style="line-height: 150%;"> Masa üstündeki peçeteyi üfleyerek hareket ettirme</p> <p class="MsoNormal" style="line-height: 150%;"> Aynaya üfleyerek buhar (buğu) yapma</p> <p class="MsoNormal" style="line-height: 150%;"> Suyu üfleyerek dalgalandırma</p> <p class="MsoNormal" style="line-height: 150%;"> Kamışla su veya sıvı içme,üfleme</p> <p class="MsoNormal" style="line-height: 150%;"> Mum üfleme </p> <p class="MsoNormal" style="line-height: 150%;"> Mızıka, flüt gibi müzik aletleri ile denemeler yapma</p> <p class="MsoNormal" style="line-height: 150%;"> Pinpon Topunu üfleyerek masadan düşürme </p> <p class="MsoNormal" style="line-height: 150%;"> Islık çalma</p> <p class="MsoNormal" style="line-height: 150%;"> Balon şişirme</p> <p class="MsoNormal" style="line-height: 150%;"> İpe pamuk, oyuncak asıp üfleyerek hareket ettirme v.s.</p> <p class="MsoNormal" style="line-height: 150%;"> Fısıltı çalışması (fıssssssssss fısssss)</p> <p class="MsoNormal" style="line-height: 150%;"> </p> <p class="MsoNormal" style="text-align: center; line-height: 150%;" align="center"> <b>ÖĞRENMEYE HAZIRLIK BECERİLERİ İÇİN</b></p> <p class="MsoNormal" style="line-height: 150%;"> </p> <ol style="margin-top: 0cm; margin-bottom: 0cm;" start="1" type="1"><li class="MsoNormal" style="line-height: 150%;">Göz göze gelme</li><li class="MsoNormal" style="line-height: 150%;">Dokunma</li><li class="MsoNormal" style="line-height: 150%;">Dikkat kontrolünü sağlama</li><li class="MsoNormal" style="line-height: 150%;">Ortak ilgi oluşturma gibi becerileri sağlayın.</li></ol>ALİ UĞUR AYDINOLhttp://www.blogger.com/profile/07322123589361710789noreply@blogger.com0